Bu haftaki yazımı, kuruluşu tarihi olan 17 Nisan dolayısıyla Köy Enstitüleri’ne ayırmak ve konuyu en iyi bilen eğitimcilerden Niyazi Altunya’nın görüşlerine yer vererek aktarmak istedim. Olguyla ilgili pek çok akademik çalışması bulunan Niyazi Hoca’nin araştırmalarından, özellikle enstitülerdeki eğitim ortamına ilişkin bilgileri incelediğimizde, ortaya ayrıntılı bir tablo çıkıyor: 1953 yılına kadar Köy Enstitülerinin öğretim süresi ilkokul üzerine 5 yıldır. Öğrencilere yazları en çok 45 gün izin verilirdi. 1946’ya kadar uygulanan Enstitü programlarında öğretmenlik bölümünün haftalık ders yükü 44 saattir. Bunun yarısı genel kültür ve meslek derslerine, dörtte biri iş ve dörtte biri de tarım etkinliklerine ayrılıyordu. Her “Enstitülü”nün öğretmenlik diplomasında bir “İş” (demircilik, yapıcılık, ev işleri gibi), bir de “Tarım” (meyvecilik, kümes hayvancılığı gibi) “ek” branş olarak belirtiliyordu. Enstitülerde tarım ve iş derslerinin içeriği, o yörede geçerli tarım türü ve zanaatlara göre, ilgili enstitü öğretmenler kurulunca belirlenirdi. Bu ders ve etkinlikler mevsimlere göre düzenlenir, enstitünün tüm işleri öğretmen ve usta öğreticilerin rehberliğinde öğrenciler tarafından yapılırdı. Yeni kurulan enstitülere, önce kurulanlar tarafından “yardım ekipleri” gönderilirdi. Böylece dayanışma, kültürel etkileşim, gezi-gözlem gibi olanaklar sağlanırdı. Tüm etkinliklerde köy yaşamıyla bağlantı kurulur, köyde modern yaşamın kurulmasında işe yarayacak bilgi ve beceriler kazandırılırdı. Köy Enstitüsü programı, çok yönlü eğitimi benimsemişti. Genel kültür ve beceriler yanında edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler, her öğrencinin doğal hakkı sayılıyordu. Her sabah güne jimnastik ya da halk oyunları ile başlanırdı. Eğitim yaşamının tümüne sanat, hareket ve yaratıcılık egemendi. Her öğrencinin bir müzik aleti (genellikle mandolin) çalması zorunlu idi. Halk kültürünün tüm malzemesi enstitülere taşınıp işleniyordu. Enstitülerde her hafta bir eğlenti düzenlenir, bu etkinliğe yönetici ve öğretmenler de katılırdı. Bu eğlenti programları piyes, müzik, gösteri, halk oyunu, orta oyunu vb. etkinliklerden oluşurdu. Bu etkinlikleri, çevredeki köylüler ve öğrenci velilerinden konuk olanlar da izlerlerdi. Köy Enstitülerinde uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi, “öğrenciyi merkeze” koymuş ve onun etkin kılınmasını temel almıştı. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından vazgeçilmez koşuldu. Tonguç’un geliştirdiği ve Köy Enstitüsü Sistemi’nde benimsenen “İş Okulu” anlayışı, el becerileri ile sınırlı bir yaklaşım olmayıp öğrenciyi etkin ve yaratıcı kılacak tüm etkinlikleri kapsardı. Serbest okuma, müzik, beden eğitimi vb. çalışmalar da iş okulunun unsurlarıydı. Bu sistem, kuramsal bilgi ile uygulamayı iç içe yürütüyordu. Enstitülerde, bulunabilen teknolojinin yoğun olarak kullanılması esastı. Köy Enstitülerini, 1940’lı yıllardaki özgünlüğü ile kurma düşüncesi gerçekçi değildir. Tonguç Baba, bugün yaşasaydı bugünün koşullarına göre bir enstitü kurardı. Onun dünya görüşü ve gerçekçiliği bunu gerektirir. O, bugün bir enstitü kursaydı; orada çocuklar değil, gençler bulunur, öğrenciler okullarına cep harçlıklarıyla değil emekleriyle “katkı” yaparlardı. Bu enstitüde yine “serbest okuma” saatleri bulunur, çocuklar ve gençler doya doya roman, öykü, şiir, genel kültür kitapları okurlar, zamanlarını test çözerek tüketmezlerdi. Bu enstitü; müziği, resmi, sporuyla her zaman neşeli, sevilen ve özlenen bir yuva olurdu. Öğrenciler laf dinlemezler, araştırır, bulur ve tartışırlardı. Okullarını ağaçlandırıp çiçeklendirirler, çevreyi korurlardı. Güç durumdaki arkadaşlarına yardım ederlerdi. Boş zamanlarını kaset dinleyerek değil çalgı çalarak; takım fanatikliği ile değil spor yaparak değerlendirirlerdi. Bu enstitünün kuşkusuz bilgisayarları da bulunurdu. Kısacası, Cumhuriyetin aydınlanma hedefleri, ülke gerçekleri ve çağdaş eğitim-bilimin verileri arasında yapılmış başarılı bir sentezin ürünü olan Köy Enstitüleri; köy insanının, bilimin aydınlığında, bilinçli bir liderlikle kendi yazgısını değiştirmeye yönelik bir harekettir. Köy Enstitüsü hareketi; kendi ülkemizin beyin gücü, yaratıcılığı ve yurtseverliği örgütlenerek, toplumun en yoksul çocuklarının kendi emekleriyle ücretsiz öğrenim görebileceklerini, kıt olanaklarla da çağdaş eğitimin olabileceğini, demokrasinin sözle değil yaşanarak öğrenilebileceğini kanıtlamıştır.