Yaklaşık bir haftadır Antalya dışındaydım. Bir anlamda, kendimi başta CHP olmak üzere siyasi detoksa aldım da denilebilir. Ne yalan söyleyeyim, çok da iyi geldi. Hatta detoksta o kadar ileri gittim ki, İsrail’in insanlık dışı saldırılarını sonradan ve çok yüzeysel bir şekilde öğrendim. Tek gündemim, depremden sekiz ay sonra deprem bölgesindeki durumdu. Şimdi notlarımı toparlıyorum, onları da yazacağım.
Antalya’ya dönünce, ister istemez yeniden siyasi gündemin içine dalıverdim. Bir baktım ki, belediye başkan adaylığı tartışmaları almış yürümüş. Hatta sosyal medyada tanıtımlar başlamış. Bu elbette olacaktı ama bu kadar çabuk başlamasını beklemiyordum doğrusu.
Bu konuyu elbette tartışacağız. Ama bu tartışmaya girmeden önce, en azından benim, tartışmanın köşe başlarını, ilkesel durumları bugünden yazayım. Sonrasında bol bol olgulara, olaylara bakacağız zaten.
Bir zamandır, sevgili dostum Teslime Tosun köşesinden bir tartışma yürütüyor. Teslime istiyor ki; yerli ve milli Antalyalı olsun. Bugün bu konunun temelini tartışalım, örnekler üzerinden tartışmayı başka bir yazıya bırakalım.
Teslime’nin ‘yerli ve milli’ arzusu, 1980 ve 1990’ların Antalya’sının gündemiydi. Çünkü o günün Antalya’sı ekonomik ve kültürel olarak tamamen Antalyalılardan oluşuyordu. Teslime’nin de kültürel DNA’sı da bu dönemde oluştu. Tıpkı benim kültürel DNA’mın Ankara’da dokunması gibi.
Ama şimdi 2020’lerdeyiz. Bugünün Antalya’sının ekonomik ve kültürel kodları çok farklılaştı. Antalya büyüdü ve ulusal ve uluslararası çok çeşitli kimlikler bünyesine dahil oldu. Kimisi Antalya ile bütünleşik hale geldi ve Antalya sosyal kültürel iklimine kendisini katarak Antalya rengine bir tat kattı, kimisi de kendisini bile isteye yadırgı tutarak bedeni Antalya’da ama kültürel kodları geldikleri yerde kaldı. Günümüzün moda deyimi ile ‘metropol’ bir Antalya var artık. Üstelik bu göçün başlangıcında, ama sermaye yatırımı olarak ama ucuz işgücü olarak Antalya kendisine gelen bu insanları alkışlarla karşıladı.
Kafanızı kaldırıp da Antalya’ya biraz yukarıdan baktığınızda, Antalya’ya her anlamda değer katan, Antalya’da yaşamasa Antalya’nın kaybedeceği pek çok insanı rahatlıkla görebilirsiniz.
Olayın bir başka noktasını genel seçimden önce yazmıştım. Antalya’ya dışarıdan dahil edilen milletvekilleri konusunda, bu kadar tutucu olunmaması gerektiğini, bu adların ulusal siyasette olmaları gerektiğini ama siyasal tabanlarının olmadığını, tıpkı Ankara, İstanbul, İzmir gibi, Antalya’nın da artık bu durumlara alışması gerektiğini ifade edip, Bülent Gürsoy örneğini vermiştim.
Teslime Tosun’un yazılarından benim anladığım, Antalyalı olup olmamasından ziyade, Antalya’da siyaset yaparken kimlik siyaseti üzerinden yol almaya çalışmaları. Eğer ben doğru anlamışsam, o zaman tartışma ‘Antalyalı’ olup olmadığı üzerine değil, kimlik siyasetine karşı çıkma üzerinden yürütülmelidir. Bilmem ne ili derneği başkanı, bilmem ne yörükleri temsilcisi, mezhep önderi olmak, siyasette alan işgal etmeye gerekçe olmamalı. Çünkü TBMM kimlik temsili üzerinden değil, ulusal bütünlüğü merkez alan il temsili üzerinden oluşuyor. Bu nedenle adayların hangi etnik ya da mezhepsel kimlikten geldiği değil; özelde kente, genelde ülkeye ne katacakları üzerinden tartışmamız gerekli. Kafa kağıdında doğumunun neresi olduğu değil, değeri nereye fayda sağlayacağı üzerinden olmalı.
Antalya’nın başta çevre olmak üzere yaşadığı önemli sorunlarla mücadelede edenlere baktığımız zaman, önemli ölçüde doğumu Antalya olmayan ama Antalya için duyarlı adları görüyoruz. Teslime’nin yazıları, işte bu kesimleri de rencide ediyor.

Unutmayalım, 1923 seçimlerinde Mustafa Kemal de, “aday olduğu ilde doğmak ya da 5 yıl süre ile yaşamak” şartı ile tasfiye edilmeye çalışılmıştı.
Özetle, en hakiki öz yerli ve milli Antalyalı tartışması, Teslime’nin korumaya çalıştığı Antalya’ya zarar veriyor. Teslime bunu savundukça karşı tarafta kendi etnik ya da mezhepsel kimliğine daha da sıkı sıkıya sarılıyor ve olay tavuk yumurta ilişkisine dönüyor.
Tabi olayın bir de, Teslime’nin “dam üstünde saksağan” misali, alakasız konularda laf sokmak için bahane aradığı Muratpaşa Belediyesi’nin hem Gazipaşalı hem Serikli Başkanı ile muhtemel benzer olayların yaşadığı ama Teslime’nin kulağının sağır, gözünün kör olduğu Konyaaltı Belediyesi’nin Kahramanmaraşlı Başkanı gibi magazinel durumlarda var. Onları da başka bir yazıda tartışırız.