Memur-Sen, AKP’nin sendikal ayağı olarak kuruldu ve bu güçle serpilip büyüyerek kısa sürede tüm sektörlerde yetkili sendika haline geldi.
Bu kadar güçlü bir sendikadan ne beklenir?
Elbette ki üyelerinin çıkarlarını koruması!
Peki, MEMUR-SEN ne yapıyor, kimi temsil ediyor?
Her toplu sözleşme görüşmeleri öncesi esip gürleyip büyük beklentiler doğuran bir yol izliyor. İşin şakası AKP de bu yüksekten uçuşlara hem ses çıkarmıyor hem de kendisine yakın medya vasıtasıyla gaz vererek kamuoyunda bu taleplerin hükümette de bir karşılığı olduğu hissi uyandırıyor.
Fakat rüzgarın yönü değişince, işin rengi de değişti. 31 Mart’ın ardından AKP, yıkılmaz denen kaleleri kaybetti. Günlerce sandıktı, sayımdı, milleti oyaladılar. Seçimi kaybetmenin hazımsızlığını hala atamadılar. Abuk, sabuk suçlamalarla gündemi meşgul ettiler. Geç de olsa mazbatalar verildi. Ama kaybedilen belediyelerde yeni yönetimleri suçlamak, küçük görmek için şimdi de sendika düğmesine bastılar.
Geçen Cuma günü yandaş Memur-Sen’in genel başkanı geldi Antalya’ya. İddiaya göre belediyede Memur-Sen’li 1300 çalışanın sendikadan istifa etmesi için baskı yapılıyormuş! Muhittin Böcek, seçimi daha kazandığının birinci günü Tüm-Bel-Sen Şube Başkanı İlhan Karakurt’u aramış ve “Çalışanların sendikalarından istifa ettirilmeyeceğini” söylemişti. Bunu yanında Memur-Sen’in iddiasının gerçeklik payı var mı, yok mu bilemeyiz.
Amma velâkin sendikaların birinci görevinin çalışanların haklarını savunmak, çalışanları örgütlemek olduğunu unutmayalım. Bu anayasada da açıkça ifade ediliyor.
Şöyle bir 2014 seçimlerine gidelim. O dönem Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li Menderes Türel, seçimi kazanmış ve ilk icraat olarak yüzlerce çalışanı uzak ilçelere sürmüştü. Doğru dürüst masa sandalyesi dahi olmayan 10 metre karelik ofislerde 20 kişiyi çalışması için zorlayan Türel, bunun gerekçesini de, “Bu arkadaşlar belediyede çalışmıyor” şeklinde savunmuştu. Antalya Valiliği bile hazırladığı raporda bu sürgünleri, ‘insanlık dışı’ olarak yorumlamıştı.
Ve o sürgünler günlük 5-6 saat yolculuk yaparak yıllarca işine gidip geldiler. Sürgün gittikleri yere yerleşmesinler diye de çalışma yerleri sık sık değiştirildi. 2 ay Kaş, sonra Demre, sonra Gazipaşa… Antalya’nın gezmedik ilçesini bırakmadı bizim sürgünler. Bu ne kin bu ne öfke! O sürgünlerden kansere yakalanıp tedavisini göremediği için vefat eden de oldu, sağlığını kaybeden de.
Ve o dönem Memur-Sen yükselişini sürdürüyor, birçok belediyede yetkili sendika olmak için harıl harıl çalışıyordu.
Şimdi Memur-Sen’e sormak istiyorum: 5 yıl önce yüzlerce insan sürgün edilirken, sabahın köründe işe gidip gecenin bir yarısı geri gelmeye zorlanırken, yollarda hayatlarını kaybederken, daracık ofislerde mobbinge maruz kalırken neredeydiniz? O zamanlar sosyal haklar aklınıza gelmedi mi? Bu sürgünlerle hiç mi karşılaşmadınız, onların sesini hiç mi duymadınız. Onlar canından olurken hiç mi vicdan yapmadınız, canınız acımadı mı?
Yaşananlar belleğimizden silinmedi, silinmeyecekte. Sendikaysa herkese sendika, haksa herkese hak, eşitlikse herkese eşitlik... O yüzden diyoruz ki iğneyi kendinize, çuvaldızı başkasına batırın.