Gençlerbirliği galibiyeti ile ligde kalmayı neredeyse garantileyen Antalyaspor, keyif çatacağı haftayı, marş ve slogan krizi ile değerlendirdi. Gereksiz ve zamansız bir tartışmanın gölgesinde çıkılan Başakşehir maçında da, bu krizin yansımalarını izledik. Çekişmenin ortasında kalmak istemeyen taraftar grupları, kendilerine göre haklı gerekçelerle maça girmeme kararı aldı. Ancak maça giren diğer taraftarlar, maçtan önce, 90 dakika boyunca ve maç sonunda İzmir Marşı’nı söyleyerek yönetimi protesto etti. Bir önceki başkanlığını, taraftarın protestoları nedeniyle bırakan Cıhan Bulut’un, bu kez istifa etmeyi düşünmeyeceğini tahmin ediyorum. Baştan sona gereksiz ve saçma bir tartışmayı bu kadar uzatmak; tartışmanın fitilini ateşleyen yönetim için de, takım için de, taraftar için de yaralayıcı bir süreç oldu. İzmir Marşı, İstiklal Marşı, Mehter Marşı gibi Türk toplumunun ortak değerleri, hiçbir siyasi partinin veya kişinin tekelinde değildir, olamaz. Bu marşları ‘siyasi’ olarak algılayıp yorumlamak, sportif gerekçelerle bağdaşlaştırılamaz. Bu kadar gereksiz alınganlıkla çıkılan maçta oynanan futbolun ve alınan sonucun çok fazla önemi kalmıyor doğal olarak. Antalyaspor, iyi oynadığı maçı 2-0 gibi net bir skorla kaybetmesine rağmen, maçın teknik ve taktiği üzerinde duran yok. Yönetime tepki gösteren taraftarı eleştiren de var, alkışlayan da… Olsun, biz yine maç ile ilgili iki kelam edelim. Eksikler nedeni ile, Gençlerbirliği maçından 4 oyuncu sahada yoktu. Olanların bir kısmı da kafa olarak sahada değildi. Zaten Başakşehir’in attığı iki golün asistini de Antalyasporlu futbolcular yaparak bunu gösterdiler. İlk golde Celustka, ikincisinde Yekta’nın ikram ettiği toplar, Antalyaspor kalesinde gol olarak sonuçlandı. Sakıb’ın yokluğunda elde salan tek sol bek Musa Nizam, yedek kulübesinde otururken, sağ bekte verimli olamayan Ondrej Celustka’dan sol bek çıkarmak, şapkadan tavşan çıkarmak kadar zor olmalı. Öyle de oldu... Hamza Hamzaoğlu’nun, Celustka’da gördüğü ve benim göremediğim özellik nedir çok merak ediyorum. Sağ bekte, stoperde, ön liberoda ve son olarak sol bekte oynuyor. Sanki sözleşmesinde “Yedek bekleyemez” maddesi var gibi, kötü de oynasa forma buluyor. Olayın bir başka boyutu; Musa Nizam, Sakıb’ın yokluğunda bile sol bekte oynayamayacak kadar kötüyse, maç kadrosuna niye girer? Oynadıkları maçlarda ellerinden geleni yapan ve farklarını gösteren Nazım Sangare ve Milan Jevtovic, ilk fırsatta kulübeye otururken, Celustka’nın torpilini merak ediyorum. Gerçi; ‘marş krizi’ gibi –önemli- bir gündem maddemiz varken, böyle sportif konulara kafa yormak ne kadar gerekli, o da ayrı bir tartışma konusu.