Geçtiğimiz hafta Antalya basın davası olarak bilinen ve çok sayıda gazetecinin yargılandığı FETÖ’nün medya yapılanmasına ilişkin duruşmaya katıldım. Bakmayın isminde FETÖ geçtiğine, yargılanan gazeteciler üzerlerine atılan birçok suçtan beraat etti ama başka başka iddialarla mahkeme uzayıp duruyor. Yaklaşık 3 yıl önce açılan dava Ocak 2021’e ertelendi. Yargılananlar arasında solcu, sağcı, siyasi görüşü olmayan yani her telden gazeteci var. Ve birçoğu yıllardır tanıdığımız, birlikte mesai yaptığımız, haber paslaştığımız dostlarımız.

Bundan yıllar önce Hıncal Uluç, Alaaddin Çakıcı ile olan davası için adliyeye gittiğinde yanında hiç kimse yoktu. İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabiri adliyeden Sabah gazetesini arayıp, “Hıncal abinin davası var” diyerek uyarmasına rağmen gazeteden gelen olmadı. Hıncal Uluç, o gün yaşananları Tuluhan Tekelioğlu’nun belgeselinde şöyle anlatır: “Çakıcı’nın adamları ayakkabılarının topuklarını yere vurdura vurdura adliye koridorunda volta atarken, ben tek başımaydım. Çalıştığım gazete dâhil, davamı izlemeye hiçbir meslektaşım gelmedi. Kendimi p.ç gibi hissettim. Hamam böceği gibi hissettim”…

Ve yıl 2020…

Onca gazeteci aynı davada yargılanıyor fakat durum Hıncal Uluç’un yaşadıklarından farklı değil. Davanın isminde FETÖ geçtiği için midir bilinmez, Antalya medyası bu davaya kör sağır oldu. İlk bir kaç duruşma medyada yer buldu, sonra arkadaşlarımız kaderine terk edildi, görmezden gelindi. 21 kişinin yargılandığı davada elbette suçlu olanlar cezalandırılacak. Fakat merak ediyorum az evvel bahsini ettiğim kör sağır medyamız birkaç duruşma sonra suçsuzluğu ispatlanacak arkadaşlarımızın yüzüne nasıl bakacak? “Ooo hadi geçmiş olsun” diyerek sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi mi davranacaklar?

Bundan 10 yıl önce inanılmaz gelen, ‘yok artık’ diyebileceğimiz olayları artık kanıksar, normal görür olduk. Dedim ya Cuma günü Antalya medya davasını takip ettim. Duruşmaya yargılanan gazetecilerden 5 tanesi katıldı. Düşünebiliyor musunuz 5 gazeteci yargılanıyor ve bu durum diğer meslektaşlarının umurunda değil!

Yazık gerçekten yazık… Giderek yalnızlaşıyoruz, birbirimizden kopuyoruz ve bu kopuşun farkında bile değiliz. ‘FETÖ’, ‘cumhurbaşkanına hakaret’, ‘terör örgütü üyeliği’, ‘terör örgütüne yardım’ …. Bunlardan birini duyduk mu ‘aman aman’ deyip olay yerinden kaçıyoruz. İşin aslını öğrenmek, dostluğumuzu gözden geçirip meslektaşlarımıza destek vermek yerine, kör sağır olmayı tercih ediyoruz.

Medyada tartışılacak bir konu varsa o da budur. Gazetecilere, gazeteciliğe ne kadar sahip çıkıyoruz!

Sosyal medyada gazetecilik üzerine ahkam kesmek, ‘şöyle gazeteciyim, böyle gazeteciyim’ demek, gazetecilik dersi vermek kolay…

Zor olan cesur davranabilmek…