Ruanda, Afrika kıtasında Uganda, Tanzanya, Burundi, Kongo arasında yer alan bir ülke. 1962 yılına kadar Belçika'nın sömürgesi Ruanda'da nüfusun çoğunluğu Hutu'lardan, azınlığı Tutsi'lerden oluşuyor. Ruanda halkını Hutu'lar ve Tutsi'ler olarak bölen aslında Belçika oldu. Belçika 1950'lere kadar Ruanda'yı Tutsi'lerle, 1950'den sonda Hutu'larla işbirliği halinde yönetti. Belçika'nın, "Ruanda'nın seçkinleri" olan Tutsi'ler aracılığı ile 60 yıl sürdürdüğü yönetiminin yerini bu tarihten sonra Hutu'ların kanlı yönetimi aldı. "Seçkinlere" duydukları bu hınçla Hutu'lar, 1959 yılında 20 bin Tutsi'yi katlettiler. Ruanda katliamlarının ilki olan bu katliamdan kaçan 200 bin Tutsi, çevre ülkelerdeki kamplara yerleşti. 1962 yılında Ruanda bağımsızlığına kavuştu. İktidara gelen Hutu hükümetinin ilk işi Tutsi'leri toplum dışına itmek oldu. Hutu'lar ruandasında Tutsi'ler artık "Hamamböcekleri" idi. Baskı arttıkça ülkesini terk eden Tutsi'lerin sayısı katlandı. Sürgündeki Tutsiler, komşu ülkelerde Ruanda Yurtseverler Birliği'ni (RYB) kurup, silahlı mücadeleye başladı. 1992'ye kadar süren iç savaş, RYB'nin silah bırakmasıyla bu tarihte sona ermiş görünse de öyle olmadı. TARİHİN EN BÜYÜK SOYKIRIMLARINDAN Hutu yönetimi "İnterahamwe" adı verilen örgütlerde sivil vatandaşları silahlandırdı. Ülkenin dört bir yanında örgütlenen İnterahamwe'ler Tutsi'leri kayıt altına alıp, fişlediler. Sadece Tutsi'leri değil, savaş karşıtı Hutu'ları da fişlediler. Hutu ordusunun subayları tarafından eğitilen İnterahamwe milisleri için Çin'den tanesi 50 centten yüz binlerce satır ve pala sipariş edildi. Satır verilemeyen milislere ucu sivri sopalar verildi. Tutsi ve ılımlı Hutuları hedef alan katliam için her şey bir bahaneye bakıyordu. 6 Nisan 1994 tarihinde bir Hutu olan Ruanda devlet başkanının uçağı başkent Kigala'da düşürüldü. Katliam için artık bahane de hazırdı. 6 Nisan 1994, tarihin en büyük katliamlarından (soykırımlarından) birinin başlangıcı oldu. Resmi devlet radyosundan Hutu'lara yapılan "hamamböceklerini ezi!" çağrısı, 100 binlerce Tutsi'nin hunharca öldürülmesiyle karşılık buldu. "Soykırımı durdurması için" Ruanda'nın "meşru hükümeti" Hutu gücüne "silah yardımı" yaparken, RYB'nin ilerlemesini engelleyen Fransa, ölü sayısının katlanmasına neden oldu. PARASI OLANA SATIR OLMAYANA TAŞ Parası olan Tutsiler ücret karşılığında ateşli silahla öldürülmeyi seçebiliyordu. Parası olmayanların payına pala, bıçak, sivri uçlu sopa ya da taş ile öldürülmek düşüyordu. Öldürmekten yorulan Hutu'lar dinlenmek için yakaladıkları Tutsi'lerin kaçmasını önlemek için aşil tendonlarını kesiyorlardı. Hükümetten umudunu kesen Tutsi'lere,sayısı 2 bin 500 iken 250'ye düşürülen Birlişmiş Milletler (BM) askerinden de bir fayda gelmedi. Aksine BM askerlerinin çekilmesi meydanın Hutu'lara kalmasını, hunharlığın sınır tanımaz hale gelmesini getirdi. Soykırımın ilk gününde Kagere Nehrine atılan 60 bin insanın cesedi kıyıya vurdu. Cesetleri yemek için aç hayvanlar şehirlere indi. Ceset yiyen köpeklere sinirlenen Hutu milisleri köpeklere de ölüm kustular. Bütün bunlar resmi devlet radyosunun "'Hamamböceklerini ezin!" anonsları eşliğinde olup bitti. SONUÇ RUANDA'DAKİNDEN BAŞKASI OLMAZ 700 - 800 bin Ruandalının yaşamına malolan soykırım, 2000 yılından buyana Ruanda başkanı olarak görev yapan Paul Kagame’nin liderlik ettiği RYB'nin kontrolü ele almasıyla sona erdi, ülke kaos ortamından biraz olsun kurtuldu. 120 bin kişi soykırıma katıldığı gerekçesiyle yargılandı. (Otel Ruanda adlı Oscar'lı film, Ruanda soykırımıyla ilgili çevrilen filmlerin en başarılıları arasında yer alıyor.) Ruanda soykırımını gündeme getirmemizin nedeni, Ruanda'da oynanan Hutu - Tutsi oyununun sivil vatandaşların silahlandırılması yoluyla ülkemizde de oynanmak istendiğini; bu oyun nerede oynanırsa oynansın, sonucun Ruanda'da olup bitenlerle aynı olacağını hatırlatmak içindir.