24 Haziran öncesi, büyük bir olgunluk göstererek parti içi meseleleri bir kenara bırakan, ülkenin kurtuluşu için bir araya gelen Cumhuriyet Halk Partililer, seçimden sonra esas gündemlerine dönmenin sevinci içindeler. CHP’nin beklenin çok altında bir oy alması, kale olarak atfedilen illerde bile oylarını düşürmesi, Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin partinin aksine büyük bir ivme kat ederek, CHP’nin yıllardır sıkıştığı yüzde 20-25 barajını aşarak yüzde 31 oy alması, aday listeleri sonrasında yaşanan ama seçim sonrasına ertelenen tartışmaları tekrar gün yüzüne çıkardı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, son kurultayda Muharrem İnce’ye karşı zafer kazanmasına rağmen, uzun bir süredir liderliği sorgulanıyor. Son seçimle birlikte, girdiği 9 seçimi de kaybeden, her seçimde aday listeleri tartışılan, sağdan oy alma kaygısıyla partinin eksenini soldan uzaklaştırarak sağcı isimleri vitrine çıkartan Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, taban nezdinde AKP iktidarına karşı en güçlü siyasi yapı olduğu için kerhen oy verilen bir noktaya geldi. Deniz Baykal dönemindeki bu durum, Kılıçdaroğlu CHP’sinin de bir kaderi oldu. Bu örgüt yapısı ve liderliği ile CHP, kitlelere umut olmaktan çok uzak. Kılıçdaroğlu’nun bir iktidar persfektifi olduğunu söylemek çok zor. Bu süreçte bir hükümet programı olarak lanse edilen seçim bildirgesinin bile seçmen nezdinde bir karşılığı olmadı. Çünkü seçmenin, hatta ve hatta CHP örgütlerinin, CHP’nin iktidar olabileceğine dair bir inancı yok. İnce’nin adaylığı ile birlikte uzun bir süre sonra ilk defa Erdoğan’ın sandıkta devrilebileceğine dair bir umut yeşermişti. İzmir, Ankara ve İstanbul’da milyonlarca kişinin katıldığı mitingler, Türkiye’yi karış karış gezen Muharrem İnce’nin gittiği her yerde geniş kitlelere seslenmesi, sosyal medyada yarattığı etkileşim, mitinglerinin internette izlenme rekorları kırması, seçim çalışmaları için sahaya inen CHP örgütlerinin özgüven kazanması, seçimler kaybedilse de, yüzde 30 barajının aşılmasını sağlamıştır. Tüm bunların yanı sıra, sandık sonuçlarına baktığımızda İnce’nin sağ seçmenden yeteri kadar oy alamadığı da bir gerçektir. Seçim akşamı olup bitenler de, gizemini hala korumaktadır. CHP’lilerin birçoğu, İnce’nin çağrısıyla oylarına sahip çıkmak için adliye önlerinde toplanırken, İnce’nin sessizliğe gömülüşü, CHP Genel Merkezi ile birlikte erken havlu atması, ertesi günkü basın açıklamasında yenilgiyi peşinen kabul etmesi, 800 bin oyla seçimler ikinci tura kalacakken "oy çaldılar ama 10 milyon farkın nesine itiraz edeyim" diye bir açıklama yapması, İnce’ye yönelik umutları ve güveni sorgulatır hale gelmiştir. Sonuç itibari ile seçimler büyük bir fark ile kaybedilmiştir. Bu yenilginin nedenleri iyi araştırılmalıdır. Duygusal davranarak hemen bir değişim istemek, CHP örgütlerini bunlarla meşgul etmek, kısa vadede bir sonuç getirmez. Evet, bir değişim olması gerekiyor. Bu değişim Muharrem İnce’nin önderliğinde mi olmalı, yoksa başka birisinin mi, o ayrı bir tartışma konusu. Ancak, CHP’deki sorun sadece liderlik sorunu değildir. Örgüt yapısı, baştan aşağıya değiştirilmelidir. Gençlik ve kadın örgütlenmeleri, dikey değil, yatay hiyerarşiye dayanmalı, koltuğa değil ortak akla, davaya dayalı bir örgüt yapısı oluşturulmalıdır. Her ne olursa olsun, ön seçim değişmez bir ilke olmalı, bütün kurullar için en fazla 2 dönem seçilme kuralı olmalıdır. Öneriler çoğaltılabilir. Kişilerden ziyade bence bunlara odaklanmalı. Tüzükte radikal bir değişikliğe gidilmedikten sonra kim gelirse gelsin yıpranması, güç zehirlenmesi yaşaması kaçınılmazdır. CHP’deki olası değişim, yumuşak bir geçişle mi olacak yoksa gürültülü patırtılı bir kongre süreci mi yaşanacak hep birlikte izleyip göreceğiz. Umudum; retorik sahibi, entelektüel, kalifiye, bir vizyonu olan, enerjik, teorik açıdan tutarlı ve toplumsal mücadele içinden gelen isimlerin, yerelden genele CHP’nin yönetim kurullarında yer almasıdır.