Genç yaşta ölümler bana Cemal Süreya'nın "Üstü Kalsın" şiirini; şiirdeki "Her ölüm erken ölümdür" dizesini hatırlatır. Dün yine genç bir arkadaşımız; Erkan Kırlangıç yaşamını yitirdi; Cemal Süreya'nın dizesini bir kez daha hatırladık. Süreya'nın şiirinin Tanrıya, "Ama, ayrıca, aldığın şu hayat / Fena değildir... // Üstü kalsın" diye seslendiği dizeleri de, dostların aramızdan ayrıldığı gönlerde beni bir o kadar etkileyen dizeler. Yaşamı olduğu gibi ölümü de ti'ye alarak onunla hesaplaşmak, bilge kişiliklerin üstesinden gelebileceği bir şey. Cemal Süreya'nın kısacık şiiri, bana hep bunu hatırlatmıştır. Tabi o ti'ye almayla dile gelen ironinin altında saklanan büyük acıyı biz değil, yaşayan bilir.

*****

Erkan Kırlangıç'la çok yakın bir arkadaşlığım olmadı. O mesafeden sağlıklı günlerinde yaşamı, ölüme yaklaştığı günlerde ölümü ti'ye alan; bunu Cemal Süreya'nın yaptığı gibi işin şamatasına kaçmadan yapan biri olarak tanıdım onu. "Ben varsam ölüm yok; ölüm varsa ben yokum" şeklindeki Epikuros vaazı, bazıları tarafından hazcı, hedonist bir yaşam vaazı olarak ele alınsa da, yaşama ve ölüme ilişkin bilgelik gerektiren bir metanete göndermede bulunur. Cemal Süreya'nın şiirinde gördüğümüz metanetin bu türünü, son günlerdeki karşılaşmalarımızda Erkan Kırlangıç'ta da gördüm.

*****

Dostlukların somut mekanlarda, somut olarak yaşandığı, insanların kafelerde - lokantalarda -evlerde bir araya gelip somut konuları - somut sorunları paylaşabildiği günlerde, Emel diye bir arkadaşımız daha vardı. Hepimizin "hayat dolu" diye bahsettiği bir arkadaşımızdı Emel. Dost meclisleri örgütlüyor, şurada burada buluşmamızı sağlıyor; sıkıntılarımızı, neşeli anlarımızı paylaşmamıza önderlik ediyordu. Doğal liderimiz olarak bellediğimiz Emel, Antalya'daki işinden ayrılıp, İstanbul'a gitmek, oraya yerleşmek zorunda kaldı. Arada atlayıp gelip, Antalya'daki dost meclisini yine topluyor, aynı anları tekrar yaşamamızı sağlıyordu. Gelip gitmelerin bittiği bir sırada telefonla arayan bir arkadaşıma "Emel ne yapıyor, arayıp sormaz oldu?" dedim. "Emel", dedi arkadaşım, "Kötü hastalığa yakalandı. Yiyecek içecekler midesine takılı kamıştan veriliyor". Beynimden vurulmuşa döndüm, nutkum tutuldu. Epeydir aramamıştım; benim ne yapacağımı, onun ne tepki vereceğini bilemediğim için telefona elim varmadı. Derken bir telefon, arayan Emel'di:

*****

Mustafacığım, nasılsın?" "İyiyim, Emelciğim, sen nasılsın?" "İyiyim, çok iyiyim. Senden bir ricam olacak." "Buyur Emelciğim." "Bize bir aile mezarlığı lazım. Parasını ben ödeyeceğim. Belediyede tanıdıkların vardır, yardımcı olabilir misin?" Boğazımın düğümlendiğini anlayan Emel, bastı kahkahayı, "Boşver, ben çok iyiyim, hadi sen o işe yoğunlaş" dedi. Ölümü düşlediğimde; onunla karşılaşırsam, Emel'in gösterdiği metaneti ben de göstereceğim, ben de göstermeliyim, diyorum. Şimdi kendime örnek alacağım ikinci bir arkadaşım oldu: Erkan Kırlangıç. Size de tavsiyem ölümle yüzleşmek zorunda kaldığınızda, onların gösterdiği metaneti sizin de göstermeniz.

*****

Erkan Kırlangıç'ın kendisi değilse de, eşi Gülsüm uzun yıllar birlikte çalıştığım bir arkadaşım, aynı zamanda çok sevdiğim bir dostum. Gülsüm başta olmak üzere aile efradına, dostlarına başsağlığı ve sabırlar dilerim. Sevgili Gülsüm'ün onsuz yaşamında aynı metaneti göstereceğinden eminim.