Bir sosyalist olarak mevcut koşullardaki önceliğimiz 1923'ün gerisine düşmemek, 1919 ruhuyla da emperyalizme karşı mücadele etmektir. 1923 paradigmasını küçümseyen, bu toprakların aydınlanmacı geleneğine sırt çeviren, post-modernizm bataklığında çürüyen bağzı sosyalistlerin bu ülkenin bugünü ve geleceğinde yeri yoktur. Emperyalist kapitalizmin uşağı post-modernist aydınların ürettiği, hayatta hiçbir karşılığı olmayan kavramlara dört elle sarılarak sözde sistem karşıtı bir pozisyonda olduğunu zanneden, aslında sistemin kendisine farkında olmadan soldan hizmet eden kesimlerle aramızda hiçbir bağ yoktur. Mücadelemiz gericilerle, liberallerle olduğu kadar onlarladır da. Yakın tarihimizi, liberal tarih tezleri eşliğinde ele alıp, 1908 ve 1923 devrimini yok sayan bir anlayışın, devrimcilik, ilericilik ve demokrasi mücadelesi adına Türkiye’de tutunabileceği bir dal yoktur. Namık Kemallerden Resneli Niyazilere, Mustafa Kemallerden Talat Aydemirlere, bu topraklarını özünü yansıtan, ayakları bu topraklara basan devrimcilerin mirası, bugün bizlere yol göstermektedir. Marksist açıdan 1923 devrimini eleştirmek ile liberal tezlere yaslanarak “resmi ideolojiyle hesaplaşma” arasında önemli bir yaklaşım farkı vardır. Cumhuriyeti kuran kadroların sınıfsal kökeni, Kemalist iktidarın ekonomi politikaları, milli bir sermaye sınıfı yaratmak için uygulanan teşvik politikaları, üstyapı kurumlarının sermaye birikim rejiminin öngördüğü şekliyle modernizasyonu gibi olgular, diyalektik maddeciliğin özünü oluşturan “somut durumun somut analizi” ile ele alınarak, nesnel sonuçları ile birlikte değerlendirilmelidir. Bu yöntemin yanı sıra, bu toprakların en üretken ve ayakları yere en sağlam basan devrimcilerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın “Tarih Tezi” ışığında, üretici güçlerin gelişimi üzerinden Cumhuriyet Devrimini ele almalıyız. Anadolu’ya ilk gelen Gazi, İlb, Horasan Erenlerinin taşıdıkları “göçebe demokrasisine” ait gelenek-görenekler ve kandaş örgüt yapısının dirlikçi-eşitlikçi muhtevası, bu topraklarda ekonomik ve siyasi açıdan ne zaman bir yozlaşma olmuşsa, devreye giren İlkel komuna gelenek-görenekli Kolektif Aksiyon Güçlerinin beslendiği köktür. 1908 ve 1923 devrimleri, bu kökten hayat bulan tarihsel devrimcilerin “aydın eylemciliğinin” bir ürünüdür. Tarihsel devrimcilerin, sosyal devrimler çağındaki en büyük trajedisi ise, sınıf pusulasına sahip olmayışlarıdır. Kısa süre içinde bu devrimlerin, yok edilmek istenen idare-i maslahatçıların eline geçerek yozlaşması bu nesnelliğin bir sonucudur. 1908 2.Meşruiyet Devrimi, “Jöntürk” gelenek-görenekli 1.Kuvai Milliyeciliğimizin önderliğinde gerçekleştirilen Cumhuriyet Devrimimizin, kısa zamanda çözülerek Batı gericiliği (Finans-Kapital) ve Doğu gericiliğinin (Tefeci-Bezirgân Sermaye) esiri olması, bu devrimlere can veren aydınlanmacı ve eşitlikçi ruhun tarihsel önemini azaltmaz. Aksine, içinde bulunduğum bu karanlık günlerde bizlere ışık olur. Dr. Hikmet Kıvılcıml’nın, “Cumhuriyet Bayramı Nedir" başlıklı makalesinde geçen şu sözlerle ile yazımıza son verelim: “Birinci Kuvayimilliyecilik: SİLÂHLI, askercil, sıcak savaştı. Bu savaşın bütün yokluklarına rağmen cephesi açıkça belirliydi. Stratejisi ve taktiği az çok genel kurallara göre basitti. Hedefi ise olağanüstü kolay anlaşılırdı.İkinci Kuvayimilliyecilikte, cephe ne denli baş döndürücü, strateji ve taktik ne denli karmakarışık, hedef ne denli güç anlaşılır olursa olsun, Birinci Kuvayimilliyeciliğin devrimci, kutsal Mustafa Kemal gelenekli CUMHURİYET BAYRAĞI başımızdadır.”