AV MEVSİMİ
Gündem, siyasi iradenin devlet katını kendisi için tahkim etmesi esasına göre belirleniyor.
Üstelik iktidar bunu, toplum çoğunluğundaki güvenilirliğini ve itibarını yitirdiği, yönetememe krizinin ve adaletsizliklerin daha da derinleştiği bu günlerde kendisi için sığınak haline gelen devlet katında, bütün kozlarını oynamaktan geri durmayacağını da ortaya koyarak yapıyor. Keyfilikte sınır tanımaması iktidarın esas karakteri halini aldı. Toplumsal desteğini dini referanslar, nemalandırma ve korku ortamı aracılığı ile sürdürmek istiyor.
Buna bağlı olarak 12 Eylül sürecinde yapılan anketlerle önce devlet sonra hukuk diyen yargı mensuplarının çoğunluğu, şimdilerde tersini ima edenin kendisini kapı dışında bulduğu ve aynı zamanda terörle iltisaklanma tehdidi altında bırakıldığı göz önüne alınırsa, yargısal sürecin başlama vuruşu da, sona erdirilmesi inisiyatifi de tamamen siyasi iradenin beklentilerine göre yol aldığını görmemek mümkün değil.
Yargının, “yargısız infazcı” kıvamına getirilmesi, koç başı gibi kullanılmak istenmesi her anti-demokratik iktidar için bulunmaz bir nimettir. Zira bu durum kendisine sağladığı bir güvence olduğu kadar, rakiplerine “av” muamelesi yapmasının zeminini de sağlamaktadır.
**İç İşleri Bakanının, Anayasa Mahkemesine, “aba altından” deyimini geride bırakıp, doğrudan ve alenen, maksadını gizlemeden sopa gösterebilmesi bu sayededir.
** Bu sayede siyasi, ekonomik veya sosyal nedenler ayrımı yapmaksızın bütün çevrelere yönelik operasyonel düzenlemeler yapılabilir, meslek örgütlerinin uzmanlık alanlarındaki konuşmaları, bireylerin fikri açıklamaları dahi terörle ilişkilendirilip, her tür demokratik girişimler başta olmak üzere kendisine ayakbağı olacak söz ve davranışlar devlet düşmanı olarak ilan edilebilir hale gelmiştir.
**Yine bu sayede ekranlar karartılabilir, toprağına sahip çıkan köylü için acele kamulaştırma kararı verilebilir, dere tepe akan veya duran su, yeşil veya yaşam alanlar, yani ekonomik değer atfedilen her şey talan edilebilir...
**Kadim günah keçisi ilan edilen geleneğin bugünkü temsilcisi HDP operasyonları da, duruma ve zamana göre envai çeşit suç isnadı kılıfında yürütülmesine hiçbir sakınca görülmeyebilir.
Bu arada Ayasofya, Libya, Doğu Akdeniz, Suriye gibi konularla da milli ve yerli, birlik ve bütünlüğümüz korunur.
Hiç kuşku yok ki toplumsal değerleri oluşturan emek ve demokrasi güçleri birlik ve bütünlük içinde olmalıdır. Ama milli ve yerli gibi siyasi söylemlerle hasmane tutum ve düşünceler beslenmeye devam edildikçe, devlet katını terk etmek istemeyen siyasi irade, iktidarda kalma hevesi ile kendini avcı, rakibini av olarak görmeye devam ettikçe, birlik ve bütünlük bir yana, her birimiz birbirimizin faili olmayı kabullenmiş olacağız. Zira AKP iktidarı, tek adam yönetimi üzerinden devlet aygıtlarıyla toplumu dönüştürebileceğini veya teslim alabileceğini, Türk/İslam söylemi ile de ipliği pazara çıkmış bu sömürü düzeninin dümeninde kalabileceği hesabından vazgeçmeyecektir. Toplumda infial uyandıran her gündem maddesi ile muhaliflerine “çaresizsiniz” mesajı vererek, ya sessiz veya etkisiz kalın ya da biat edin operasyonlarına ara vermeyecektir.
Yoksullaşma, işsizlik, güvencesizlik, geleceksizlik kaygısı yanında, gelecek tasavvurunu toplumcu, eşitlikçi, adaletçi gerçeklerden, bilimden ve laikten yana değerlere atfeden dinamikler teker teker avlanılırken, sıra bana gelmez hesabı ile kendi çatısı altında sıkışıp kalan tedavüldeki muhalif siyasetin, üstelik çoğunluğu temsil etmelerine karşın yaşanmakta olan “çaresizliği” aşamaması, bu kötülük üreten düzenin önünü açmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Öyle görülmektedir ki hukuk ve gelecek güvencesi yanında, karar süreçlerinde yer almak üzere toplumun emek ve demokrasi güçleri bir araya gelerek evet “çare biziz” demeyi başarıncaya kadar av mevsimi sona ermeyecektir.