Kaybettiklerimiz hep değerli olmuştur. Geri gelmeyen zaman gibi.

O yüzden her bayramın klişe sözüdür; “Nerede o eski bayramlar”…

Yaşanan ve yaşanmayanlara bakınca, bu sözün öyle söylenip geçilecek kadar sıradan bir söz olmadığını anlayabiliyoruz.

Mesela; eskiden bayramların manevi havası daha farklıydı. Eş, dost ve akraba ziyaretleri aksatılmaz, tanımadığımız bile olsa hasta ve yaşlı ziyaretleri yapılırdı.

Şimdiki bayramlarda tatil günü hesaplanıyor, otellerden yer ayırtılıyor.

Eskiden köyden kente göç fazla olmadığı için trafik canavarına bu kadar kurban verilmiyordu. Şimdiki bayramlarda trafik kazalarının en aza indirgenmesi, kazalardaki ölü ve yaralı sayısının minimum düzeyde tutulması için polis ve jandarma adeta teyakkuza geçiyor.

Kurban Bayramı’ndan önce yapılan açıklamalar, kamuoyuna duyurulan tedbirlere rağmen, trafik kazalarında ölü sayısı 100’ün çok daha üzerinde, yaralı sayısını hesaplamak neredeyse imkansız.

Eski bayramlarda evler misafirlerle dolar taşardı. İkramlar, sohbetler bir başka tatlıydı.

Şimdiki bayramlarda evler boşalıyor, oteller ve tatil beldeleri dolup taşıyor.

Eski bayramlarda çocuklar bayramın gerçek sahipleriydi. Şeker toplanırdı mesela… Büyüklere yapılan ziyaretlerde verilen küçük hediyelerin manevi değeri çok büyüktü. Şimdiki bayramlarda çocuklar bile nereye gideceklerini şaşırıyor. Çünkü sinema, lunapark, eğlence mekanları onları bekliyor. Sanki bayramlar ticari bir fırsata dönüştü.

Bayramın sosyal sayılabilecek etkinlikleri arasında lig maçları vardı.

Sahadaki futbolcuların yüzde 80’i, kenardaki teknik adamların da büyük bölümü yabancıydı. Oynayan ve oynatan yabancı olunca, dini bayramlarda ligleri ertelemenin anlamı kalmıyor doğal olarak.

Maçları izleyenler ise müşteri… Parayı veren onlar, fedakarlık yapan onlar, rastgele maç yasağına takılan, keyfi uygulamalarda mağdur olanlar da onlar.

Kurban Bayramı da olsa maçlar devam etti, futbolcular oynadı, yöneticiler izledi, taraftarlar kimsenin umurunda olmadı.

Kurban Bayramı’nda oynanan maçlarda bir ayrıntı önemliydi.

Bayram haftasında iki futbolcu ön plandaydı.

Galatasaray’a giden Emre Akbaba ve Fenerbahçe’ye mükemmel bir gol atan Halil Akbunar.

BU iki futbolcu da bir zamanlar Antalyaspor’un kadrosundaydı.

İkisinin de yüzüne bakan olmadı.

Yetersiz buldu futbol ulemaları.

Şans dahi vermediler.

Bu iki futbolcuyu o zamanlar beğenmeyenler, şimdi hayranlıkla izliyor.

Antalyaspor ise benzer futbol ulemalarının elinde oyuncak olmaya devam ediyor.

Yapılabilirse bir genel kurul yapılacak. Hem de en olağanüstüsünden.

Sonrasını kimse bilmiyor. Hatta kestiremiyor.

Kayyuma kalma tehlikesi de var, puan silme cezası riski de.

Ama şu an sorun yok.

Sahaya çıkan bir kadro var en azından.

Yarını çok düşünmemek gerekiyor!

Çünkü Antalyaspor’da yarınlar düşünülmediği için bugünler yaşanıyor.

Tıpkı eski bayramları aradığımız gibi eski Antalyaspor’u arayacağımız günler de yolda sanki.

Geçen sezonun başında yazmıştım, “Bu sezonun keyfini çıkarın, ileride üzülecek çok vaktimiz olacak” diye.

Ben şahsen öyle yapıyorum.

Geçen yılın keyfini çıkardım, bu yıl Allah kerim.

Bu bayramın da tadını çıkardım, gelecek bayramlara kim öle kim kala.