Pazartesi günü yapılan Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında, beklendiği gibi Altın Portakal Film Festivali’nin iptali konusu gündeme geldi.

AKP ve MHP Grup sözcülerinin konu ile söz alıp yönetimi eleştirmelerinin ardından, CHP’den Meclis Üyesi Şafak Otuzaltı da söz aldı ve yine CHP’den Meclis Üyesi olan Oktay Başaran’ın, yaptığı açıklama nedeni ile CHP Kepez İlçe Yönetimi tarafından disipline verilmesini ağır cümlelerle eleştirdi. Otuzaltı konuşmasının sonunda da “Buradan disiplin kuruluna sesleniyorum. Adam gibi karar versinler” dedi.

Oktay Başaran açıklamasında, kendince, CHP’nin ve sanat camiasının FETÖ destekçisi bir belgeseli desteklemesine tepki gösterdi. Bunu da CHP’nin ilkelerine bağladı. Ama gel gör ki; belgesel FETÖ’cüleri değil, Eğitim Sen ve SES ( Sağlık Emekçileri Sendikası) üyesi iki kişinin mücadelesini anlatıyordu.

Bu özetten sonra meselenin özüne gelelim.

Burada olayın iki boyutu var. Olayın birinci boyutu; asıl meselenin FETÖ değil, toplumda bir nefret objesi olan FETÖ üzerinden korku ikliminin devam ettirilmesi. Bu korku iklimi içerisinde FETÖ’nün sürekli ve her olayda kullanılması, FETÖ ile mücadele edildiğine dair inandırıcılığı ortadan kaldırıyor. Çünkü bu korku iklimini yaratabilmek için FETÖ’nün kullanımı, FETÖ ile mücadeleyi sulandırıyor, ciddiyetsizleştiriyor. Tıpkı, çocukların sürekli bir ‘öcü’ tarafından korkutulmasının, bir süre sonra öcüye olan inancı sarstığı gibi. Oktay Başaran burada, tam da hükümetin istediği gibi korku ikliminin devamına çanak tutmuş ve bunu da FETÖ üzerinden yapmıştır.

İkinci ve daha vahim boyutu ise şu:

Altın Portakal tartışmalarının ortasında (02.10.2023), Körfez Gazetesi’nde Bülent Öner imzalı bir haber yayınlanmıştı. Ancak, o hengame içerisinde haber, hak ettiği değeri göremedi. Bu habere göre, Altın Portakal Film Festivali hakkında soruşturma açılmıştı. Soruşturmanın gerekçesi ise Çetin Sezerel adlı bir yönetmenin, ‘America’ adlı kısa filminin festival seçkisine alınmaması nedeni ile Ahmet Boyacıoğlu’ndan şikayetçi olması. Eldeki belgelere göre şikayet tarihi, 13 Ağustos. Söz konusu şikayet üzerine de Emniyet, 18 Ağustos’ta Sezerel’in, ‘müşteki’ sıfatı ile ifadesini alıyor. Yani yaklaşık olaydan bir ay önce.

Sezerel şikayet metninde; filminde Amerika’nın gerçek yüzünü anlattığını, 100 bin (yazı ile yüzbin) filmin katıldığı festivallerde birincilik aldığını falan da anlattığı şikayet dilekçesinde kısa filminin kabul edilmeme nedeninin Altın Portakal’ın Amerikan yanlısı olduğunu ve politikleştiğini savunuyor ve Ahmet Boyacıoğlu hakkında şikayetçi oluyor.

İnternette uzun uzun Çetin Sezerel ve ‘America’ filmi hakkında araştırma yaptım, ancak Sezerel’in sözünü ettiği festival ve ödüllere ulaşamadım.

Peki, savcılık bu olayı ne zaman gündeme getiriyor? Altın Portakal seçkisinde ‘Kanun Hükmü’ belgeselinin olduğu açıklanınca. O zamana kadar rafta duran şikayet, birden raftan iniyor ve işleme konuluyor. İşte Ahmet Boyacıoğlu’nun “Hakkımda soruşturma var” dediği olay bu.

Yani, Sezerel’in şikayet dilekçesi ile Altın Portakal’a müdahalenin zemini hazırlanıyor.

Tezim de şu: Cumhuriyet’in 100. Yılında, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin 60. Yılını, yerel seçimlerden 6 ay önce yaptırmayacaklar ve Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Muhittin Böcek’i itibarsızlaştıracaklardı. ‘Kanun Hükmü’ belgeseli, KHK’lıları işleyerek istedikleri ortamın doğmasına olanak sağladı. Sorun ‘Kanun Hükmü’ belgeseli değil, Altın Portakal’ın kendisiydi.

Şafak Otuzaltı’ya gelince… CHP’li bir Büyükşehir Belediye Meclisi Üyesi olarak, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde konuşmasında kullandığı “Adam gibi karar versinler’ şeklindeki tehdit kokan cümlesine ne diyeyim ki?

Not: Dünkü yazıda, Muhittin Böcek’in yediği çizik sayısını 125 olarak belirtmiştim. Bu bilgi, sayımın hemen ardından ulaştırılan bir rakamdı. Sonrasında gelen birleştirme tutanaklarına göre, Muhittin Böcek’in yediği çizik sayısının mavi listede 61, beyaz listede de 2 olmak üzere toplam 63’müş.