Yaşamın temel gereksinimidir su. Su olmazsa yaşam da olmaz. Bunun farkında olan insanoğlu, tarihin her devrinde yaşam kaynağı suya ve su kaynaklarına büyük saygı göstermiştir. Bununla da kalmamış, nehirleri, coşkun aktıkları dönemlerde, çevresine verdikleri hasarlar ve yarattıkları korkular nedeniyle kutsallaştırmış, tanrı konumuna getirerek tapınmışlardır.
*
Nehirleri, kutsal saymayı, sadece dillendirmekle da kalmamış, onları değişik adlarla tanrısallaştırarak kendilerine kült (tapım nesnesi) yapmışlardır.
*
Hemen her yerde olduğu gibi antik dönemde Anadolu’nun da dört bir yanında yer alan nehirler, yakınında yaşayan ve ondan değişik biçimlerde yararlanan, ya da korkan insanlar tarafından kutsal sayılır, farklı adlarla tanrılarla özdeşleştirilirdi.
*
Nehir tanrılarının adlarına tapınaklar yapılır, belli aralıklarla toplu tapım gerçekleştirilirdi. Kısacası su, bugün de olduğu gibi tarihin hemen her döneminde aziz bilinir, nehirler de tanrıları da kutsanırlardı.
*
Bugün, kentlerin enerji gereksinimleri bahane edilerek, nehirlerin önleri kesiliyor, “HES” (Hidro elektrik santralı) adı verilen, ancak kısa ömürlü çözüm önerileri sunan ve sadece günü kurtarmaya yarayan hidrolelektrik elektrik santralları ile (Bir HES’e yaklaşık 30 yıllık bir ömür biçiliyor. YAS) HES ler sayesinde nehirlerin önleri kesilirken, bir biçimde tarihten silinerek, bile isteye yok ediliyorlar. Gerçek durum bu. İnsanlık adına gelinen bir arpa boyu yol bu. Üstelik utanç verici.
Ayrıca barajlar, göletler ve altına hapsedilen tarihi yerleşimler, binlerce eser, sulara, kumlara gömülüp gidiyor.
*
Rahmetli hocamız Prof. Dr. Sencer Şahin, söyleşilerinde antik dönem insanları tarafından, nehirlerin tanrısal güçleri olduğuna inanıldığını, bunun da insanlar için suyun yaşamsal öneme sahip olmasından kaynaklandığını söylerdi. Epigrafi (yazıt bilimi) ve arkeoloji (kazıbilimi) konusundaki bilgisi, ve duyarlılığı için kendisini hasretle anıyoruz.
*
Ne yazık ki, çevre duyarlılığının en fazla olması gereken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, olaya sadece işlevsel bakıp, uzgörüden yoksun biçimde, sadece şaşı bir bakışla önüne bakarak, nerede akarsu görürse, oraya bir HES (Hidro Elektrik Santralı ) yapmayı iş zannediyor. Bu tam da at gözlüğü ile bakmak. Olan doğaya, ormana, bitki ve hayvan varlığına, dolayısı ile insana oluyor.
*
Köprüçay nehri üzerine yapılacak Kasımlar Barajı ve HES Projesi de aynen diğerleri gibi bir doğa yıkımına, binlerce yıllık tarihi geçmişi yok saymaya, kısmen yok etmeye, bölgenin biyolojik çeşitliliğini görmezden gelmeye, yine bölgenin coğrafi yapısına ve iklimine ihanet edercesine davranmaya, Köprülü kanyon ulusal parkını, turizmi, hatta bölgenin rafting olanaklarını olumsuz etkilemeye aday görünüyor. Neresinden baksan yıkım. Ülkenin geleceğine, kentin gelişimine büyük bir ket vuruyor.
*
Kesin olan şu ki, Isparta ve Antalya sınırları arasında yer alacak Kasımlar barajının yapımı ve Köprüçay Havzası’nın yukarı kısımlarında yapılacak HES projesi, bölgenin sadece çok zengin florasını ve faunasını (bitki ve hayvan varlığını, biyolojik çeşitliliği) ve başta Sen Paulus yolu olmak üzere “Kral Yolu” gibi kimi tarihi yolları da kesinlikle olumsuz biçimde etkileyeceğe benziyor. Bakanlığın, bu gibi konularda “başına buyruk” davranmasını, kör bakmasını anlamak mümkün değil. Öngörü gerek, geleceği bugünden görmek gerek.
*
Buna bizler ne kadar üzülüyorsak, kanımca antik dönemin nehir tanrıları da o kadar, hatta daha fazla üzülüyorlar. Bunu bölgede yaptığım turlar sırasında sanki değişik yerlerde karşıma çıkan nehir tanrıların gözlerinden okuyor gibiyim. Tanrılara hak veriyorum. Yerden göğe haklılar. Bunu görüyorum.
*
Aksu’nun Nehir tanrısı Kestros, antik kentin yamacındaki anıtsal çeşmenin akmayan suyunu gördükçe, durduğu yerde huzursuzlanıyor. Kestros’un yüzündeki ifadeye bakın bunu kolaylıkla anlarsınız. Manavgat çayının nehir tanrısı Melas, Side Arkeoloji Müzesi’nde durduğu yerden HES haberlerini duydukça, yerinde huzursuz uzanıyor. Uyku tünek bilmiyor. Ya son örnekten hareketle Köprülü çayın saygın tanrısı Eurymedon’a, onun hüzünlü, kahrolan tavrına ne demeli?
Biliyorsunuz, Köprüçay’ın ana kaynağı Isparta ilinin Aksu ilçesindedir. Yetmişli yılların sonlarında (1977 yılında) bölgede yapılan bir tünel çalışması sırasında oldukça kusursuz bir Eurymedon nehir tanrısı heykeli bulunmuş ve sergilenmek üzere Isparta Arkeoloji Müzesi’ne konmuştu. Bir ayağında kova, bir ayağında balık figürü olduğu halde betimlenen tanrı, bir bakıma Anadolu’daki nehirlerin kültürel anlamda önemini vurguluyor, Anadolu insanı için taşıdığı önemin altını kalın kalın çiziyordu.
*
Anadolu’nun bağrına saplanan ve Anadolu topraklarını bir uçtan diğerine sürekli kanatan, öldürücü darbeler vuran HES projeleri, kısa gün ticareti yapılarak, ülkenin uzun erimli geleceği düşünülmeden, doğal kaynaklarını daha uzun süre korumak yerine, zarar üzerine zarara verilerek ipotek altına alınıyor, bölge, tarihiyle, nehirleri ve nehir tanrılarıyla adeta kelepçelenerek, hareketsiz biçimde resmen ölüme terk ediliyor. Yazık değil mi?
AKSU’NUN TANRISI KESTROS
Perge antik kentinde sütunlu caddenin başlangıç noktasında yer alan su deposunun ön kısmında bir “nympheum” (anıtsal çeşme) vardır. Adı “Kestros çeşmesi”dir. Adını komşu nehrin tanrısı Kestros’tan alır.
Yolun tam ortasında yer alan ve kentin ana caddesini (sütunlu caddeyi) gidiş-geliş olmak üzere ikiye ayıran kaskatlı havuzlardan oluşan kanalın su gereksinimini karşılayan çeşme, temiz ve berrak sularını kaybedeli çok yıllar oldu.
*
Çeşmenin üstündeki podyumda uzanarak bu olumsuz görüntüleri seyreden tanrı Kestros, sahipsizliği, yalnızlığı ve susuzluğu tek başına yaşamakta ve insanoğlunun vefasızlığına, doğaya hıyanetine istihza ile (alaycı, aşağılayıcı biçimde halimize acır gibi) bakmakta, “Bindiğiniz dalı keserseniz, başınıza bu işler gelir” demektedir.
*
Eskiden nehir ulaşımına elverişli olan Kestros (Aksu) nehri, bugün debisinin azalması nedeniyle bu özelliğini de kaybetmiştir. Tıpkı Eurymedon (Köprüçay) nehri gibi eski güzel günlerinin özlemiyle yaşamaktadır. Ama doğaya en çok zarar veren insan yüzünden yapabileceği çok şey kalmamıştır.
*
Eskiden bu bölgedeki nehirlerin hemen hepsinde nehir ulaşımı yapılabilirken bugün sadece Manavgat’ta Melas nehrinde yapılmaktadır. Ancak onu kısmen tanık gösterebiliyoruz.
MANAVGAT NEHİR TANRISI MELAS
Manavgat ırmağının varlığı, tarihin hemen her devrinde Side ve Manavgat yerleşim yerleri için gerçek bir yaşam kaynağı olmuş, tarım, hayvancılık, ticaret ve hatta son dönemde turizm açısından ilgi odağı olmayı, nehir ulaşımına örnek olmayı sürdürmüştür.
*
Manavgat Çayı’nın İlkçağ’da ki adı “Melas”tır. “Kara ırmak” anlamına gelen sözcük, aynı adla nehir tanrısını da temsil etmekte olup, adına yapılan heykel, Side Müzesi’nde sergilenmektedir.
O da bir anlamda varlığını sürdürebiliyorsa, bunu dünyanın tek kaynaktan çıkan en büyük tatlısuyu konumunda olan Dumanlı kaynağına borçludur.
(Dumanlı kaynağının Oymapınar barajına katkısı saniye 30 metreküp civarında sudur. YAS)
Seydişehir Aliminyum tesisleri özelleştirilirken bütün tesislerle, yapılar ve arazilerle birlikte tesise enerji sağlayan Oymapınar barajı da karşılıksız olarak verilmişti.
KÖPRÜÇAY’IN TANRISI EURYMEDON
Isparta Müzesi’nde sergilenen Eurymedon heykeli, Roma imparatorluk çağına yani Milattan sonra 2. Yüzyıla tarihlenmektedir. “Eurymedon” adı verilen ve nehirle aynı adı taşıyan heykel, Köprüçay nehrinin antik dönemdeki nehir tanrısını canlandırmaktadır.
Heykelin ayaklarında bulunan kova figürü, nehrin su kaynağını, balık figürü de suyun bereket kaynağı olduğunu anlatan figürlerdir. Heykelin dönemin bölgedeki egemeni olan Attalosoğulları Krallığı’nın (Bergama Krallığı’nın) sondan ikinci kralı 3. Attalos tarafından diktirildiği anlaşılmaktadır.
HES mağduru Eurymedon heykelinin kaidesinde şöyle bir yazı yer almaktadır: “Yeryüzüne zuhur eden (ortaya çıkan) tanrı Eurymedon’a ait bu kutsal heykeli kent halkı kendi kasasından harcama yaparak adadı. Attalos oğlu kral üçüncü Attalos, heykelin dikimini sağladı.”
Kısacası suyu kutsal sayan Anadolu’nun eski sahipleri, suyu ve su kaynaklarını hep kutsadılar, ona ihanet etmeyi asla düşünmediler.
Eskil dönemde bölgede yaşayan insanlar, nehirlerin tanrısal güçleri olduğunu düşündüler hep. Asla saygıda kusur etmediler. Şimdi gelin onların geçmişte suya yaklaşımlarına bakın, bir de bizim doğayı sürekli bozan, ona her fırsatta tasallut eden tavrımıza, daha doğrusu tavırsızlığımıza, suya ettiğimiz eziyete, doğaya verdiğimiz zarara ve duyarsızlığımıza bakın.
Su olmazsa, suya saygı olmazsa, doğa küstürülürse, bundan en çok zararlı çıkacak varlığın insan olduğu, bizim insanımız olduğu anlaşılmalıdır, ama iş işten geçmeden önce.
Akılsız insanoğlu, bugünü kurtarmak adına insanlığın geleceğini, yok etmekte, farkında olarak ya da olmayarak kendi çocuklarını, gelecek kuşakları susuzluğa ve ölüme terk etmektedir.
Ana kaynağını Başpınar’dan alan Köprüçay, Aksu ilçesinde bulunan “Tymriada” antik kenti yakınlarında bulunan ünlü Zindan Mağarasının Kutsal Alanında tapım gördükten sonra güneye doğru ilerleyerek diğer nehirler gibi Akdeniz’e dökülmektedir.
Nehir tanrısı Eurymedon heykelinin yanı sıra, Eurymedon Kutsal Alanı olarak anılan ve açık hava tapınağı olarak işlev gördüğü de düşünülen yerde yapılan kurtarma kazılarında ortaya çıkartılan, her iki yanı yunus motifleriyle süslenmiş Eurymedon başı bulunan bir mozaik uygulaması da ortaya çıkartılmıştı.
Yakında bulunan antik kentte (Tymriada) basılan madeni paralar (sikkeler) üzerinde de nehir tanrısı Eurymedon betimleri vardı. Bütün bunlar, suyun bölge insanı için taşıdığı tarihsel önemi açıkça gösteren verilerdi. Eurymedon kutsal alanı, bölge halkı için yaşamsal önem taşıyan önemli bir tapım merkezi idi.
Arınma, temizlik ve hijyen, ancak su ile mümkündür. Dünün Anadolu insanı da en az bugünün Anadolu insanı kadar bu işin farkındaydı. Bunun farkında olmayan insana, insan denebilir mi? Akılsız davranarak, kendimizi zora sokmuyor muyuz?