Kim ne derse desin, “yürümekle aşınmaz denilen yollar”, dışlanan, horlanan, sözü dinlenmeyen, canı yanan herkesin mücadele alanı olmaya ve “iktidarı aşındırmaya” devam edecektir.
Hele bugün olanlardan sonra öyle anlaşılmaktadır ki Baro Başkanları üzerinden yapılan ince hesaplar mutlaka ters tepecektir. Anıtkabir’de toplanmak üzere, 3 gün önce sembolik olarak kendi illerinden yürümeye başlayan 55 Baro Başkanı Ankara’ya alınmadı. Polis barikatı, kalkanlar ve coplarla taciz ve darp edildiler. Barolar Birliğinin uyanık başkanı ise yürüme eylemine katılmayan bir kısım Baro Başkanı ile birlikte ama onların rızası dışında Anıtkabir ziyaret fotoğrafını kamuoyuna servis ederken yeni bir işbirlikçilik örneği sergiledi.
Belli ki Birlik Başkanı kendi merasimi ile farklı bir mesaj vermek istedi. Bu yolla birkaç gün önce televizyonlarda ifade ettiği “hain destekçileri söylemine” katkıda bulunacağını düşünmüş olmalı ki savunma mesleğinin küçük hesaplarına kurban ettiğinin farkında bile olmadığını ortaya koydu.
Özgürlükleri, toplumun ve doğanın hukuk güvenliğini savunan Baroları devletle çatışma halinde oldukları algısı yaratarak marjinalleştirme niyeti, bu yeni yasayla getirilmek istenen yeni düzenlemenin özünü teşkil etmektedir.
O nedenle bugün yaşanan polisiye önlemler de, Feyzioğlu’nun hamlesi de, her ikisi birlikte avukatlık yasası senaryosu ile öngörülen aynı hedefe hizmet etmiştir.
Bir tarafta Anıtkabir’de tören kıtası eşliğinde yerine getirilen merasim… diğer tarafta polis kalkanlarıyla çiğnenmek istenen, itilip kakılan, darp edilen, trafikte ve inşaat şantiyesinde hedef haline getirilen Türkiye’nin en etkin, en kalabalık ve en dinamik Barolarının temsilcileri…
Hiç kuşku yok ki devlet katından başlayarak aşağıya doğru kurumsallaştırılmak istenen bu uygulamalar ile dikensiz gül bahçesi oluşturmak adına hiçbir rezillikten kaçınılmadığını ortaya koyan bu yaşananlar, bu fotoğraflar unutulmayacaktır.
Sözüm ona sayısal sınırlara göre oluşturulmak istenen Baro’lar ve Barolar Birliği iktidara can simidi olsun istenmektedir. Bunun için koltuk sevdalılarının işbirlikçiliğinden yararlanılmak istendiği de ortadadır. Ama hangi baronun iktidara daha yakın, hangisinden daha iyi nemalanırım gibi ahlaksız tercihlerle yürütülecek savunma mesleği bunların hiç birinin umurunda değildir. Tıpkı işçi ve memur sendikalarında yaşanmakta olduğu gibi kollanan ve dışlanan Barolar ayrışmasını kurumsallaştırmak isteyen bu yaklaşım, iktidar şakşaklığı ile ziyadesiyle istikbal arayanların meslek örgütleri haline getirilmesinde sakınca görmemektedirler.
İktidar çevresinin her durumda teşne olduğu bu sürecin sonunda, kendisinden kaynaklı hukuksuzlukları, adaletsizlikleri ve dayatmaları görmezden gelen, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarının talanını ve suiistimalini dert etmeyen, kıdem tazminatından kamu fonlarına kadar bütün kaynakların egemen çevrelere tahsis edilmesine sessiz kalan, yani kendisine ayak bağı olmayan bir toplum düzeni istediklerini zaten gizlememektedirler.
O nedenle yalnızca Baro Başkanları değil, tüm avukatlar, cenderesi daha da sıkılmak istenen mühendisler, doktorlar, bütün uzmanlık alanlarının meslek örgütleri ve üyeleri, emeği ile geçinen tüm meslek erbapları bir araya gelmeli, insan olma onurunun ve saygınlığının, sahip olduğumuz en temel hak ve özgürlüklerimizin ayaklar altına alınmasına yol açan bu gayri meşru düzenlemelere ve uygulamalara karşı dayanışmanın ve geleceğimize sahip çıkmanın mücadelesini birlikte yürüyerek ortaya koymalıdırlar…