Cumartesi günü Elmalı Belediye Başkanı Halil Öztürk'ün davetiyle gerçekleştirilen Elmalı gezisine katıldık. Elmalı, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Ümmi Sinan, Vahab Ümmi, Eroğlu Nuri gibi mutasavvıf ve tasavvuf şairleriyle ünlü, Türkiye'nin en önemli kültür merkezlerinden biri. Abdal Musa Alevi - Bektaşi inanışının Hacı Bektaş Veli'den sonraki en önemli temsilcisi. Kaygusuz Abdal için, Yunus Emre'yle birlikte en büyük iki tasavvuf şairimizden biri ifadesini kullanabiliriz. Vahab Ümmi ve Ümmi Sinan, divanları bugüne kalan tasavvufçularımız. Abdal Musa'dan değilse de Kaygusuz Abdal'dan çok sayıda şiir ve devriye bugüne kalmıştır. Budalanâme, Kitab-ı Miglâte, Vücudnâme, Dilgüşa, Saraynâme, Gülistan, Mesneviler, Risâle-i Kaygusuz Abdal; Kaygusuz'un, kitabevleri ya da sarraflarda arayıp bulabileceğimiz bugüne kalan eserleri. Kaygusuz, Yunus'la beraber, şathiyenin iki ustasından biri olarak da bilinir. Kaygusuz Abdal'ı, Abdal Musa'sı, Vahab Ümmi'si, Eroğlu Nuri'siyle Elmalı geleneksel kültürümüzün en önemli damarlarından biri. Sadece kültürümüzün değil, edebiyat geleneğimizin de en önemli damarlarından biri. Cumartesi günü, bu kültürü teneffüs etmemizi, bu kültürü Elmalının yayla havasıyla birlikte soluyup ciğerimize çekmemizi sağlayan Elmalı Belediye Başkanı Halil Öztürk'e teşekkür ediyoruz.

*****

Elmalı gezimizin farklı aşamalarına gazetemiz haberinde yer verdik. Gezimizin son durağı olan Likya Şarapları, bağlarıyla, üretim tesisleriyle benim için özel bir mekan. Bağları ve üretim tesislerini kuruluş aşamasında gezmiş, Burak - Doruk Özkan kardeşlerin Likya adını bir dünya markası haline getiren romantik yolculuklarını kendilerinden dinlemiştim. Bu romantik hikâyeyi epey bir ayrıntısıyla bildiğim için Likya Şaraplarına bu ikinci ziyaretim beni o kadar etkilemedi. Bu hikâyeyle ilk kez karşılaşan arkadaşlarımın ne kadar heyecanlandığını, ne kadar duygulandığını görmenizi isterdim. Bernard Pivot'un Şarabın Aşk Sözlüğü diye bir kitabı var. Geçenlerde onu okudum. İyi ki okumuşum. O okumanın üstüne Likya Şarapları'nı ziyaret etmek daha da anlamlı oldu. O kitapta anlatılan, şişesi 100 binden başlayıp 500 - 600 bin avroya - dolara satılan Fransız şarapları bulunuyor. Dünyada böyle bir şarap piyasası var; bu piyasa tanıtım, markalaşma ve diğer imaj teknolojileri aracılığı ile oluşuyor. Bizde bu piyasaya girmek pek mümkün değil. Çünkü, alkollü içki reklamı ve tanıtımını, buna yönelik etkinlikleri yasak kılmışız. Bunu neden yapmış, buna neden gerek duymuş olabiliriz? Dünyanın ikinci sıradaki üzüm üreticisi bir ülke olarak, şarap üretimi konusunda son sırada bulunmamız, içkiyi yasaklayan padişahı içkiden ölmüş bir toplum olarak, muhafazakârlığımızla filan izah edilemez. Kalecik Karası, Öküzgözü, Boğazkere, Acıkara gibi dünyanın en güzel üzümlerini üreten bir ülke olarak, bu pazarın önde gelen aktörleri arasında yer alamıyorsak, bunu bir tek popülizmle ilişkilendirebiliriz.

*****

Elmalı sıradan bir kültür şehri değil, Alevi - Bektaşi geleneğiyle Halvetiliği; Ümmi Sinan'ın mecazlarını Kaygusuz'un şathiyelerindeki negatif teolojiyle barışık kılan, her iki geleneği de Likya'nın üzüm bağlarıyla buluşturan bir hoşgörü merkezi. Elmalı'nın "hoşgörü merkezi" olma özelliğine şu nedenle vurgu yapmak istedim: Elmalı'yı kuşbakışı gören Seyir Merkezi'ne çıkarken gözüme bir mezarlık ilişti. Elmalı'nın mezarlığı olmak için küçük, bir köy mezarlığı olmak için büyük bir mezarlık... Elmalılı vatandaşa, "Bu mezarlık Elmalı'nın mezarlığı mı?" diye sordum. "Hayır", dedi, Elmalılı hemşerim; "Burası Kürt Mezarlığı". Vatandaşın bana anlattığına göre Cumhuriyet tarihinin meşhur sürgünlerinden birinde Elmalı'ya gelen Kürtlerden ölen ilk vatandaş, Elmalı Mezarlığı'na kabul edilmemiş. Zengin ve hayırsever bir Kürt, ilçenin dışında kalan bir yerden bir arazi satın alıp, vatandaşın oraya defnedilmesini sağlamış. Alanı da "Kürt Mezarlığı" olarak kullanıma açmış. Bana anlatılan doğruysa, Elmalı'da şu an Türkler ve Kürtler ayrı mezarlıklara defnediliyor. Bir geleneğe dönüşen bu durum elbette bugünün yerel idaresinin suçu değil. Böyle olması, bugünün yerel idaresini, bu duruma (=bu ayıba) son vermek gibi bir görevin beklediğini unutturmuyor.