Beyoğlu Sütlüce'de yıkılan dört katlı bina son günlerde ülke gündemine oturdu. Naklen yayın eşliğinde yıkılan binanın temelinin olmadığı, bina yıkıldıktan sonra anlaşıldı. Dış görünüşüyle "Allah nazardan saklasın" diyeceğiniz binanın üzerine oturduğu zemin de binanın kendi kadar narin. Yumuşacık toprağın üzerine öylece kondurulmuş bina, 24 yıl bu şekilde ayakta kalmış. 13 yıl önce 3 kat olan bina, 4 kata ne zaman çıkarıldı, nasıl çıkarıldı bilen yok.
13 MİLYONU İLGİLENDİRİYORMUŞ
Kod adı "imar barışı" olan imar affından yararlanmak için Haziran ayı içinde 2 milyonun üzerinde kişi başvurmuş. Başbakanlığı döneminde açıklama yapan Binali Yıldırım, imar affının 13 milyon civarında kişiyi ilgilendirdiğini söylemiş. Bu 13 milyonun en az yarısının imar affından yararlanıp, kaçak yapısını yasal hale getireceği anlamına geliyor. Türkiye'deki 20 milyon konutun 7 milyonunun depreme dayanıksız olduğunu, yaşanan büyük depremlerin yıldönümlerinde yapılan uyarılardan biliyoruz. Bu rakam ve uyarılar Türkiye'deki toplam bina sayısının en az yarısının kaçak yapı durumunda, üçte birinin depreme dayanıksız olduğu anlamına geliyor. İmar affıyla bu duruma, bu duruma neden olan uygulamalara meşruluk kazandırmış oluyoruz.
HİÇ DEĞİLSE SİT ALANLARI İÇİN...
Sütlüce'deki dört katlı binada oturanlar, binanın yıkılacağından habersiz evlerinde oturuyor olsalardı, ne olurdu? Her katta iki daire olduğunu, her dairede ortalama 4 kişi kaldığını farz ettiğimizde, 32 vatandaşımızı yitirdiğimiz anlamına gelirdi bu. 7 milyon depreme dayanıksız bina da, Türkiye nüfusunun yarısının Allaha emanet yaşadığı anlamına gelir. Atı alan Üsküdar'ı geçti; bu oldu bittiden vazgeçilmesini beklemek bundan böyle saflık olur. Hiç değilse 1. derece sit alanı olan bölgeler, özellikle Side gibi arkeolojik sit alanları için geri adım atılamaz mı? Türkiye'de imar affından yararlanacak 13 milyon kişi varsa böyle bir umuttan söz etmek, bu tür bir beklenti içine girmek de saflık olsa gerekir.
TEK DAYANAĞIMIZ
Bu duyarsızlık Türkiye'yi nereye götürür dersiniz? Yasama - yürütme - yargının tek elde toplanarak kuvvetler ayrılığının yok edilmesi; olağanüstü halin olağan hale getirilmesi; dağlarımızın ormanlarımızın maden ocaklarına, derelerimizin hidroelektrik santrallerine kurban verilmesi; birinci sınıf tarım arazilerimizin, meralarımızın, yaylalarımızın, milli parklarımızın yapılaşmaya açılması karşısında gösterdiğimiz duyarsızlık nereye götürdüyse oraya. Bu gidişat karşısında tek dayanağımız Türkiye Cumhuriyetinin naklen yayın eşliğinde yıkılan bina denli temelsiz olmaması; temellerinin az çok sağlam atılmış olması.