Bugün 10 Ocak. Kayıtlara göre, “Çalışan Gazeteciler Günü” imiş!
Meslekte 24 yılı geride bıraktım, böyle mesleki günleri kutlamayı hiç alışkanlık edinemedim.
Özel günlerin kutlanmasına ve tüketim çılgınlığına dönüşmesine oldum olası karşıyım. Anneler günü, sevgililer günü gibi tarihine ve hikayesine bakmaksızın, toplumu tüketmeye, daha çok tüketmeye ve borçlu yaşamaya mahkum etmeye yönelik günleri kutlamayı, biraz da tuzak olarak görüyorum.
Kutlayanlara ise saygı duyarım.
Ancak mesleğimi ilgilendiren günün, tarihi bir geçmişi olduğu için, kısmen de olsa ilgilenmem, birkaç satır yazmam gerektiğine inanıyorum.
10 Ocak Gazeteciler Günü, 1961 yılında çıkarılan 212 sayılı yasa ile, gazetecilerin özlük haklarına kavuşması için önemli.
Bu yasa ile elde edilen kazanımlar, meslek örgütleri tarafından bayram olarak kabul edilmiş ve o günden bu yana kutlanmış.
1961 yılında meslektaşlarımıza verilen hakların büyük bölümü bugün geri alınmış. Veya çıkarılan kontra yasalarla işlevsiz hale getirilmiş.
Birçok sektörde olduğu gibi, basın sektöründe de dışarıdan göründüğünden çok daha büyük sorun var.
Sayısını artık bilmediğimiz iletişim fakültelerinden, her yıl binlerce diplomalı işsiz gazeteci mezun oluyor. Mezun olanlar da meslekle ilgili yeterli donanıma sahip olmadan piyasaya sürülüyor.
Şahsen 5 yıllık ilkokul hayatımda öğrendiğim temel Türkçe kurallarını bilmeyen üniversite mezunlarına şahit oldum.
Sosyal medya ile büyüyüp, sanal dünyanın etkisinde mezun oldukları için, “Geliyom-gidiyom” diye yazan mezunlar biliyorum.
Günü, kuru kutlamalarla geçiştirmek yerine, ihtiyaç olsa da olmasa da, her yıl binlerce diplomalı işsiz üreten İletişim Fakülteleri, ve oralarda verilen eğitim gözden geçirilmeli.
Mesleğe devam eden gazeteciler, en azından 212 sayılı yasaya uygun bir şekilde çalıştırılabilmeli.
Mesleğimizi yazarak icra ediyoruz. Mesleğe ilk başladığım yıllarda, iyi haber yapınca prim yapan ve daha iyi şartlarda başka gazetelere transfer olan gazetecilik revaçtaydı. Günümüzde ise gördüğünü-bildiğini yazmadığı için prim yapan meslektaşlarımızın sayısı azımsanamayacak düzeyde. Gazetecilerin yazmayarak değil, özgürce yazarak prim yaptığı bir mecraya çekilmesi için gerekli ortam sağlanmalı.
Gazete sayfalarının tehdit-rüşvet-şantaj aracı olarak kullanılmasının önüne geçecek yasal düzenlemeler mutlaka gündemdeki yerini almalı.
Mesleki örgütler, siyasi bir tavır almayı bırakarak, asıl amaçları olan üyelerinin sorununu gündeme getirebilecek kadar özgür insanlar tarafından yönetilmeli.
Yerel gazeteler, finansal olarak Basın İlan Kurumu’na bağlı kalmadan ayakta kalabilmeli. Bunun yolu biz gazetecilerden geçiyor. Basın İlan Kurumu, bir devlet kurumu ve görevi denetlemek. Bir devlet kurumunun ayırdığı bütçe ile ayakta kalan gazeteler nasıl özgür olabilir ki?
Yasadışı iş yapan her gazeteci mutlaka cezalandırılmalı. Çalıştırdığı gazetecinin emeğini çalan ve bu nedenle 10’larca kez mahkum edilen emek hırsızlarının “emek” üzerine ahkam kesmesinin önüne geçilmeli. Geçmişi kirli olan insanın, gelecek ile ilgili fikir sunması sektörümüzün ayıbı olmalı.
Bunlar birer temenni, olmasını istediklerimiz.
Gerçekleşir mi?
Olmaz, yapılmaz, yapılamaz…
Zaten tüm bunları da, adet yerini bulsun diye yazdım.
Çünkü günümüzde “çalışan” değil, “alışan” gazeteciler revaçta.
Çalışamayan, işsiz meslektaşlarımız için elimizden bir şey gelmiyor.
Çalışan meslektaşlarımız günün keyfini çıkarsın!
Çalışan mı alışan mı?
Hasan Yavaşlar
Yorumlar
Trend Haberler

Antalya’da kaldırımda başlayan kaos, yolun ortasında sürüyor

Antalya'nın o caddesinde önemli çalışma: Artık U dönüşü yapılamayacak, ters şeride girilemeyecek

Manavgatlı dağcı Mehmet Kocaakça, Elbruz Dağı’nda yaşamını yitirdi! 5 kişilik grup Pazar günü Rusya’ya gitmişti

Antalya’da kız öğrencilerin etek boyunu beğenmeyen müdür, ceza verdi!

Antalya'da 320 kilometrelik sürgüne tepki yağdı! Belediye önünde çadır kuracaklar

ATSO Başkanı Bahar'ın ölümünde yeni gelişme! Savcı, talepte bulundu