Çanakkale Savaşı’ndan günümüze kadar geçen zaman diliminde Batının; Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, kurtuluş ve kuruluş mücadelemizi ve kurduğu Cumhuriyeti destekleyen bir tek resmi ya da gayri resmi kararı yoktur. Aksine Atatürk ve kurduğu Cumhuriyete karşı kesimleri destekleyen bir yol izlemişlerdir. 16 Nisan 2017 referandumu ile Atatürk’ün kurduğu rejim değiştirildiğinde AB’nin iktidara kutlama mesajı gönderdiğini bir kez daha hatırlatarak başlamak istedim…

AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın davetiyle Türkiye'ye geldi. İktidara yakın tüm haber kanallarında ve medyada olumlu bir hava estirmeye çalışılıyor. Oysaki AB ile aramızda böyle bir ilişki yok. Ocak ayında yazmıştım. AB’nin 2021’in ilk altı ayı için hazırladığı programda Türkiye’nin hiçbir başlığında adı yok. Yani AB üyeliği konusunda bir gelişme yok. AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen yaptıkları basın açıklamasında “yolun başındayız” dedi. Evet, biz yolun başındayız ama AB ilerliyor! Her geldiğinde alacağını alıp gidiyor. İktidar halkın gözünü boyamak ve iktidarda kalabilmek için her tavizi veriyor.

Yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm başlıkları ise en dikkat çekici bölüm olarak göze çarpıyor. Türkiye’de Paris İklim Anlaşması sadece karbon salımı üzerinden tartışılıyor. Oysaki sanayiden enerjiye kadar her başlıkta dönüşüm söz konusu gözüküyor. Özellikle tarım sektörü ülkemiz açısından daha da önem arz ediyor. Gazetemizin yazarlarından Nazmi Gündüz’ün işaret ettiği uluslar arası şirketlerin tarımımıza ele geçirme tehlikesi giderek büyüyor.

Son 18 yılda Türkiye çiftçisinin % 50’sini kaybetmiştir. Geri kalanı da borçlu ve hacizlidir. Yabancılara toprak satışı, tarım arazilerinin talanı, vakıf arazilerinin iadesi hızla devam ediyor. Tarım arazilerini koruma kanunu çıksa da çiftçiyi borcunu ödemesi için arazisini satmaktan kurtarmıyor. Sadece uluslar arası şirketlerin ülkemizde tarım sektöründe tekelleşmesini sağlıyor.

Vakıf arazileri derken hatırlatmadan geçemeyeceğim. Osmanlı’da yabancı vakıfların da ciddi mülkleri vardı. Kepez ilçesi kadar büyüklükte vakıf çitlikleri vardı. İktidar tarafından çıkarılan vakıflar yasası ile yabancı vakıflara mallarının iadesi başladı.

Bugün tapusu cebimizde zannettiğimiz evimiz, tarlamız yarın bir vakfın çıkarsa ne yapacaksınız! Eminim herkes vermeyiz diyecektir. Dün Atatürk de öyle yaptı, vermedi! İşgal güçleriyle işbirliği yapan tüm kesimlerin mallarını millileştirmişti! Milli duruş budur… Bırakın Montrö’yu Lozan’ı, Türkiye’nin bir çakıl taşına dahi sahip çıkan kim varsa saygıyı hak etmektedir.

MİLLET İTTİFAKI’NIN GÖREVİ

Millet İttifakı sağduyusunu kaybetmeden, sinirlerine hakim olup ve on sefer düşünüp bir sefer konuşarak bunu hala başarabilir.

Emperyalizme bağımlı bir iktidardan emperyalizme bağımlı olmayan ama farklı renkler içeren bir siyasi ittifakın iktidarı daha iyidir. Çünkü bağımsız bir iktidar en azından halkına düşüncesini ifade etme hakkı verir.

Türkiye’de gündem ne olursa olsun söz eninde sonunda yeni anayasa getiriliyor.

Türkiye’nin yeni anayasaya değil milli iktidara ihtiyacı vardır.

Millet İttifakı’nın tarihsel görevi budur