Bilindiği gibi bu yılın başında, özellikle sebze fiyatlarındaki artıştan tüketiciyi korumak amacıyla, İstanbul’da 50, Ankara’da ise 15 tanzim satış noktası açıldı. Bu noktalar, tüketicinin derdine çare olamadı ama tam da seçim öncesi hükümetin, psikolojik açıdan ‘Biz sizin yanınızdayız’ mesajı vermesini sağladı. Tanzim satışların masrafları ise belediyeler ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından‘Görev Zararı’ olarak karşılandı. Yani, harcanan bu paralar kimsenin derdine çare olmadığı gibi zarar yine halka ödettirildi. Şu anda içinde bulunduğumuz durumsa bunun tam tersi. Tarla üretiminin yapıldığı bu dönemde, pek çok ürün para etmediği için tarlada bırakılıyor.
Peki, tanzim satışlarla tüketicisini korumaya çalışan hükümet, zarar eden üreticisini korumak için neden hiçbir şey yapmıyor?
Siz bu sorunun yanıtını düşünürken, ben de üretici ve tüketiciyi bu kadar sıkıntıya sokan sürecin nasıl oluştuğunu anlatayım...
1-Özellikle geçtiğimiz yıl dövizde yaşanan artış, zaten yüksek olan girdi maliyetlerini iyice artırdı. Zira, tarımda üretim yapabilmemiz için kullandığımız gübre, ilaç, mazot, tohum gibi ürünlerin neredeyse hepsini ithal ediyoruz. Dolayısıyla daha pahalı üretim, daha pahalı tüketime yol açıyor.
2-Ülkemizde üretim iyi planlanamadığı için arz-talep dengesi ile fiyat istikrarının sağlanamaması, etkili bir pazarlama politikası yapılamamasına neden oluyor. Örneğin, bir yıl karpuz üretiminden yüksek kazanç sağlanınca, ertesi yıl da aynı ürünün yüksek miktarda üretilmesi, arzda aşırılığa ve kazançta düşüşe yol açıyor.
3-Kırsal kalkınma politikamızın olmaması, üreticiyi bilgisiz, yalnız ve çaresiz bırakıyor.
4-Bütün dünyada iklim koşulları yüzünden gıda fiyatlarında dalgalanmalar yaşanıyor ama bu dalgalanma Türkiye’de, hem üreticiyi hem de tüketiciyi çok bariz bir şekilde etkiliyor. Örneğin, Antalya bölgesinde bu kış yaşanan iklimsel olumsuzlukların sonuçları, enflasyondaki artışın ilk nedeni olarak gösterildi. Gıda fiyatlarındaki dalgalanmalara sebep olarak ilk sıralarda değerlendiriliyor.
5-Ürünler arasında üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar oluşan fiyat farklılığını önleyecek sistem bir türlü kurulmuyor (kurulamıyor)… Dolayısıyla, zincir gıda marketler çeşitli gerekçelerle gıda fiyatlarını yüzde 250-400 kâr marjıyla satıyor ve bu duruma bir çare bulunamıyor.
Bu süreçten kurtulmak için neler yapmamız lazım?
Öncelikle yukarıda anlattığım sorunların çözülmesini sağlayacak sistemin bir an önce kurulması ve özellikle üretimden tüketime giden yolun kısaltılarak, aracılardan kurtarılması gerekiyor. Bir başka yapılması gereken de bence şu; üreticiler taze üretimlerinin fazla olan kısmını, belli bir ücret karşılığında yarı mamul ya da mamule dönüştürebilmeliler… Bunun için çeşitli yöntemler var: Örneğin kurutarak, reçel ya da marmelat yaparak, toz haline getirerek tarımsal bir ürünü mamul haline getirebiliriz. Ancak bunu yapabilmemiz için, üreticilerimizin mutlaka bir örgüt çatısı altında toplanması gerekiyor. Zira hiçbir küçük üretici, ürününü gıdaya çevirebilecek maddi olanaklara ve pazarlama gücüne sahip değil. Köylerde kurulacak gıda firmaları marka yaratarak, ürünlerin pazarlanmasını sağlayabilirler. Böylece dünyaya sunacağımız sanayi ürünlerine sahip olabiliriz. Bu gelişmeye bence belediyeler de sahip çıkmalıdır.. Örneğin, Antalya’nın herhangi bir belediyesi, bir gıda şirketi kurarak, üreticiden taban fiyat üzerinden ürünleri toplayabilir ve bunları mamul haline getirebilir. Böylece, hem belediye hem de üreticiler kazanmış olur. (Tarlada bırakılan karpuz, domates, biber bu şekilde toplanarak gıda ürünü haline dönüştürülebilir)
Aslında işin özü şu; Siz ülkenizdeki tarım sektörünü dünyayla rekabet edebilir bir hale mi getirmek istiyorsunuz, yoksa ithalatla başka ülkelere mi para kazandırmayı planlıyorsunuz?
Sizce hangisi?