Savaşa karşı alınacak tutum tartışılırken "iyi savaş" - "kötü savaş" alternatifleri ortaya atılır, kötü savaşlara karşı çıkılacağı, "iyi savaş"ların desteklenebileceği tezi, "demokratik" tez olarak ileri sürülürdü. Savaşın "iyi"si olur mu? Sorun galiba burada başlıyor. Benim tezim, savaşın hiç bir zaman "iyi" olmadığı, olmayacağı şeklinde. Kazananı - kaybedeni kim olursa olsun, bütün savaşların getirdiği, getireceği iki şey var: Yıkım ve ölüm. Ülkeler ya da topluluklar açık işgallere, açık saldırılara karşı kendilerini savunabilirler. İnsanlar haksız yere saldırıya uğradığında kendini savunabilir, savunmak zorundadır. Şiddet sadece bu şekilde, savunma amaçlı kabul edilebilir. Bunun dışında şiddete, şiddet içeren her türlü eyleme karşı çıkılmalıdır. "Savaşa hayır!" sloganı, o nedenle, savaşlar karşısında alacağımız tek tavır, duracağımız yer açısından en doğru slogan olmalı. Diğer nedenler bir yana, Afrin'e yönelik "hareket"e sadece bu nedenle, daha baştan karşı çıkmamız gerekir. BAŞTAN YANLIŞ OLDUĞU İÇİN İkinci olarak, iktidarın Suriye politikası daha baştan yanlış olduğu; politikasızlığa varan, aydan aya, günden güne değişen bir politika olduğu için bu harekete karşı çıkmamız gerekir. Türkiye'nin "düşmanı" önce Esad yönetimiydi. Suriye'deki gerici örgütleri Özgür Suriye Ordusu adı altında oluşturulan paralı askerlerle destekleyerek, Esad'ı devirme operasyonlarına başvuruldu. El Kaide uzantısı örgütlere verilen desteğin, devasa bir IŞİD devleti ve ordusunun peyda olmasına katkı sunmaktan başka bir işlevi olmadı. Ardından Esad'ın iki hamisinden biriyle, Rusya ile tokuştuk. Rus krizini atlatmak için Rusya'nın politikalarına entegre olundu. Politika(sızlık), şu anda, "Suriye'nin bölünmezliği" adına, ilk "düşman" Esad'ın çizgisiyle aynı noktada birleşti. "Esad diktatörlüğüne, Esad mezalimine son verme" bahanesiyle başlatılan Ortadoğu "harekat"ı, kendi kardeşlerimizle savaşma noktasına geldi. ÇÖZÜM BARIŞ VE DEMOKRASİDE Ortadoğu'da devletler ve insanlar arasındaki savaşların son bulmasının tek koşulu, barışçı, demokratik çözümler olabilir. Ortadoğu devletleri çokuluslu, çokkimlikli, çokkültürlü devletler. Bu devletlerde barış sağlamanın, demokrasi inşa etmenin tek yolu, çoğulcu demokratik yapılar kurabilmekten geçer. Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 80'i Araplardan, yüzde 8 - 9'u Kürtlerden, yüzde 5-6'sı Türkmenlerden , yüzde 2'si Ermenilerden, yüzde 1'i Çerkeslerden, diğerleri farklı küçük gruplardan, Filistinli ve Iraklı mültecilerden oluşmakta. Suriye'de yaşanan sorunların temelinde etnik sorunlardan daha çok dini kamplaşmalardan kaynaklanan sorunlar yatıyor. Suriye nüfusunun çoğunluğunu Sünniler (yüzde 74), yüzde 12'sini ("Arap Alevisi" diye de adlandırılan) Nusayriler, yüzde 10'unu Hristiyanlar, yüzde 3'ünü Dürzîler; geriye kalanını İsmaililik, Caferilik gibi Şiî hizipler, Museviler ve Yezidiler oluşturuyor. BATAKLIKTAN ÇIKALIM Suriye'de bugün emperyalistler arasındaki güç dengelerinin şekil verdiği iç savaş, farklı etnik ve dinsel grupların iç içe, yan yana, barış içinde yaşayacağı çok kimlikli, çok kültürlü, çoğulcu bir sistemin kurulmasıyla son bulabilir. Suriye'deki etnik ve dinsel temelli toplulukların eşit haklar temelinde birlik oluşturduğu, bu hakların anayasal güvenceye kavuşturulduğu ademi merkeziyetçi yapılar oluşturmanın dışında, Suriye ve Ortadoğu'da savaşa son verecek başka formüller yoktur. Türkiye'nin Ortadoğu'ya yönelik politikası bu olmalıydı, şimdi de bu olmalı. Dizginlerinden boşalmış bir şoven milliyetçiliğin bizi götüreceği yer, Suriye ve Irak'ta etnik ve dinsel savaşlar şekliyle devam eden "Ortadoğu bataklığı"dır.