Diğer Yazıları Sinema Meslek Örgütleri, bir hafta kadar önce yeni bir bildiri yayınlayarak, Ulusal Yarışma kategorisinin Altın Portakal’a tekrar dâhil edilmemesi halinde, festivale katılmayacaklarını belirttiler. Kimler yoktu ki aralarında: "Oyuncular Meslek Birliği (BİROY)", "Belgesel Sinemacılar Meslek Birliği (BSB)", "Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD)", "Film Yönetmenleri Derneği (FİLM YÖN)", "Film Yapımcıları Meslek Birliği (FİYAB)", "Kısa Filmciler Derneği", "Film Yapımcıları Derneği", "Görüntü Yönetmenleri Derneği", "Oyuncular Sendikası", "Senaryo Yazarları Derneği (SENDER)", "Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SETEM)", "Senaryo Yazarları Meslek Birliği (SENARİSTBİR)", "Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (SEYAP)", "Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SİNEBİR)", "Sinema Emekçileri Sendikası (SİNE-SEN)", "Sinema ve Televizyon Çalışanları Sendikası", "Sinema Oyuncuları Derneği (SODER)" ve "Türkiye Sinema Vakfı (TÜRSAV)". Daha önce işitmekle birlikte açıklamanın yayınlanmasını bekleyip, kendisini tanımaktan onur duyduğum, Yeşilçam’ın tanınmış yönetmeni, özellikle fantastik Türk filmleriyle sevdiğimiz Yılmaz Atadeniz’i aradım; çünkü başkanı olduğu Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM), kendisini bu açıklamanın dışında tutmuştu. Uzunca bir döneme yayılan ağabey-kardeş ilişkisi çerçevesindeki dostluğumuza sığınarak, kararın altına neden imza koymadıklarını sordum; görüşmemizin sonunda da, düşüncelerine katılmamakla birlikte, sorumlu gazetecilik adına, yanıtlarına bu haftaki yazımda yer vereceğimi belirttim. Özetle şöyle dedi Atadeniz: “Bildiğin gibi, bugün Türkiye’nin pek çok bölgesinde ulusal film festivalleri düzenleniyor. Yerli filmlerimiz Adana’dan Malatya’ya ve daha onlarca etkinliğe katılıp görücüye çıkıyor. Oysa ülkemizi dünyaya tanıtmayı, sanatını ve sinemasını anlatmayı hedef edinmiş uluslararası bir organizasyonumuz yok. Bunu ancak Antalya’nın ve sinemayı çok sevdiğine yakından tanık olduğum Belediye Başkanı Menderes Türel’in başaracağına inanıyorum. İnsanlar yıllardan bu yana Cannes Film Festivali’ni konuşuyor. Bizim Antalya’mız; tarihi ve doğal güzellikleriyle Cannes’dan çok daha güzel bir şehir; ama ciddi bir platform olmadığı için dışa açılamıyor. Çıtayı yükseltmemiz gerekir ve bu ekibin böylesi bir sorumluluk almakla çok doğru bir iş yaptığını düşünüyorum.” Atadeniz’e, Türk sinemasına 53 yıl boyunca hizmet etmiş, neredeyse sinemamızın tarihinin yarısını yazmış bir etkinliğin bu iş için doğru bir adres olamayacağını söyledim, görüşlerime katılmadı. Bu kadar meslek kuruluşunun böylesi bir karar almalarının bir anlamı olduğu tespitimi dinledi ve “kendinizi yalnız hissetmiyor musunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Hiç hissetmiyorum. Bence her biri saygın olan sinemacı dostlarım, burada ne kadar güzel işlere imza atıldığını görüp kararlarından pişmanlık duyacaklar. Son derece titiz bir çalışma yürüten festival ekibi, düşündüğünüz gibi sinemamızı baltalamıyor; aksine onu yeni bir çehreye kavuşturuyor.” Festivali ortalama bir seyirci gözüyle izleyeceğimi ve organizasyonlara katılmayacağımı söylediğimde, kararımı doğru bulmadığını söyleyen Yılmaz Ağabey, sözlerini şöyle tamamladı: “Antalya’da Türk sinemasının olmayacağını mı zannediyorsun? İlk kez sana açıklıyorum: Biz orada Lütfi Akad’ı beş filmiyle anacağız. Çoğu izleyici ilk kez görecek bu yapımları. Benim olduğum yerde bizim sinemamızın olmaması düşünülemez!” Festival zamanı görüşme sözü vererek noktaladığımız görüşmenin sonunda, Akad gösterimlerinden büyük memnuniyet duyduğumu söyledim; ama kendi kendime düşünmeden edemedim. Acaba “Ustasız Usta” yaşasa ve sinemamızın en görkemli / tarihsel platformu adına alınan bu kararları işitse tepkisi ne olurdu? Diğer Yazıları