Hatırlamakta yarar vardır, Kırcami tartışmalarının özünde var olan esas neden, Falezlerden bu bölgeye doğru doğru yayılan yüksek ve yoğun yapılaşmaların baskısı ve kayıtsız şartsız elde edilmek istenen rant ekonomisinin etkisidir.

Bir başka deyişle Kırcami’de yaşayan herkes, bir kent sakini olarak, ulaşım, alt yapı gibi her türlü kamusal imkanlardan yararlanmak üzere kentsel düzenlemelere fazlasıyla ihtiyaç duymaktadır.

Bu durum kentin bütünün de ihtiyacı haline geldiği tartışmadan uzak bir konudur.

Bir farkla ki bu düzenlemelerle yaratılacak ranttan daha fazla pay alma beklentisini besleyen ekonomik ve siyasi tercihler ile planlama ilkeleri/toplumsal ihtiyaçlar/kamusal çıkarlar arasında sağlanamayan denge/uyum nedeniyle süreç uzamaya devam etmektedir.

Kırcami Bölgesi ilk kez 1980 yılında 1/5000 ve daha sonra 1985 yılında 1/25000 üst ölçekli Nazım İmar Planlarında " Minimum parsel büyüklüğü: 2000 m2, Emsal: 0.10 ve Tarımsal Karakteri Korunacak Yerleşme Alanı" olarak düzenlenmiştir.

1986 yılından itibaren ise Nazım İmar Planlarında kısmi revizyonlar başlamıştır. Kentsel yerleşime açılma planı olarak 1996 yılında konut alanı emsalinin 0.80’e çıkarılmak istenmesine karşı açılan iptal davalarıyla da, bugünlere kadar devam eden yargısal süreç başlamıştır.

Antalya’nın hemen bütün uzmanlık kuruluşlarının/meslek odalarının, kentin bütününü ilgilendiren planlama çalışmalarında, bu arada Kırcami planlamasında da, yaşanan olumsuzluklar karşısında, kendilerini taraf olarak görmeleri gerçekten de takdire şayan, övünülmesi gereken bir tutum olmuştur.

Hiç kuşku yok ki herhangi kişisel bir beklentiden veya etkiden uzakta, herhangi bir bağımlılık ilişkisi içinde olmaksızın değerlendirildiğinde, her bir kentlinin üzerinde mutabık kalacağı gibi, verimli toprakların, yeşil alanların, su kaynaklarının korunması, kamusal alanların işlevlerine uygun olarak kullanılması, toplumsal yaşama uygun ihtiyaçların ortaya konulması ve geleceğe yönelik planlamanın ayrıcalıksız bir şekilde uygulanması hepimizin ortak beklentileridir.

Planlama ilkelerinin esas amacı da toplumun bu ortak çıkarlarının/ihtiyaçlarının belirlenmesi ve sağlıklı yaşam koşullarının geliştirilmesi doğrultusunda düzenleme yapılmasının sağlanmasıdır.

Nasıl ki kent dinamikleri, Karaman Çayı ile Çandır Çayı arasındaki 160 hektar tarım alanı (aynı zamanda taşkın sel alanı) Konut Dışı Kentsel Alan ilan edilmesine,

Çandır Çayı ile Boğaçayı arasındaki 95 hektarlık muhasara bölgesi olarak tanımlanan tarım alanının imara açılmasına,

Varsak bölgesinde toplam 1599 hektar yüzölçümlü tarım bölgesi olan Demirel, Esentepe, Şelale, Menderes, Altıayak ve Zeytinlik Mahallelerinin imara açılmasına,

Batı Çevre Yolu yapılırken, 280 hektar tarım alanının Karayollarının parası yok diyerek imar uygulaması ile bu alanın daha da genişleyerek tarım dışı kullanımlarının önünün açılmasına,

Olimpos antik kentinin dibine kadar yayılan yasa dışı kaçak yapılaşmaların yasallaştırılmasına yarayan bir imar düzenlemesine,

aynı şekilde sulak alan Yamansaz’da, Lara Kumullarında işgalleri koruyan, doğal zenginlik kaynaklarımızı, ortak alanlarımızı heba eden uygulamalara karşı çıkmışsa;

aynı gerekçelerle Kırcami’nin imara açılması sürecinde de planlama ilkelerine aykırı gelişmelerde tutum alındığını düşünmemek duygusal bir yaklaşım olacaktır.

O nedenle bu alandaki düzenlemelerin gecikmesinin nedeni olarak meslek odalarını lanse etmek doğru bir saptama değildir.

Kırcami bölgesi planlanması sürecine atfedilen “yılan hikayesi”, “kangren”, “kentin kara deliği” gibi nitelendirmelerin esas sorumlularının kabul edilmelidir ki ranttan daha fazla pay alma beklentisi ve bunu besleyen destekleyen siyasi/ekonomik tercihler olmuştur. (devamı var)