Can dostum Güven Coşkuner'in anısına...

“Akdeniz yakası Aydın elleri
Kuşlar gider bizim Abdal Musa’ya”

“Coğrafya kaderdir” der İbn-i Haldun. Ardında da, toplumu insana, insanı da coğrafyaya bağlar. “Doğadaki her canlı varlık gibi toplumlar da doğar, büyür, gelişir ve ölür!” Ama, hayır! Coğrafya kader değildir. Coğrafya, insan ile birlikte kaderi birlikte yazar. Coğrafya insanı bir yöne iterken, insan da coğrafyayı kendi istediği yöne çeker. Böylece insanın da coğrafyanın da kaderi, ilmek ilmek işlenir ve adı konulmamış bir ortaklık, ‘kader ortaklığı’ doğar. Coğrafya insanın, insan da coğrafyanın yazgısına imzasını atar.
İşte bu imzanın adıdır Abdal Musa.
“Cemalin görünce yürüdü dağlar
Taşlar gider bizim Abdal Musa’ya”

Yazgıya atılan imzanın adı Abdal Musa olunca, coğrafyada sınırlarını aşar. Yazgıyı gerçek eylemek için dağ da yürür, taş da gider. Gittikleri yer yazgılarıdır. O yazgıda insan vardır, insanlık vardır. Ve onlara yurtluk eden, kader birliği yapan, varlıklarını borçlu oldukları coğrafya. Dağlar yürüdüğü, taşlar gittiği içindir ki, Torosların yalçın kayalıklarının, koyaklarının üstünde Elmalı Ovası dümdüz, alabildiğine verimli toprakları ile Abdal Musa’yı konuk eylemiştir. Dağlar yürüdüğü için uçurumlar, yalçın kayalıklar kalmamış, taşlar da giderek toprağa, berekete hürmet eylemiştir.
İşte bu bereketin adıdır Abdal Musa!
***
“Katardan ayrılan turna mozular
Her andıkça yarelerim sızılar”

Nicedir, ‘mozula’mayı duymaz olmuştuk. Nicedir feryat etmediğimizden değil elbette. Bu topraklarda ‘feryat’ bitmez. Sadece bu topraklarda değil, insanın olduğu yerde feryat bitmez. Feryadın diğer adının ‘mozulama’ olduğunu unuttuğumuzdan. Ama unuttuğumuz sadece mozulama mı, yoksa, mozulama ile tarihimizden, dolayısı ile coğrafyamızdan kopuş mu? Coğrafya belki kader değildir ama coğrafya tarihtir. Tarih sadece taş, bina, kemer değildir. Dildir tarih, türküdür, sözcüktür. İşte bu tarihimizden kopup da mozulamayı unuttuğumuz içindir ki; “her andıkça yarelerimiz sızılar”  
“İrili ufaklı emlik kuzular
Koçlar gider bizim Abdal Musa’ya”

Coğrafya sadece toprak, dere, tepe, dağ bayır, değildir. Coğrafya aynı zamanda nebatat, hayvanattır. İnsan da bu hayvanat taifesine dahildir. İşte bunların hepsi bir araya geldi mi, adı ‘bereket’ olur. Coğrafya berekettir. Bereketin tek bir koşulu vardır. Hayvanatı, nebatatı, toprağı, taşı birlik olmalıdır. Birlik yoksa bereket, bereket yoksa da dirlik yoktur. Dirliğin olmadığı yerde, madden olsa bile, coğrafya da yoktur. Çünkü üretim yoktur. Ol bu nedendir ki, irili ufaklı emlik kuzular, koçlar Abdal Musaya gider. 
İşte bu birliğin adıdır, dirliğin adıdır, üretimin adıdır Abdal Musa!
***
“Baba Kaygusuz’dan almış cehdini
Bilin mi İbrahim Ethem vaktini”

İbrahim Ethem vaktinden önce, ‘cehd’i bilin mi? Öyle ya, cehdi bilmeyen İbrahim Ethem vaktini hiç bilmez. Coğrafya mücadeledir, ‘cehd’dir. Cehd edesin ki, coğrafya var olsun. Cehd, varlığının devamıdır, türünün devamıdır. Bu nedenledir ki, coğrafya varlığını devam ettirmek için cehd içindedir. Dedik ya, coğrafya insan ile kader birliği yapar diye. İşte bu kader birliğidir cedh. İnsanın coğrafya ile birlikte varlık mücadelesidir. Cehd yol, ‘tarik’tir. Kaygusuz, bu yolun hem yolcusu, hem yol başıdır.  Her yola bir yol başı gerekir. Kaygusuz da tacı, tahtı boşlayıp gelmiş, sıra neferi olmuştur. Şimdi de yol başıdır. Şimdi geldik İbrahim Ethem vaktine.
“Padişahlar tacı ile tahtını
Boşlar gider bizim Abdal Musa’ya”

Coğrafya sınıfsızdır. Ne şah tanır, ne padişah. Aynı zamanda coğrafya sınıfsız olduğu içindir ki, sınırsızdır. Ne sınır taşı bilir ne de okun yettiği menzil. Coğrafya ile kader birliği, sınıfsız ve sınırsız olmayı gerektirir. Bu yüzden coğrafya ile kader birliği eden yolcu, sınıftan ve sınırdan azade, ‘bir lokma, bir hırka ile yürür yolu’. İbrahim Ethem de, tıpkı Kaygusuz gibi, tacı tahtı boşlamış, coğrafya ile kader birliğini seçmiştir. 
İşte bu sınıfsızlığın ve sınırsızlığın adıdır Abdal Musa!  
(Devam edecek)