Diğer Yazıları Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin ‘bağımsızlık’ referandumu, birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Birçok ülke referandumun yapılmasına karşı iken, bazı ülkeler ise referandumun zamanlama açısından yanlış olduğunu ve ertelenmesi gerektiğini bildirdi. Bölgenin kendi iç ve dış dinamikleri açısından referandumdan çıkan bağımsızlık kararının yaratacağı sonuçlar ayrı bir parantez açılması gereken, uzun bir tartışma konusudur. Irak’ın işgali ve Suriye’deki iç savaş ile birlikte şiddetin günlük yaşamın bir parçası haline geldiği, etnik ve mezhepsel açıdan birçok parçaya bölünen, küresel güçlerin satranç tahtasına dönüşen Ortadoğu coğrafyasında olup bitenler;enerji-politik, jeo-politik ve ekonomi-politik açıdan analiz edilmesi gerekmektedir. Barzani’nin ‘bağımsızlık referandumu’ kararı ve referandumdan çıkan sonucun bölgesel etkileri yüzeysel analizlerle ele alınamaz. Uluslararası İlişkiler, neden-sonuç ilişkileri temelinde çeşitli varyasyonları içinde barındırmaktadır.Olay ve olguları determinizm yasaları ile ele alan bir sosyalist, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin referandum sonuçlarına dayalı olarak bağımsızlığını ilan etmesi durumunda yaşanacakları hesap ederek söylem geliştirmesi gerekmektedir. Süregelen tartışmaların gölgesinde, sol cenahta tekrar tartışmaya açılan ‘Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’ konusuna eğilmekte fayda var. 'Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı' sosyalistler açısından dört başı mamur bir hak değildir. Uluslararası işçi sınıfının çıkarları açısından emperyalist kapitalizme karşı bir cephe oluşturma durumunda savunulan bir haktır. Bütün ulusların kayıtsız şartsız bağımsız devlet kurma veya o iradeye sahip olma hakkı liberal burjuvazinin desteklediği bir ilkedir. Bilimsel sosyalizmi pusulası haline getirmiş birisi, olgu ve olayları emek-sermaye çelişkisi, üretici güçlerin gelişimi, işçi sınıfının çıkarları üzerinden ele alır ve ona mukabil diyalektik bir yaklaşımla taktik ve strateji geliştirir. Öznel ve nesnel koşulları göz önüne alır. Sermaye birikim rejiminin yapısal çelişkilerini sorgular. İbrikçi solun yaptığı gibi liberal hümanizmanın peşinden koşmaz. Düz mantıkla olaylara yaklaşırsak; Sovyetler Birliği’nin dağılması ve birlik devletlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi veya Yugoslavya’nın kanlı bir iç savaş sonunda parçalanması ve devletçiklerin ortaya çıkması, Berlin Duvarı’nın yıkılması gibi olaylar,‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ gereğince Leninist olduğunu iddia eden her sosyalistin savunması gereken bir durumdur. Tabi kazın ayağı öyle değildir. Lenin’in ulusal sorun ile ilgili metinlerini, bağlamından kopuk bir şekilde cımbızlayarak, işimize geldiği şekilde kendimize referans almaya kalkarsak, yukarıdaki absürtlük bir gerçeklik halini alır. İbrahim Utku NarDiğer Yazıları