1961 Anayasası’nın açtığı kısmi özgürlük ortamıyla yükselen sol akım ve düşünceler; Türkiye İşçi Partisi’nin Meclis’teki etkili muhalefeti, üniversite gençliğinin artan eylemliliği, sendikal mücadelenin önündeki yasal engellerin kalkmasıyla kendiliğinden değil kendisi için bir sınıf olma bilincine erişen işçilerin ekonomik ve demokratik mücadelesi sonucunda tepe noktasına varmıştır. İşçi sınıfının yükselen dinamiğini tek taraflı olarak tepeden inme verilen hakların yarattığı bir sonuç olarak değerlendirmemek lazımdır. 1945 yılından itibaren grev ve sendikalaşma hakkı için mücadele eden işçilerin uzun soluklu mücadelesinin bir sonucu olarak yorumlayabiliriz. 1961 yılındaki Saraçhane Mitingi, Kavel Grevi bu yükselişin bir sonucudur. Türkiye’deki sol akımların yükselişi, içsel dinamiklerin dışında, dünyada esen rüzgârın da bir yansımasıdır. Vietnam, Küba, Çin başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde emperyalizme karşı verilen devrimci mücadelenin yükselişi, 1968 yılında Fransa’da patlayan öğrenci olaylarının Avrupa gençliğini kısa sürede sarıp sarmalaması gibi etkenler “başka bir dünyanın var olabileceğine” dair küresel çapta bir fenomen yaratmıştır. Türkiye’deki sol akımların ve hareketlerin pratik zeminde artan örgütlüğünün ve eylemliliğinin bir diğer sonucu olarak Cumhuriyet Halk Partisi, oluşan bu yeni düzlemde siyasi bir yön arayışına girmiştir. İsmet İnönü’nün “ortanın solu” tarifiyle başlayan bu yön arayışı Bülent Ecevit ile birlikte “demokratik sol” kavramı üzerinden ilerlemiştir. 1965 ve 1972 yılları arasında CHP içerisinde birçok farklı akım, hâkimiyet kazanmaya çalışmış, dönemin Genel Sekreteri Bülent Ecevit önderliğindeki partinin sol kanadını temsil eden grup galip çıkmıştır. 14 Mayıs 1972 yılında yapılan genel başkanlık seçiminde Bülent Ecevit, delegelerin oylarının büyük bir bölümünü alarak Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den sonra CHP’nin üçüncü genel başkanı olmuştur. Bülent Ecevit ile birlikte CHP; programatik olarak sosyal ve ekonomik sorunlarla daha çok ilgilenen, kentli yoksulların, topraksız köylülerin sesi olmaya çalışan bir parti konumuna gelmiştir. “Bu Düzen Değişmeli”, “Ne Ezen Ne Ezilen, Hakça Bir Düzen”, “Toprak İşleyenin, Su Kullananın” gibi sloganlar CHP’nin bu dönemini özetleyen sloganlar olarak tarihe geçmiştir. Türkiye’nin gelişim dinamiklerinin Batı’nın gelişim dinamiklerinden farklı olduğunu savunan Ecevit, sosyal demokrasinin Batı’da Marksizm üzerinden şekillendiğini belirterek, CHP’nin ideolojik yönelimini temellendirmek ve özgün kılmak için “demokratik sol” tanımını kullanmaya başlamıştır. Aralık 1975 günü yapılan 22. Kurultay’dan sonra yayınlanan “Demokratik Sol Bildiri”de, CHP’nin “demokratik sol” bir parti olduğu belirtilmiştir. CHP, 1976’da Sosyalist Enternasyonal’e üye olmuştur. Kasım 1976 tarihindeki 23.Kurultay’da yapılan tüzük değişikliği ile parti programına özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelişmenin bütünlüğü, halkın kendini yönetmesi gibi “Demokratik sol” politikanın dayandığı altı kural daha eklenmiştir.