CHP’de Antalyalı kurultay delegelerinin, aday olması için Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na toplu halde gidip imza vermelerini nasıl okumak gerekir? Toplu imza, parti üyeleri adına genel başkan ile kurultay delegeleri arasında bir tür biat sözleşmesi yapıldığı anlamına gelmez mi? AKP’lilerden alışık olduğumuz “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” sözünün “Sayın genel başkanımızın olurlarıyla” şeklindeki bir başka versiyonunu bundan böyle CHP’lilerden mi dinleyeceğiz? Bu olay, maalesef CHP’de durumun buraya doğru gittiği anlamına geliyor.
CHP’deki “Sayın Genel Başkanım” muhabbeti toplu imza verme olayıyla sınırlı değil. Kimin milletvekili ya da nereye belediye başkan adayı olacağı tahmin edilirken, en çok kimin genel başkanla fotoğraf vermiş olduğuna bakılıyor. Eskiden, “Filanın CHP Genel Merkezi’nde adamı daha çok, o aday olur” deniyordu, şimdilerde “Filanın genel başkanla arası daha iyi, o aday olur” deniyor. Milletvekili ya da belediye başkan adayı belirlenirken, CHP Genel Merkezi de devreden çıkarılmış, bütün yetkiler tek elde, genel başkanda toplanmış görünüyor. Adayların “Sayın genel başkanın talimatlarıyla” belirlendiği, genel başkanlıktan belediye başkanlığına, aday olacaklara “Sayın genel başkanın talimatlarıyla” imza verildiği bir partide, örgüt içi demokrasi rafa kalkmış olmaz mı? Bu durumda yapılan bir kurultayda demokrasi oyunu oynamaktan başka ne yapılmış olur?
Genel politikayı “tek adam” olarak genel başkanın belirlemeye başladığı CHP’de yerel politikayı belediye başkanları belirler hale geldi. CHP’de yerel politika CHP’li belediye başkanları arasındaki güç ve örgüte hakimiyet yarışına dönüştü. Konyaaltı’nda seçim oluyor, Demet’in ya da Ayhan’ın listesi denmiyor; Ümit’in, Semih’in listeleri deniyor. Kepez’de seçim oluyor, Ümit’in listesiyle “diğerlerinin” listesi Muratpaşa’da Hasan Şahin ile Özgür Güngör’ün listeleri değil, Ümit ile “ötekilerin” listeleri kapışıyor. Manavgat denince, Şükrü’nün; Kumluca denince Mustafa’nın* kimi işaret ettiği soruluyor. Parti bütününde genel başkana bağlılıkla oluşan biat kültürü, il ve ilçelerde belediye başkanlarına bağlılıkla oluşan bir başka biat kültürüne yol açtı. Yol açtı diyoruz; zira bu durum iflah olmaz haliyle son bir iki yıl içinde ortaya çıktı. Belediye başkanları parti örgütü üzerinde daha evvel de etkiliydi, ama sadece etkili idi. Şimdiki durum, belediye başkanlarından başarılı olanların hizmetlerini de gölgelemekte.
CHP’nin parti içi örgütlenmesinde demokratik kanalları tıkayan, parti üyeleri ve delegelerin özgür iradeleriyle karar vermelerini engelleyen bu tür bir “değişim” söz konusu. CHP’de “değişim” tartışmalarının güncel anlamda bu “değişim” odağında yapılması kendini dayatıyor. Bu değişim yapılmazsa, CHP’nin örgüt yapısı genel başkan ve onun belirlediği milletvekilleri ile belediye başkanlarından oluşan bir yapı haline gelir; parti üyeliğinin, seçim mekanizması, kongre, kurultay gibi kurumların bir anlamı, bir işlevi kalmaz. Diğer illerde de durum böyle mi, bunu bilemiyoruz; ama Antalya’da ortaya çıkan bu durumun, bu yapının tesadüfi olmadığı da açık. Genel başkan, genel merkez yöneticileri, milletvekilleri ve belediye başkanlarından oluşan bu oligarşik yapının üzerine gitmeyen bir CHP’nin AKP’lileşmesi, tek adam partisi haline gelmesi kaçınılmazdır. Cumhurbaşkanlığı seçimi kaybedildiğinde Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmayan insanların, Kılıçdaroğlu ile “Sayın Genel Başkanım”lı fotoğraf verme yarışına girip gerisine boşvermesi, CHP’nin oraya doğru sürüklenmesiyle ilişkili olabilir. Buna dur diyecek olanlar, özgür iradeye sahip parti üyeleridir.
*Kongreler sürecindeki iletişim dili bu şekilde olduğu için soyadı kullanmadım.