Altın Portakal, Menderes Türel döneminde “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” filmiyle yaşanan sansür krizinin ardından bir ayağını (Ulusal Yarışma) kaybetmiş, topal kalmıştı. Muhittin Böcek yönetiminde Kanun Hükmü filmiyle yaşanan sansür skandalının ardından gözlerini de kaybederek kör - topal  bir festival haline geldi.

Gözlerini kaybetti derken haksızlık ettiğimi düşünenlere, festival yönetimi adına Ahmet Boyacıoğlu imzasıyla yapılan, “22.09.2023 tarihinde yapılan duyuru ile 60. Antalya Altın Portakal Film festivali Ulusal Belgesel Film Yarışması seçkisinden çıkarılan ‘Kanun Hükmü’ adlı belgesel filmde yer alan kişi ile ilgili yargılama sürecinin devam etmediği tarafımızca belgelendiği için filmin yarışma seçkisine geri alınmasına karar verilmiştir" açıklamasının başka nasıl yorumlanabileceğini sorarım.

Ancak, önce Kültür ve Turizm sonra Adalet Bakanı’nın açıklamalarıyla Altın Portakal konusu çok daha vahim yerlere gidiyor. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, “Altın Portakal'da terör örgütü propagandasına müsaade edilemez” açıklaması, filmin gösteriminin Valilik eliyle yasaklanacağı şeklinde okunabilir. Festivalden çekilen jüri üyeleri ile film yönetmen ve yapımcıları bu şartlar altında festivalde kalmayı kabul ederler mi? Şu ana kadar jüri üyeleri ve filmcilerden bir açıklama gelmediğine göre bu soru hâlâ ortada duruyor demektir. Umudumuz ve beklentimiz festivali yok etme, festivalin devamlılığına son verme girişimlerine karşı, jüri üyeleri ve filmcilerin bu festivale sahip çıkması yönünde. Zira, Altın Portala sadece Antalyalıların değil, ulusal sinema sektörünün de festivali.

Festivalin kaderi, Adalet Bakanı’nın açıklamasının ardından CHP’nin bu açıklamaların karşısında, başka bir deyişle sansüre karşı dik durup duramayacağına bağlıdır. Burada festival yönetiminin değil de “CHP’nin” dememizin nedeni “Kanun Hükmü adlı belgesel filmde yer alan kişi ile ilgili yargılama sürecinin devam etmediği tarafımızca belgelendiği için filmin yarışma seçkisine geri alınmasına karar verilmiştir" şeklinde bir açıklamada bulunarak, “terör örgütü propagandası” suçunu baştan kabullenmiş bir festival yönetiminin bu basirete sahip olmadığını kanıtlamış olmasındandır. 

Bu basirete Antalya’daki CHP’liler sahip mi? Bu basirete sahip olmak, “Hiçbir engele boyun eğmeyiz, hiçbir bir tehdit bizi yıldıramaz, sansür dayatmalarına kimse bizi boyun eğdiremez” diyebilmeyi, bunun gereği neyse onu yapabilmeyi gerektirir. Altın Portakalı kör – topal bir festival haline getiren bunca vukuat yaşanırken kılını kıpırdatmayan il - ilçe yönetimlerinden bunu beklemek abesle iştigal olur. Bu konuda diyelim ki yanıldık, o durumda karşımıza şu soru çıkıyor:  Yetenekleri on günlük festival tartışmaları arasında ortaya çıkan bir belediye başkanına tek söz dahi edemeyen, kaderini belediye başkanlarının vereceği işarete bağlayan il – ilçe yöneticilerinden, böyle bir duruş beklemek mümkün mü?

Yanılan biz olalım ve soruya “mümkün” cevabını verelim; böylesi bir duruşu CHP yöneticilerinden, CHP’li vatandaşlardan bekleyelim. “Bu duruş gösterilmezse ne olur?” sorununun cevabının da , “Festival’in devamlılığı riske girer, bunun sorumlusu sizler olursunuz, bizler oluruz” olduğunu hatırlatalım.