15 Ağustos'tan itibaren geçerli olmak üzere geçtiğimiz günlerde Antalya BŞB tarafından açıklanan yeni düzenlemelere göre, toplu ulaşımda 2,60 lira olan tam bilet 3,20 lira, indirimli bilet 2 lira 70 kuruş, 1,60 lira olan öğrenci bileti ise 1,80 lira , kredi kartı kullanımı 3 lira 20 kuruş, "kullan at" bilet fiyatı ise 3 lira 50 kuruş olacak.

Bilindiği gibi toplu taşıma hizmetleri kamusal bir hizmettir. O nedenle, toplumun ortak ve genel bir ihtiyacının karşılanması amacıyla kamu tüzel kişiliği olan Belediyelerce bizzat yürütülmesi bu hizmetin doğası gereğidir

Nitekim, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin yetkileri ve imtiyazları” başlıklı 15’inci maddesinin (f) bendi ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 7’inci maddesinin birinci fıkrasının (p) bendine göre toplu taşıma hizmetlerinin kurulması, işletilmesi, işlettirilmesi, toplu taşıma araçlarına ruhsat verilmesi belediyelerin/ büyükşehir belediyelerinin asli ve zorunlu görevlerindendir.

Toplu taşıma hizmetlerinin düzenli ve sürekli olarak yerine getirilmesi, bu toplumsal ihtiyacın eşitlikçi ve adilane yöntemlerle yürütülmesi öncelikli görevleri arasında olan Belediyeler veya Büyükşehir Belediyeleri bu görevlerini hiç bir durumda aksatmamakla ve en uygun koşullarda yerine getirmekle yükümlüdürler.

Yasal düzenlemelerle Toplu taşıma hizmetlerinin özel kesim tarafından yürütülmesine imkan tanınmış olması, sosyal devlet politikalarına aykırılık teşkil eder ama onun kamu hizmeti niteliğini ortadan kaldırmamaktadır.

Böyle bir durum söz konusu ise, bu hizmetin piyasalaşmasına, yani kamu hizmeti niteliği yerine, kazanç elde etme kriterlerinin öne çıkmasına neden olmayacak tedbirlerin alınması Yerel yönetimlerin sorumluluğu altındadır.

Anayasa Mahkemesi kamu hizmetini, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinmeleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinlikler olarak tanımlamıştır (Anayasa Mahkemesi’nin 28.06.1995 tarih ve E: 1994/71, K:1995/23 sayılı kararı).

4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifelerinde belirlenen kişiler demiryolları ve denizyollarının şehiriçi hatları ile belediyelere, belediyeler tarafından kurulan şirketlere, birlik, müessese ve işletmelere veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanmasını sağlarken; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulan ödenekten ilgili belediyelere her ay gelir desteği ödemesi yapılması öngörülmektedir.

Bu tarifelerde Şehit, gazi, malul, 60-65 yaş üstündekilere yapılan ücretsiz veya indirimli uygulamalar belirlenirken, bu düzenlemelerin dayanağının sosyal devlet politikalarının bir sonucu olduğu unutulmamalıdır.

Yazık ki hem bakanlık desteği hem de ücretsiz ve indirimli tarifelerden yararlanacakların kapsamı son derece sembolik kalmaktadır.

Bunun esas nedeni bu kamusal hizmetin, bir kent hakkı, kentlinin temel hakkı olmasına karşın piyasa koşullarına göre, işletmecilerin ticari beklentileri esas alınarak yürütülmesinden kaynaklanmaktadır.

Mevcut yasal düzenlemelere göre belediyelerin bu görevi bizzat kendi uhdelerinde yürütmelerine ve aynı zamanda gelir adaletsizliklerini, yoksunlukları esas alan tarife ve güzergahlar belirleyerek toplumsal olandan yana, kent yoksullarını, dışlanmışlıkları ve kadınları sosyal hayata katılımlarını kolaylaştırıcı ulaşım politikaları belirlemelerine yasal bir engel bulunmamaktadır.

Bu yolla en temel insan hakkı olan ulaşım hakkının, ücretsiz yapılması veya en azından kar amacı güdülmeksin yalnızca maliyetinin yansıtılacağı ve ortalama gelir koşullarına göre yapılacak fiyatlandırmalarla sosyal devlet anlayışının daha kapsayıcı bir şekilde hayata geçirilmesi mümkündür.

Toplumcu belediyecilik ve kenti birlikte yönetmek söyleminin pratiği, ticaret erbabının beklentileri ve ihtiyaçlarının karşılanması esasına dayanmaması gerektiği son derece açık bir konudur.

Ama kabul edelim ki, kent dinamiklerinin ve bu tür politikalardan mağdur olanların, kendilerinin kaale alınmalarını sağlayacak örgütlülüğünü hayata geçirmeden, tepkilerini ve itirazlarını ortaya koymadan toplumcu belediyeciliğe yönelik adımların atılmasını beklemek de gerçekçi olmayacaktır.

Geçen süre içinde anlaşılmış olmalıdır ki Böcek yönetiminin kendisine bırakılan yasa dışı, haksız ve insafsız borç yüküyle hesaplaşmadan, uhulet ve husulet içinde fincancı katırlarını ürkütmeden yürütmek istediği zamane belediyeciliğinin faturasını dar gelirli, yoksul ve dışlanmak istenen geniş halk kesimine çıkarılmasını önlemek başka türlü mümkün değildir.