Siyasi irade, yalnızca kendi siyasi ve özel beklentilerini tahkim etme esasına göre hareket etmiyor. Son gelişmelerle de anlaşılacağı üzere bütün bir toplumu etkisiz kılmaya yönelik hukuk dışı, gayrimeşru yöntemlerle toplumsal çürümenin ve yozlaşmanın kurumsallaşmasına da neden oluyor.
Bu süreçte karşılaştığımız icraatlar da ortaya koydu ki, siyasi irade kendisini avcı, kendisinden olmayanları av olarak görüyor. (“Av Mevsimi” https://antalyakentyazilari.blogspot.com/2020/09/av-mevsimi.html )
İktidarın çevresinde birbirine tutunan dinci ve ırkçı kadrolar ile bunlara eklemlenmiş çıkar çevrelerinin tek argümanı kalmıştı. “Biz gidersek devlet batar, kaos gelir”. diyorlardı. Oysa zaten kaos içine sokulmuş batık bir devletin mimarı oldukları belirginleştikçe iktidarda olmalarını haklı kılacak bir neden kalmadı.
Bir mafya liderinin yer, isim ve sonuç vererek yönelttiği ithamları, Cumhur ittifakını, kanunların işletilmesinden yana tutum alamayacak kadar acz içinde bıraktı. Meclis araştırmasını ve hukuksal süreci kendilerini ele verecek bir tehdit olarak görmeye başlamaları iktidarın varlık nedeninin sorgulanmasını gerektirir.
AKP genel başkanı, ithamlara pabuç bırakmayız derken, İYİ Parti genel başkanına Rize’de karşılaştığı sataşmalar hakkında “daha durun bakalım başınıza neler gelecek, bunlar iyi günleriz” sözleriyle adeta mafya dili kullanabilir hale geldi.
Bu yaklaşım hiç kuşku yok ki, iktidarın siyaset tarzının rakiplerine pabucu ters giydirmek üzerine kurulu olduğu, bu amaca yönelik gayri meşru yol ve yöntemlere başvurmaktan kaçınmayacaklarının itirafı niteliğindeydi.
Her geçen gün bir yenisi ortaya dökülen bu gayri nizami düzenin kirli ilişkileri iktidar partilerinin çatılarının altında egemen bir anlayış olarak var olduğu, bizzat teşkilat başkanlığı yapmış yetkilinin açıklamaları ile inkar edilemez bir hal aldı.
Bu sözlerin sahiplerinin birisinin Cumhurbaşkanı, diğerinin İç İşleri Bakanı olarak devlet katında yer almaları toplumun içine tutulmak istendiği çukurun derinliğini ortaya koyuyor.
İçi boşaltılan merkez bankası, satılığa çıkarılmış her türlü kamusal değerlerimiz, kayırma ve dışlama üzerine kamu otoritesini kötüye kullanmaktan başka kendine çıkış yolu bulamayan bir siyasi iktidar bu toplumun geleceğine yön veremez.
Ceberrut bir devlet hayali kurup, küçük bir azınlığın değirmenine su taşırken nemalanacağını düşünenlerin de bu çarkın içinde kullanılacağını, kendisine olan saygısını da tüketerek sonunda harcanacağını öngörmemesi mümkün değil.
Bir mafya düzeninin aktörleri haline gelen siyaset, bürokrasi ve ticaret erbabının sonunun gelmesinin devletin sonunun gelmesi demek olamayacağı çok açık.
Din, iman, bayrak, vatan üzerine üretilen “film tekrarları”, dış güçlerin oyununa gelmeyelim söylemleri bu düzenin faillerini aklamış olmamaktadır.
Hep birlikte yaşıyoruz, iktidar milli ve yerli dedikçe ortalık yerle bir olmaktadır. Büyük hedefler gösterdikçe, büyük soygunlar, büyük yağmalar, kabul edilemez hukuksuzluklar yaşanmaktadır.
Siyasi irade ava giderken avlandığının, hak hukuk tanımaz, suçu ve suçluyu korur hale geldiğinin farkındadır ama kendisini avcı, kendisinden olmayanları av olarak görmekten vazgeçmeyeceğini deklare etmiştir.
Bir Afrika atasözünde ifade edildiği gibi “aslanlar kendi tarihlerini yazmadığı sürece, avcı hikâyeleri her zaman avcıyı yüceltecektir.” O nedenle toplumda çok daha büyük bir güç oluşturan demokrasi, eşitlik, özgürlük ve laiklikten yana kesimlerin, hakça paylaşımı, barışı, insanı ve doğayı savunanların bir araya gelerek demokratik yol ve yöntemlerle güçlerini göstermeleri, artık yeter diyebilmeleri gerekir.