CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na saldıranlara karşı iktidarın ve onun güdümündeki yargının takınacağı tavır, Türkiye'nin yakın geleceğine ilişkin hükümetin izleyeceği yol hakkında bir şeyler söyleyecektir. Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı bir kişinin, küçük bir grubun galeyana gelmesi değil, kitlesel bir saldırıdır. "Müessif bir protesto eylemi" değil, yönlendirilmiş, örgütlü bir saldırıdır. Kılıçdaroğlu'na saldıran kitle, 6 - 7 Eylül 1955, 1 Mayıs 1977'de İstanbul'da; Aralık 1978'de Maraş'ta, 1980 Mayıs - Temmuz ayları arasında Çorum'da, 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta ortalığı yakıp yıkan katliamcılar neyse odur.
*****
Emir - itaat ilişkisinin biçimlenerek saldırganlık mekanizmasına dönüştüğü bu tür kitleler baskıcı rejimlerin, baskıcı rejimler bu tür kitlelerin olmazsa olmazıdır. Elias Canetti emir - itaat ilişkisine dayalı bu tür kitlelerin onlarca, belki de yüzlerce örneğine Kitle ve İktidar adlı eserinde yer veriyor. Totaliter despot iktidarların bu tür kitleler eliyle gerçekleştirdiği bir o kadar katliamı da bu eşsiz eserde görebilirsiniz. İktidar - insan ilişkilerini emir - itaat ilişkisi olarak içselleştiren kitle insanı, yarı hayvan yarı insandır. Aklından çok içgüdüleriyle hareket etmekte, hareketlerini bilinçaltı saikler belirlemektedir. Sürüden topluma geçen insan türünün hayvan olarak kalmamış, aklını kullanma - mantığa vurma yeteneği kazanmadığı için insan da olamamış bir alt tür.
*****
Bu tür kitleleri güç arzusu yaratır; bu tür kitle insanında güç arzusu güçlüden yana olmayı, güce tapmayı getirir. Güce tapmayan, güçlüden yana olmayan, güçlüye alternatif fikirler öne süren "öteki"dir, "yabancı" dır, "düşman"dır. Düşman olduğu için korkulandır, gücüne tapılana, itaat edilene alternatif bir durum arz ettiğinde ezilmeli, yok edilmelidir. Kılıçdaroğlu'na saldırı şeklinde tecelli eden linç kültürünün kaynağı budur. Bu kaynak, örgütlü insanlar tarafından manipüle edilir, kışkırtılırsa, yıkma - yok etme arzusu harekete geçer; bu arzu bir kere harekete geçti mi önünde durmak zorlaşır, kötülük sıradanlaşır. Despot iktidarların bu tür kitleleri manipüle ederek, ajite edip kışkırtarak, gerçekleştiremeyeceği kötülük yoktur.
*****
Bugünkü iktidar, devamlılığının tehlikeye girdiği 7 Haziran seçiminden bu yana bu oyunu oynamakta; iktidarını bu yolla sürdürmeyi denemektedir. Bu oyun, beklenenin tersi sonuçlar vermeye çoktan başlamıştır. İnsanlardaki güç arzusunu, iktidar istencini azdırarak, bir yere kadar gidebilirsiniz. O arzu, doyuma ulaştığında ya da "öteki", "düşman" olarak gördüğünü itaat ettiğinden daha güçlü görmeye başladığında, tersine işlemeye başlar. Ak Parti iktidarının geldiği nokta budur. Ak Parti iktidarı toplumun her kesimini kucaklayan bir söylemle iktidara gelmiş, terörü, kardeşin kardeşe düşmanlığını bitireceğim diye iktidara gelmiş; iktidarını "çözüm süreci", vb. söylemler ve eylemlerle güçlendirmiştir. MHP'nin kuyruğuna takılıp, şoven milliyetçilikle iktidarını baki kılacağını sanan Ak Parti, bu tür altı boş beka politikalarında ısrar ederse iktidarını dayandırdığı şekilsiz kitleler gibi dağılıp gider. Ak Parti, çünkü, CHP gibi köklü bir parti değil, henüz bir proje partisi olma aşamasında. Kılıçdaroğlu'na saldıranlara karşı Ak Parti'nin tutumu, bu saldırıyı "müessif protesto eylemi" olarak geçiştirip geçiştirmeyeceği, bu açıdan tarihsel bir anlama sahip.