Ellerimizi sık sık sıkıyoruz, hijyene önem veriyoruz.

Olması gerekeni, şimdi birbirimize öğretiyoruz.

Kaç saniye yıkanmalı, nasıl yıkanmalı…

Herkes evinde kitap okuyor,

Telefon dışında sosyalleşme aracı arıyor.

Bunları yapmak için salgın olması mı gerekiyor?

Biyoloji, gen, evrim, virüs, protein,

İşsizlik parası, sosyal haklar,

Salgında işten çıkarma kanunları…

Daha önce hiç olmadığı kadar bunları araştırıyoruz.

Japon, Çinli, Amerikalı bilin insanlarının canhıraş çalışmalarını an be an takip ediyoruz.

Ağızlarından çıkacak en küçük kelimeyi hafızamıza kazıyoruz.

Spikerin, “İngiliz bilim adamları virüse karşı aşı geliştirdi” sözleri umut oluyor yarınlarımıza.

Türkiye’nin herhangi bir köyünün karantinaya alınması da üzülüyoruz,

X şirketinde salgın nedeniyle yapılan işten çıkarmalarada…

Çünkü kendimizi görüyoruz o fotoğrafta…

“Bizim mahalle de karantinaya alınır mı”?

“Ben de işten çıkarılır mıyım”?

En büyük korkularımız gün yüzüne çıkıyor.

Bir de faturaları dert ediyoruz kendimize…

“Neden elektrik faturası ertelenmiyor”,

“İnternet faturasını ödemezsem keseceklermiş”

Bu kurumların özelleştirildiğini,

Ve özelleştirilirken alkış tuttuğumuzu

Unutmuyoruz, ama hatırlamak da istemiyoruz

Devletin bu kurumlar üzerinde söz söylemeye,

Herhangi bir işlem yapmaya hakkı yokken

Yani eli kolu bağlıyken,

Devletin sorunu çözmesini bekliyoruz…

Neyse ki su hala kamunun elinde

Şimdilik su faturaları sıkıntı yaratmıyor.

Bu durum da gelip geçecek

Ama

Ne bilimin önemini

Ne yalnızlaştığımızı

Ne özelleştirilen kurumların kanımızı emdiğini,

Ne de çaresizliğimizi

Unutmayalım…

İşte o zaman bu durumdan gerçek bir ders çıkarırız…

Hepimize geçmiş olsun…