Çocuğunuz devlet okuluna kayıtlı. Milli Eğitim Bakanı hiçbir öğrenciden beş kuruş para alınmayacağını ilan etti. Ama siz okula bağış yaptınız. Mecburen... Anayasaya göre devlet okullarında eğitim parasız. Ama siz sınıfa kâğıt alınması, okulun temizliği, tuvalete konulacak sabun için diğer velilerle birlikte para topluyorsunuz. Çünkü devletin okula gönderdiği bütçe bu işlere yetmiyor. Eğer katkı koymazsanız diğer velilerle karşı karşıya geliyorsunuz. Ayrıca İngilizce ve matematik derslerinin bu sene aynı kalıp kalmayacağını merak ediyorsunuz. Geçen yıl haftada 2 saatini daha kırpmışlardı bunların.
Ya da çocuğunuzu özel okula yazdırdınız. Özel okula yazdırdınız ki, daha iyi matematik öğrensin, daha iyi İngilizce öğrensin. Ama evde huzurunuz kalmadı. Okul parasını ödemek için çektiğiniz kredinin altından kalkamıyorsunuz. Çalıştığınız işyerinde hakkınız yeniyor, fazla mesaileriniz ödenmiyor ama siz gıkınızı çıkartamıyorsunuz çünkü işten atılırsanız okul taksitlerini ödeyemezsiniz.
Engelli yurttaşlarımızı da unutmayalım. O yurttaşlarımız bu sorunlar yetmiyormuş gibi birde bürokrasi ile uğraşıyorlar. Örneğin gazeteci dostum Tanju Altınay. 20 küsur yıldır bu kentte magazin gazeteciliği yapan Tanju’nun dünyalar güzeli bir kızı var. Yüzde 95 ağır engelli olan kızının eğitim hakkı için çabalıyor Tanju. Fakat karşısına sürekli kriz, sorun ve bürokrasi çıkıyor.
Mesela az evvel bahsettiğim gibi yüzde 95 ağır engelli kızı için her 12 haftada bir sağlık raporu istiyor Milli Eğitim Tanju’dan. Tam bir akıl tutulması bu. Bizim Tanju isyan ediyor. “Kızım zaten yüzde 95 engelli. 12 haftada iyileşmesi mümkün mü” diye haykırıyor. Sonuna kadar haklı…
Eğer 12 hafta sonunda o raporu Milli Eğitim’e vermezse kızının eğitimine son verilecekmiş. Gel de isyan etme. O raporu almak kolay mı? Zaten yüzde 95 engelli olduğu için evde dahi bakımı zor olan Şevval’i hastaneye götürüp, oda oda gezdirmek, birçok cihaza sokmak ne kadar yıpratır hem Şevval’i hem de onu canından çok seven babası Tanju’yu…
“Eee o da engelli raporunu yenileyiversin canım” diyenler var. Biliyorum. O kişilere diyorum ki: Herkes sizin gibi sırça köşkte, bir eli yağda bir eli balda yaşamıyor. Haddinizi bilin.
BİTMEDİ…
Size trajik bir konu daha aktaracağım. Konuşamayan, kendine ve etrafına zarar veren, öz bakımını yapamayan otizmli bireylere gittikleri okulda dönem sonunda karne veriliyor. O karnede dersler ve karşısında çocuğun aldığı notlar yazıyor. Otizmli bireyler konusunda Türkiye çapında çalışmalar yapan ve kendi oğlu da otizmli olan Demet Çileli Baz, geçen sene bu yüzden isyan etmişti. Konuşma yeteneği olmayan, kendine ve etrafına zarar veren oğlu Atakan’a yıl sonunda verilen karnede Türkçe dersinden 80, matematik dersinden 90, tarih dersinden 90, sosyal bilgiler dersinden 80, din kültürü dersinden 90 not ortalaması ile teşekkür belgesi verildi!
İnanabiliyor musunuz? Konuşamayan otizmli bir birey Türkçe dersinden 80 alıyor... Demet ve nice otizmli birey ebeveyni isyanda.
Çözüm bu bireylere ‘Al hadi teşekkür belgesi’ diyerek pışpışlamak değil. Bu yurttaşların en büyük sorunu öz bakımlarını kendi kendilerine yapamamaları. Siz bu bireylere matematik öğretmeyin ama ayakkabısının bağcığını bağlamayı öğretin, dil bilgisi bilmesin ama iç çamaşırını giymeyi bilsin, renklere gerek yok, ama nasıl sakinleşeceğini öğrenmeye ihtiyacı var.
Zaten eğitim alanında 137 ülke içinde neden 99. sırada olduğumuzun cevabı burada saklı değil mi? Neden Katar, Malezya, Endonezya, İran ve Pakistan gibi ülkeler bizim önümüzde?
Çözüm mü? Ben size şifreyi vereyim çözümü siz bulun… Devletin eğitim alanına ve diğer alanlara ayırdığı bütçeleri bir karşılaştırın bakalım karşınıza ne çıkacak. Çok basit. Google’ye yazın size dökümü versin…
Yeni eğitim-öğretim dönemi hepimize hayırlı olsun!