“MALDİVLER” MI, “SALDA” MI?
Bir ucu Burdur’un Yeşilova’sına sadece 4 kilometre mesafede nefis görünümlü bir küçük göl, Salda.
Antalya-Denizli yolu üzerinde bulunan göl, deniz yüzeyinden 1193 metre yükseklikte. Yuvarlaktan çok bir elipse benzeyen göl, 47 kilometre karelik bir alana sahip. Salda gölü, jeolojik konumu nedeniyle bir tektonik oluşum. Salda gölünün güneyinde Yeşilova yaylası, batısında ise Denizli karayolu ve yeşil bir doku, ormanlık bir alan bulunmaktadır.
*
Gökyüzünün mavisi ve yandaki ormanın koyu yeşili öyle bir ahenk içindedir ki burada. Ne yeşil kıskanır maviyi. Ne mavi çekememezlik eder yeşili. “Anadolu’nun maldivleri” diye nitelerler kimileri. Sormazlar Salda’ya kendine benzemek yerine bir başka yere benzemeye diye. Yok efendim Mars görüntüsü, Mars toprağı varmış.
İlle de bir yere ,bir şeye benzetmek zorundanmısınız? Orası Salda. Suyuyla gölü bizim. Bizimolduğunu bilip, koruyabiliyormuyuz orası önemli.
*
Farklıdır Salda. Güneşin göl üzerine doğuşu bir enteresandır. Kendine özgüdür. Göl hep sakin, hep gök mavisi bir çarşaf gibidir. Özenle toprağın üstüne serilmiş ve dört tarafından çekilip gerilmiş bir çarşaf gibi. Su berraktır. Kimi zaman üstünde beyaz çizgiler oluşur. Salda gölü bir çeşm-i bülbüle benzer. Bakmaya ya da dokunmaya kıyamazsınız. Gözünüzden sakınırsınız.
Çeşm-i bülbül vazolar
*
Antalya üzerinden Denizli’ye gitmek üzere yola çıkanlar Salda’dan geçmek istiyorlarsa, önce Korkuteli’ne, daha sonra Tefenni’ye ve Yeşilova’ya ulaşmalılar. Denizli tarafından gelecekler ise, leblebi diyarı Serinhisar’ı geçtikten sonra, yine Yeşilova tarafına sapmalılar. Yol asfalt ve rahat.
*
Yazın en sıcak günlerinde bile tatlı bir serinlik karşılar sizi Salda’da hem gidişte, hem gelişte. Bir iklimden bir iklime geçiş noktasıdır burası. Suları soğuk akar çeşmelerinde. Elini soksan parmakların buz tutar. Salda’da her şey transparandır. İçini gösterir. Ayna gibidir Salda.
*
Bir tarafından bakarsan, öbür tarafı da görünür. Berrak, net, pırıl pırıl. Salda gölü bir alımlı güzel, ayın on dördü adeta. Bir dolunay bakana. Ormanın da temiz havası işin cabası. Derin derin çek nefesi içine. Ciğerlerin bayram etsin. Yeter ki koru, değerini bil, sessiz kalma zarar verenlere.
*
Salda gölü tescilli onaylı bir sit alanı. Birinci derecede korunması gereken bir doğal sit alanı. Diğer göllerden farklı bir göl Salda gölü. Rengi kendine özel. Kumu çakılı kendine özel. Her yöresi gölün, bir başka güzel. Gölün yol kenarında bulunan kumsallarında halk tipi kamping ve plaj tesisleri var. Bu tesislerden kimisi, Salda Belediyesi’ne, Orman işletmesine, özel kurum ve kuruluşlara ve kişilere ait. Tesislerin fiyatları oldukça uygun, bir kısmı yaz kış açık, hizmet sunmaya devam ediyor.
*
Turizmi anlamaya ve gelen geçen yerli-yabancı turistlere elden geldiğince iyi hizmet verip, kendilerine bir artı değer katmak istiyor Salda’lı girişimciler. İşi çok iyi bilmeseler de en azından iyi niyetleri var. Turlarda gördüğümüz, gözlemlediğimiz O.
*
Yöre, Pamukkale ve Antalya gibi iki çok gelişmiş turizm merkezi arasında bir uğrak noktası olmasına karşın, çok fazla gelişmediği ve turizmin sihirli eli istenildiği düzeyde değmediği için Salda’da doğa henüz daha bozulmuş değil. Ama eli kulağında. Bu şansını iyi kullanır mı, bunu şimdiden söylemek mümkün değil, ama yerel yöneticilerin iş işten geçmeden üstüne düşen görevi yapmaları gerekmektedir. Yoksa, vahşi kapitalizmin eli Salda’nın da boğazına sarılmaya, onu da boğmaya hazır görünüyor.
*
Ne yapılacaksa, doğayı değiştirmeden, çevreyi bozmadan yapılmalı. Doğanın nimetlerinden, onu tahrip etmeden yararlanmak, yeni dünyanın, duyarlı insanların önemsemesi gereken durum bu. Kaybettikten sonra ağlamanın,yakınmanın bir yararı olmadığı kesin.
*
Salda, üzerinde oynamalar yapılsa bile şimdilik doğallığı, bozulmamışlığı ile gelenin geçenin ilgisini çekiyor. Bakalım ne kadar zaman daha sürecek bu durum. Bu güzellikler kimlere peşkeş çekilecek. Çekiliyor. Bekleyip göreceğiz. Üzülmek istemiyoruz. Dile getireceğiz.
*
Gölün adıyla ilgili söylentiler de var halk arasında. Civarda yaşayan yaşlılar eskiden Salda gölünü bir uçtan bir uca sal üzerinde geçmek mümkündü derler. Bu nedenle gölün adı “Salda” olarak kalmıştır derler.
*
Halk arasında yaygın bir inanış ta gölün suyunun 14 senede bir azalıp çoğaldığı şeklindedir. Yöre insanı, 14 yıllık süreç içinde ilk yedi yıl için gölde su miktarı azaldığına ve suların çekildiğine inanıyor. İkinci 7 yıl içinde bu çekilme işlemi duruyor, önce eksilen su tamamlanıyor ve göl su tutmaya devam ediyor. Daha sonra göldeki su seviyesi yükseliyor. Su seviyesi eski haline yeniden erişiyor. Bu konuda biz yerli ahalinin yalancısıyız. Gözle gördüğümüz, turlarda tanık olduğumuz bir durum söz konusu değil. Söylenti böyle.
*
Salda Gölü’nü besleyen kaynağın ne olduğu araştırılmış olmasına rağmen, bu güne kadar ana kaynağın ne olduğu, gölün nereden beslendiği bulunamamıştır. Yağmur suları ve kar sularının erimesi ile gölün beslenmiş olması büyük bir olasılıktır. Ayrıca, gölü yaz-kış ayrımı yapmadan taşıdığı sularla besleyen ve yine yöre de yaşayanların dilinde “Öz” diye adlandırdıkları bir küçük akarsu bulunmaktadır. Gölün bu kaynaktan beslenmesi de kuvvetli bir olasılıktır.
*
Cennet kadar güzel ülkemizin Göller Bölgesi’nin küçük olmasına rağmen, en güzel göllerinden biridir Salda gölü. Bir çok özelliği nedeniyle, Salda gölü bu kadar övgüyü hak etmektedir ve Ülkenin göğsüne asılmış yuvarlak bir altın madalyon gibi durmaktadır. Salda, vatanın bağrında gururla yükselmektedir. Göl, sanki beyaz badana ile yeni badana edilmiş gibi bir kumsala ve sahile sahiptir. Dibini gösteren berrak bir renge sahip suyu, çoğunlukla dalga tutmayan suyu, rüzğar aldığında suyu dalgalandığında sörf yapmaya uygun bir görünüm alması, suyunun içilebilecek kadar temiz ve berrak olması, yapılan su analizlerinde suyun en az çeşme suyu kadar temiz olduğu ve şifalı olduğu söylenmektedir.
*
Bileşiminde magnezyum, kil ve soda bulunan göl suyunun bazı cilt hastalıklarına ve sivilcelere birebir geldiği bilinmektedir. İşin uzmanı doktorlar böyle söylüyor. Biz onların dediklerini ve okuduklarımızı aktarıyoruz burada sizlere.
*
Berraklık bakımından dünyanın ikinci en berrak gölü olan Salda, yukarda saydığımız nitelikleri nedeniyle de dünyanın önde gelen ilk beş gölü arasında hak ettiği yeri almaktadır. Gölü çevreleyen ormanlar, “kızılçam” ve “karaçam” ağaçları ile kaplıdır. Mağrur ağaçlar kimi yerde sevecen bir yürekle gölün buz mavisi sularını kucaklamak için eğilirken, kimi yerde kollarını masmavi gökyüzüne açarak tanrıya kendilerini böyle bir güzelliğin ortasında yarattığı için şükürler etmektedir. Bizlere de “aç gözlerini seyretle doğal güzellikleri” demektedir.
*
Gölün bitişiğindeki Tınaztepe’de yılın en az altı ayı kar vardır. Kışboyu görkemli tepenin doruklarına beyaz gelinliğini giyip kurulmuş olan karlar, gölün mavisi ve ormanın yeşilini gururla seyretmekte, yer yer turkuaz mavisine dönüşerek yaşadığı topraklara imzasını atmaktadır. Doğal olarak beyaz örtü de güzellieğe katkıda bulunurlken üzerine düşeni yapmaktadır.
*
Salda gölünde su, toprak, orman kısacası çevrede bulunan her şey, doğanın her zerresi doyumsuz güzelliklere dönüşmektedir. Günün her saatinde yöre başka güzelliklere gebedir. Doyumsuz güzellikler.
*
Salda da güneşin doğuşu kadar batışı da güzeldir. Güneş, baba evinden ayrılıp bin bir naz ve bin bir işve ile koca evine giden bir taze gelin gibi salına salına giderek batar burada. Her şey usta eliyle çekilmiş bir fotoğraf gibidir. Her şey kıvamındadır. Denktir, üst üste oturmuştur.
*
Her üç beş dakikada bölgenin rengi değişir. Açık renkler koyulaşır. Beyazlar griye, griler ağır ağır siyaha dönüşür. Biraz sonra ay çıkar. Pırıl pırıl bir yol oluşturur ay gölün üstünde. İnsanın içi gece de ay aydınlığında kıpır kıpır olur. Bu ay yolunun üzerinden yürüyüp gölün öbür ucuna geçmek gelir insanın içinden. Gecenin huzuru kaplar insanın içini. Her taraf sessizdir, ama sadece yaprak hışırtıları duyulur komşu ağaçların. Ses, yoldaşlık eder insana.
*
Kafanızı dinlemek istiyorsanız, kentin gürültüsünden bıkmış, şöyle bir sakin ortam da bir kaç saat geçireyim diye geçiriyorsanız aklınızdan, doğaya aşıksanız, doğayla başbaşa bir kaç saat geçirmeyi kafanıza koymuşsanız, aynı şeyleri, benzer şeyleri görmekten sıkılmışsanız, Salda gölü ne güne duruyor, gidin görün diyebiliriz.
*
Aslında bir krater gölü olan Salda, 184 metre derinliğe sahip. Ülkemizdeki en derin göllerden biri olduğu,hatta en derini olduğu söyleniyor.
*
Salda Gölü’nün bulunduğu konum nedeniyle suyunun soğuk olduğu, suyun derinliği bakımından Türkiye’nin en derin gölü olması nedeniyle soğuk olduğu, derinliğin otuz metreyi geçtiği yerlerde göl suyunun ısı derecesinin eksi derecelere düştüğü yetkililerce ifade edilmektedir.
*
Av merakınız mı var. Tam yerine düştünüz demek Salda’da. Gölün çevresindeki ormanlık alan bu iş için biçilmiş kaftan. Gerçekten av için ideal bir ortam Salda gölünün civarındaki ormanlar. Bir yanda ormanda bolca bulunan keklik, tavşan, tilki ve yaban domuzu gibi hayvanlarla kara avcılığı yapma şansınız var.
*
Belli dönemlerde akın akın Salda gölüne gelen yaban ördeklerini avlama şansınız da başka bir av seçeneği olarak karşınızda durmaktadır.
Diğer yandan gölde zorda olsa “sarı sazan” balığı avlama şansınız da var.
*
Gölde az sayıda “Sarı Sazan” adı verilen bir balık türünün yaşadığı bilinmektedir. Derin suyu ve soğuk suyu seven bu balıkların dipleri tercih etmesi nedeniyle yöre balıkçıları tarafından zorlukla yakalanabildikleri bilinmektedir. Av konusunda balık dışında avcılığı doğrusu bir doğasever, hayvansever olarak ben önermiyorum.
*
Su kenarındaki insanın yemek için ilk düşündüğü şey şüphesiz ki balıktır. Salda gölü aynalı sazan balığı ile tanınıyor. Gölde çok miktarda bulunmasına rağmen bazen büyüklüklerinin yüzlerce kiloya ulaşmasına rağmen, aynalı sazan balıklarını yakalayıp sofraya getirmek o kadar kolay değil.
*
Göl krater gölü olduğu için ve ortalara doğru derinlik giderek arttığı için ve balıkları derin yerleri ve soğuk yerleri daha çok sevdikleri için kıyıda ağla avlanmak çok zor. Aynalı sazan balığı, dipleri seven bir balık türü olarak biliniyor.
*
Bölgedeki lokantalarda daha çok “alabalık” servisi yapılmaktadır. Defne yaprağı ile pişirilen, bol limonla yenilen, üstüne yörede doğal olarak yetişen dağ kekiği serpilen ve çeşitli soslar kullanılarak tadı güzelleştirilen alabalığın tadı, doğrusu bir başka oluyor göl kenarında.
*
Gölün harika bir görüntüsü var günün her saatinde dedik. Onu seyretmek ayrı güzel. Taze havayı solumak ayrı güzel. Hele Yeşilova’dan geçilip çıkılan Eşeler Yaylası, Radar tepesi, çoğu kez karla kaplı Tınaztepe gibi zirvelerden göle bakmak, gölün resmini çekmek. Aman tanrım bu ne güzellik! Dedik ya yaşamak gerek. Anlatmak olanaksız. Deneyimlemek gerek. Al gözüm seyreyle maviyi, yeşili ve saflığın temizliğin simgesi karın beyazını. Kar altı ay eksilmez dağların doruklarından. Beyazın da beyazı, güzelin de güzelidir.
*
Gün olur, serinlemek için çevre köylüleri kar yerler. Gün olur dağdan topladıkları karı evlerinde kendi elleriyle yaptıkları pekmezle karıştırıp bir çeşit kar şerbeti (Kar pekmezi) yapıp satar köylüler civar köylerin kasabaların pazarlarını dolaşıp. Kazandıkları üç beş lira ekmek parası, çocukların rızkı olarak geri döner köylülerle birlikte dağ köylerine.
*
Civarda birbirine birkaç kilometre uzaklıkta bulunan 47 kadar irili ufaklı yerleşim yeri, mahalle var. Burada herşey büyük kentlerde gördüğümüz fiyatların çok çok altında, neredeyse yarıya yakın. Sebze meyve doğal ortamlarla ekilip yetiştirildiği için, büyük ölçüde hormonsuz olduğu için “yayla malı” diye bilinip, tercih edildikleri için tadları herkesin damağında. Bu lezzet, bu fiyata inanmak çok zor. Tabii giderek her yerde olduğu gibi burada da fiatlar artma eğiliminde. Fiatlar da her şey gibi kentleşiyor.
*
Salda Gölü’ne karavanla gidenlerin kamp yapabilmeleri için ayrılmış alanlar da bulunmaktadır. Bu alanlarda karavanla kalınabileceği gibi, ağaçlar altında çadır kurarak gölün doyumsuz güzelliklerini seyretmek, oksijen deposu olan bölgenin tadını çıkartmak, ciğerlerimizi temiz hava ile doldurmak mümkündür.
*
Çevrede kurulu ufak tefek tesisler doğayı bozmadan çevrenin adeta bir parçası gibi inşa edilmiş bulunuyorlar. Bundan sonrası için de daha fazla duyarlık gösterilmesi gerekir. Yapılaşmanın belli bir düzenle ve çevreye uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi çabası öncelikle yerel yöneticilere ve yöre halkına düşmektedir. Rant peşinde koşanların gereksiz müdahalelerine izin vermemek, duyarlı ve bilinçli davranmak gerekir.Yurttaşlığın gereği budur.
*
Göl kıyısında turistlere hizmet veren develer ve deveciler de var. Develerin her biri ana evinden çıkmak ve gelin gitmek için damadı bekleyen ve rengarenk giysiler giymiş ve alınlıklar takmış ve çeşitli takılarla süslenmiş şekilde üstüne binecek durumda müşterilerini beklemekteler.
*
Deveciler, müşterilerini cezbedip devesine bindirmek, çoluk çocuğunun rızkını kazanmak için hemen her dilden ama aksanlı bir şekilde müşteri kızıştırmakta. Devecinin cebinde artık dolar var, Avro var, pound (sterlin) var, devecilerin cebi Birleşmiş Milletler gibi. Cebi çoktan Avrupa Birliği’ne girip onun parasını kullanmaya başlamış bile. Tek koşul var, yeter ki pandemi bitsin bir an evvel , bölgeye yerli-yabancı turist gelsin. Salda gelişsin. Cepler dahaçok para görsün.
*
Sezon boyunca bölgede develere binen hemen her ulustan turistler, gölün kıyısında, güzel manzara eşliğinde gezmenin tadını çıkartıyorlar. Biri binerken biri ya elindeki makina ile devenin sırtındaki arkadaşının resmini çekiyor, ya da elinde kamera ile karısının, kocasının ya da çocuğunun filmini memleketine gittikten sonra tekrar tekrar anımsamak için videoya çekmekle meşgul. Develerde işin farkında. Müşterisini memnun etmek için ağır adımlarla bir uçtan bir uca göl kıyısını adımlamakla meşguller.
*
Göl kıyısı sanki tonlarca ya da kamyonlar dolusu tebeşir tozu dökülmüş gibi bembeyaz. Bu beyazlık suyun içinde bulunan ve gölün suyuna özgü sodadan kaynaklanıyor. Sanki gölün sınırı kocaman bir dev tarafından bir büyük tebeşirle çizilmiş gibi. Duyuyoruz, kamyonlarla bu kumlar taşınıyormuş. Resmen çevre kırımı bu. Önüne geçilmesi gerek.
*
Salda gölü yaz mevsiminde buharlaşıp suyunun bir kısmını yitirdiğinde içinde yedi ada oluşuyormuş. Bu adalarda sodalı su içinde kalmaktan dolayı tertemiz ve bembeyaz renkte imiş. Doğrusunu söylemek gerekirse ben o haline rastlamadım. Kış geldiğinde ise, gölü besleyen kar sularının artması, göle boşalan çay ve derelerin sularının artması sonucu birbiri ardına bu yedi adanın gözden kaybolduğu, su altında bir sihirli elin adalara dokunup onları görünmez kıldığı söyleniyor. Bu bana daha çok bir göl efsanesi gibi geliyor. Samimi düşüncem bu.
*
Göl içinde bulunan yedi ada, suya batınca, bir biçimde su içinde kış uykusuna yatınca, gelecek baharlarla yazlarla uyanmayı, su yüzüne çıkmayı bekleyecektir. Umalım öyle olsun, çevreyi daha bir çekici kılsın.
*
Bölge, fasulyesi, nohutu ve rakı yapımında ham maddeyi oluşturan ve rakıya o enfes kokusunu veren anasonu ile ünlü.
*
Bir de dağlarda, dağ eteklerinde ve yamaçlarda doğal ortamda yetişen dağ kekiği var. Kekiğin, insanın içine işleyen keskin bir kokusu var. Yörede yediğiniz koyun ve keçi etleri de beslenirken çevredeki kekiği yedikleri için onların eti de mis gibi kekik kokuyor sanki. Dağlardaki kekik kokusu da gölün güzelim görüntüsüne üstüne düşen görevi yaparak katkısını sürdürüyor. Güzelliğin her türlüsü sanki özellikle bu yörede toplanmış gibi. Güzel kokular, güzel görüntüler ve güzel renklerle ne güzel bir uyum sağlanmış. Gözleriyle görmedikçe insanın inanası gelmez. Salda’yı ayrıcalıklı kılan, Salda yapan da bu özelliği zaten.
*
Yöreye özgü kuru fasulye, nohut, çoban kavurma, çoban salatası ve alabalık damak zevkinize hitap etmek için hazır durumda ziyaretinizi bekliyorlar. Bölge lokantalarında çalışan ahçılar ve şefler, bölgenin yemeklerini bir kere yediniz mi yıllarca ağzınızdan silemeyeceğiniz bir lezzet, bir ağız tadı kalacağının garantisini veriyorlar. Bir yiyen bir daha yer, bir yiyenin bir daha yiyesi gelir diyorlar ağız birliği etmişcesine.
*
Bölgenin dağlarında doğal besinlerle beslenerek büyüyen ve kesime hazırlanan kuzuların taze etini kavurarak hazırlanan çoban kavurması da kekikle, çeşitli baharatlarla, defne yaprakları ve maydanoz kökü ve roka gibi ot ve yeşillikler eşliğinde çok güzel bir ağız tadı bırakıyor. İnsanın bölgeden gidesi gelmiyor. Gözleri de midesi bayram ediyor insanların. Ama yolcu yolunda gerek biliyoruz.
*
Kısacası yol uğrağı olarak kısa süre Salda’da verilecek bir dinlenme molası veya bir yemek molası insanı kesinlikle dinlendirecektir. Yorgunluğun yerini zindelik ve enerji alacaktır. Şu ana kadar yolunuz Salda’ya düşmediyse, bir sonraki sefere bu yolu deneyin. Yolunuz biraz uzayacak belki, ama kesinlikle denediğinize değecek.
“Maldivler” mi, “Salda” mı? sorumuzua geri dönersek, “ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca” diyerek, bizim olan Salda’ya, başka benzetmeler yapmadan sahip çıkmalı, yörenin ayrıcalıklı niteliklerini bozmadan, doğaya zarar vermeden korumalıyız. Anadolu coğrafyası, bütünüyle, Salda bölgesi öeliyle bunu bekliyor bizlerden.