Sosyal belediyecilik kavramı, sağ sol fark etmeksizin bütün belediyelerin hizmet kapsamına giren bir kavram haline gelmiştir. Hemen hemen bütün belediyeler toplumun dezavantajlı kesimlerine yönelik olarak benzer hizmetleri sunmaktadırlar. Yaşlılardan engellilere, kadınlardan dar gelirlilere belediyelerin hizmet ağı, bahsi geçen kesimleri kapsayacak şekilde genişlemiştir. Bu durumu toplumsal bir kazanım ya da bir illüzyon olarak da yorumlayabiliriz. Sosyal belediyecilik uygulamaları ile toplumcu veya diğer bir ifadeyle kamucu belediyecilik kavramı arasında hizmet üretim noktasında önemli bir fark olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Toplumcu belediyecilik; kısaca kamu yararını azami ölçüde gözeten, peyzaj düzenlemelerinin ötesinde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik eden, imar rantı yüksek olan yerleri halkın kullanımına açan, bünyesinde çalışan emekçilerin sendikal hak ve özgürlükleri konusunda duyarlı olan bir anlayışı yansıtmaktadır. Tüm bunların yanı sıra toplumcu bir belediyeyi diğer belediyecilik anlayışlarından ayıran en önemli fark; yıllık bütçe planlaması ve stratejik hedeflerin belirlenmesi noktasında katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışının pratikte işler halde olmasıdır. Mahalle meclisleri, mahalle komiteleri gibi kurumların bütçe planlaması üzerinde söz sahibi olduğu bir yönetim anlayışıdır. Toplumcu bir belediyenin kültürel ve sanatsal faaliyetleri yol gösterici nitelikte olmalıdır. Toplumsal, çevresel sorunlar noktasında didaktik ögeler içeren, kentlilik kültürünü geliştiren, bireyselleşmenin panzehri olarak dayanışmacılığı besleyen yerel, ulusal ve evrensel nitelikteki eserlerin halkla buluşmasını sağlamalıdır. Toplumcu bir belediye, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gerek kurum içi istihdam, gerek sosyal ve kültürel politikalarla farkındalık yaratmaktan ziyade öncü olabilecek bir konumda yer almalıdır. Kent sakinlerini “müşteri”, kamuya ait arazileri sermayeye yatırım alanı olarak gören hâkim zihniyete karşı toplumcu bir belediye; yeşili, doğayı koruyan, kentte yaşayan yurttaşların toplumsal hafızasında iz bırakmış yerleri kentlilik bilincini koruyup geliştirme doğrultusunda muhafaza eden bir anlayıştır. Kentsel dönüşüm projesi, imar planı, parselasyon çalışmaları gibi binlerce kişiyi ilgilendiren bir karar alınacağı zaman, teknik açıdan demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek odaları ile eşgüdüm halinde hareket etmek toplumcu belediyeciliğin temelidir. EKİM DEVRİMİ’NİN 100. YILI Jülyen takvimine göre 25 Ekim 1917, Miladi takvime göre ise 7 Kasım 1917’de “Bütün Sovyetler İktidara!” sloganı altında, Şubat Devrimi sonrasında oluşturulan Petrograd’daki (St. Petersburg) geçici hükümet devrilerek, dünyanın ilk sosyalist yönetimi Rusya’da kurulmuştur. Bolşeviklerin önderlik ettiği devrim, insanlık tarihinin en önemli kırılmalarından biri olmuştur. Usta bir teorisyen olan Bolşeviklerin lideri Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin’in taktik zekâsı sonucunda, Temmuz 1917’ye kadar sayıları çok az olan Bolşevikler kısa süre içerisinde Rusya’nın en örgütlü ve güçlü hareketi haline gelmiştir. İşçi sınıfı, köylüler ve savaştan bezmiş askerlerin öncülüğünde iktidarı devralan Bolşevikler; bir insan ömrü için uzun, insanlık tarihi için ise oldukça kısa bir süre ayakta duran Sovyetler Birliği’ni kurmuştur. Hataları, günahları, eksiklikleri ve kazanımları ile önemli bir deneyim olan Sovyetler Birliği; emperyalizme, kapitalizme, faşizme karşı işçi sınıfının ve sömürülen bütün kesimlerin siyasi mücadelesinde yol gösterici bir pratik olarak tarihteki yerini almıştır. Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümünde, konu hakkında araştırma yapmak isteyenler için aşağıdaki kitaplar kaynak niteliğindedir:

  • Devrime Doğru, Bolşevikler İktidara Geliyor, Bolşevikler İktidarda, Alexander Rabinowitch – Yordam Kitap
  • Rus Devriminin Tarihi, 3 Cilt, Lev Troçki – Yazın Yayıncılık
  • Dünya’yı Sarsan On Gün, John Reed – Yordam Kitap
  • Yılında Ekim Devrimi, Derleyici: Gökhan Atılgan – Yordam Kitap
İBRAHİM UTKU NAR