Hâlini ve haddini bilmek hayatta başarılı ve mutlu olmanın en önemli ve değerli temellerinden biridir. Buradaki başarı “kazan da nasıl kazanırsan kazan” anlayışıyla yakın uzak ilişkisi olmayan bir yaşam tercihi ve tarzıdır.
1980 yılıydı Halim Spatar ile bir sohbetimizde En zor şey, son nefesini devrimci olarak verebilmektir” demişti.
Yukarıdaki satırları yazarken Halim ağabeyin bu sözü ışıklı bir altyazı olarak geçti belleğimden. Gülümsedim. Devrimci olmanın da temel taşlarınsan biri hâlini ve haddini bilmekti. Gerek bireysel hayatlarımızda, gerekse toplumsal mücadelede temel stratejik ilkelerden biridir bu. Bir aforizmam geçti yine altyazı olarak belleğimden. ‘Olanla olması gerekenin ayırdına varamayan mantık, yanılgıya ve yenilgiye tutsaktır.’
Zaman tünelinde ilk gençliğim gülümsüyor hayatı 66’ya bağlamış hâlime. Sene 1967-1968 Pertevniyal Lisesi birinci sınıf öğrencisiyim. Okul çıkışı Valide Camii’nin Aksaray meydanına bakan yanında yol yapımları sonucu kodu düşük kalan bir yer var. Bir diğer deyişle çukurda kalan bir yer. İşte bu dikdörtgen alan bizim mini futbol sahamızdı. 6’şar kişilik takımlarla maç yapardık. Ben de takımların birindeydim. Daha ilkokulda gazetelerin spor sayfalarından kendince kupür keserek arşiv yapacak kadar meraklıydım. Örneğin kale arkasından Lefter’in bir penaltı atışı, kaleci bir yanda top öbür yanda. Can Bartu ve niceleri… Ortaokulda topa tek ayakla vurduğumu fark edince bir yaz boyu sol ayak çalışması yapmıştım, iki ayağımı da kullanabilmek için.
İşte futbola meraklı bu çocuk, yani ben de bu takımların birindeydim. Bizim sınıfta iki arkadaş vardı. Ahmet ile
Mehmet… Beşiktaş’ın altyapısında top koşturan. Bir 9, diğer 10 numara.
Takımlar kurulurken ikisi hep aynı takımdaydı. Bense hep karşı takımda. Ahmet’le Mehmet bizlere göre, bana göre demeliyim aslında, çok yetenekli gençlerdi. Hani cıva gibi ele avuca sığmayan denilen cinsten. Ben de bu konuda onlarla boy ölçüşemeyen biriydim. Hâlini bilmek.
Takımlar altı kişi olunca genellikle orta saha ile savunma aynı görevi yapmak zorundaydı. Kalecinin önünde tek adam kaldığımda çalım yediğiniz anda gol ihtimali hayli fazla. Ahmet’le Mehmet’i durdurmak için de sert, faul yaparak oynuyordum.
Bu durum birinci yarıyıl sonuna kadar sürdü gitti. Yarıyıl tatilinde düşünmeye başlamıştım. Yaptığım sert hareketlerle bu arkadaşları sakatlarsam, futbolda bir geleceği olan iki arkadaşıma zarar verecektim. Bu düşünce uğuldadı durdu kulaklarımda.
Haddini bilmek
Ve yarıyıl tatili bitti. İlk gün ders çıkışı bizim sınıf yine top oynamaya gitti. Takımlar yapılırken “Ben oynamıyorum” dedim.
Arkadaşlar şaşırdı. Yapılan ısrarlara şöyle cevap verdim. “Ya hakem olurum, ya da maç seyrederim.” İşte o akşamüstü futbol oynamayı bıraktım. Ancak bu düşüncemin ve kararımın gerekçesini kimseye söylemedim. Ta ki bu yazıyı yazana kadar kimse neden futbol oynamadığımı bilmedi. Ancak yaz tatillerinde sahil yoluna çıkıp tek başıma koşardım.
“Eğer eylem bencilce amaçlar uğruna yapılırsa dünya ona tutsak olur. Bu yüzden hiçbir eyleminde kendi çıkarını düşünme. Eylemlerini başkalarına armağan et!” Bahagavadgita (Kutsal Ezgi – İmge kitabevi- Kasım 2019 - III, 9)
Meraklısı için ek: Doğu bilgeliğinin en önemli belgelerinden biri olan Bhagavadgita (Kutsal Ezgi) ünlü Hint destanı Mahabharata’nın bir bölümüdür. Ancak gerek anlatımı gerekse içeriği bakımından çerçeve öyküden ayrılarak kendi başına bir bütünlük oluşturan bir metindir. Bhagavadgita’nın evrenselliği, iletisini belli bir inancın, sınıfın ya da cinsin egemenliğine sokmadan, çok geniş anlamda sunabilmesinden kaynaklanmaktadır.