TBMM’ne sunulan ‘İklim Kanunu Teklifi’ bugün toplanan Çevre Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Komisyon Başkanı AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Türkiye’nin coğrafi özelliklerine dikkati çekerek iklim değişikliği ile mücadele kapasitesinin artırılması gerektiğini belirtti. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne 2004 yılında, Paris Anlaşması'na ise 2021 yılında taraf olan Türkiye’nin, '2053 net sıfır emisyon' hedefi çerçevesinde ulusal ve uluslararası çalışmaları sürdürdüğünü dile getiren Ensarioğlu, “İklim değişikliğiyle mücadelenin bir an önce toplum tarafından benimsenmesi, uygulamaların içselleştirilmesi ve uluslararası sözleşmelerin iç hukukumuza aktarılmasında, yasal zemine oturtulması anlamında teklifin bir an önce kanunlaşması büyük önem arz etmektedir” dedi.
ÜLKE GENELİNDEN 93 STK’DAN İKLİM KANUNUNA İTİRAZ VAR
Türkiye’nin farklı bölgelerinde doğa koruma mücadelesi veren 93 STK ise imza kampanyası başlatıp ortak bir açıklama yaparak Meclis’te görüşülen İklim Kanunu Teklifi’nin doğayı ve toplumu değil, şirketlerin çıkarlarını öncelediğini savunarak tasarının yeniden düzenlenmesi çağrısında bulundu.
‘ŞİRKETLERİN ÇIKARLARI İÇİN HAZIRLANAN TASARIYI KABUL ETMİYORUZ’
İklim Kanunu teklifinin, havayı, suyu ve toprağı pazarlık konusu haline getirdiği savunulan ortak açıklamada, “Toprağı kazma sesleriyle, dereleri beton duvarlarla, ormanları rant projeleriyle boğmak isteyen büyük şirketlerin çıkarları için hazırlanmış bu kanun tasarısını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz” ifadelerine yer verilerek şöyle denildi:
‘AFETLERİN GÖLGESİDNE YAŞAMAYA MECBUR EDEN BİR KANUN’
“Türkiye’deki iklim politikaları doğayı ve toplumu değil, ‘ticareti’ korumak üzerine inşa edilmektedir. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlerin dereleri kurutmasına, tarım arazilerini yok etmesine; bölgelerin ormansızlaştırılmasına, soluduğumuz havanın kirletilmesine neden oldu. İşçiler haklarını alamadı, kadınlar kamusal alanlardan uzaklaştırıldı, çocuklar hasta doğdu, insanlar göçe zorlandı. Yaban hayat yok edildi. Bizler biliyoruz ki ekmeğimizi kursağımızdan alıp özel şirketleri besleyen ve yaşam alanlarımızın karşısına sermayenin kâr odağını yerleştiren bir kanun gerçek bir İklim Kanunu değildir. Sularımızı, ormanlarımızı, havamızı büyük proje uygulayıcılarının insafına bırakan; bizleri kömürün karasında, altının kâr hırsında, afetlerin gölgesinde yaşamaya mecbur eden bir kanun gerçek bir İklim Kanunu değildir.
MADENCİLİK POLİTİKALARINDA HİÇBİR DEĞİŞİKLİK GETİRİLMİYOR
İklim krizine neden olan tarım, enerji, sanayi ve madencilik politikalarında hiçbir değişiklik getirmeyen, iklim krizinin yol açtığı seller, fırtınalar, yangınlar gibi afetler için hiçbir önlem öngörmeyen, işçilerin haklarını güvence altına almayan, kadınların ve dezavantajlı grupların iklim krizi nedeniyle uğrayabileceği ayrımcılığı gözetmeyen, gençlere güvenceli bir gelecek vadetmeyen ve adalet mekanizmasını halkın talepleri doğrultusunda işletmeyen bir kanun gerçek bir İklim Kanunu değildir.
‘TASARI, ORTAK FAYDA ÖNCELENEREK YENİDEN YAZILMALI’ TALEBİ
Bizler, nefes alabileceğimiz ormanların, içebileceğimiz berrak suların, sağlıklı ve adil bir dünyanın sorumluluğunu hissediyoruz. İklim Kanunu tasarısı hazırlık sürecine dâhil edilmeyen sesimiz, zeytin ağaçlarımızın kökleri kadar güçlü ve Türkiye’nin dört bir yanından yankılanıyor: Doğa satın alınamaz, yaşam bir ticaret meselesi olamaz. Halkın katılımını içermeyen, tamamen şirketlerin çıkarı için hazırlanmış ve iklim adaletini gözetmeyen bir kanun düzenlemesi bizler için meşru olamaz! Yaşamı, doğayı, iklim adaletini ve insan haklarını savunan, katılımcı bir süreçle hazırlanacak gerçek bir İklim Kanunu istiyoruz! Komisyona sunulan tasarı acilen geri çekilerek, sivil toplum kuruluşlarının ve bilim insanlarının görüş ve önerileri ile bilimi, iklim adaletini ve toplumsal ortak faydayı önceleyen bir perspektife uygun olarak yeniden yazılmalıdır.”
KANUN TEKLİFİ AKŞAM SAATLERİNDE KOMİSYONDAN GEÇTİ
Sivil toplumun çağrısına karşın kanun teklifinin akşam saatlerinde komisyonda kabul edildiği öğrenildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bünyesinde kurulan İklim Değişikliği Başkanlığı’nın kanun teklifinde yer alan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kuracağı belirtildi. Buna göre ilgili yönetmelik çerçevesinde sera gazı emisyonlarına neden olan işletmelerin emisyon izni almaları zorunlu hale gelecek.
TARTIŞILAN KANUN TEKLİFİ HAKKINDA KİM NE SÖYLEDİ?
Ortak açıklamaya imza koyan kuruluşların temsilcileri ise İklim Kanunu Teklifi hakkında görüş ve beklentilerini şöyle özetliyor:
Süheyla Doğan (Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği):
‘DOĞAYI VE HALKI GÖZETEN BİR İKLİM KANUNU İSTİYORUZ’
“Kazdağları’nın yüzde 79’u metalik madencilik projeleri ile kaplanmış durumda. Bölgemizde; madencilik dışında 5 adet çalışan termik santral olmak üzere çok sayıda enerji projesi, Lapseki Savaştepe otoyolu, Çanakkale köprüsü gibi altyapı projeleri var. Bölgede endüstriyel tarım ve büyükbaş hayvancılık teşvik ediliyor ve ekoturizm adı altında aslında ikinci konut projeleri ile kırsal daha fazla betonlaştırılıyor. Tüm bu projelerin üst ölçekli ve bütüncül bir şekilde planlanmaması bölgemizdeki ekolojik yıkım tehdidini artırdığı gibi arazi kullanım değişikliği ile de iklim krizini besliyor. Dolayısıyla; enerji, madencilik, altyapı, tarım, turizm alanlarındaki mevcut yıkıcı politikalar değiştirilmeden, yalnızca karbon ticaretini önceleyen ve şirketlerin çıkarını koruyan bir iklim kanunu bizim kanunumuz olamaz. Bilim insanlarının görüşleri doğrultusunda, sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla, iklim adaletini önceleyen, şirketleri değil, doğayı ve yoksul halkı gözeten bir gerçek İklim Kanunu istiyoruz.”
Kazım Yılmaz (Muğla Çevre Platformu):
‘EMİSYON AZALTIMI DEĞİL, TİCARET SİSTEMİ KURMAYI AMAÇLIYOR’
“Muğla'da eşsiz bir doğal yapıya, biyolojik çeşitliliğe, su varlıklarına ve yaşamsal öneme sahip olan ormanlar, tarım alanları, zeytinlikler, sulak ve denizel alanlar etkisini her geçen gün daha yakıcı bir şekilde yaşamakta olduğumuz iklim krizi ile mücadelede hayati öneme sahip. Aynı zamanda önemli birer karbon yutak alanı olan bu alanlar; termik santraller, madencilik faaliyetleri, aşırı yapılaşma, turizm ve konut projeleri ve endüstriyel tarım nedeniyle ciddi tehdit altında. Bu ekonomik ve ekolojik kriz ortamında acil ihtiyacımız olan gerçek bir İklim Kanunu; doğa korumacı ve ekokırımı suç olarak kabul eden bir yaklaşımı benimseyerek iklim krizinin baş sorumlusu fosil yakıta dayalı enerji üretiminden adil bir çıkış içermelidir. Fakat meclise gelen iklim kanunu teklifi bunun çok uzağındadır; emisyon azaltımını değil, emisyon ticaret sistemi kurmayı amaçlayan, iklimi değil, şirketlerin çıkarını önceleyen bu teklif iklim kanunu değil, ticaret kanunudur.”
Mehmet Dalkanat (Elbistan-Afşin Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu):
‘KIRK YILDIR KÖMÜRÜN GÖLGESİNDE YAŞIYORUZ’
“Kahramanmaraş’ta 40 yıldır kömürün gölgesinde yaşıyoruz. Bölgemizde tarım ve hayvancılık bitme noktasına geldi. Her gün kirli hava solumaya devam ediyoruz, doktorlar bizi ciğerlerimizden tanıyor artık. Şu anda Afşin-Elbistan’da yıllardır kirlilik saçan A kömürlü termik santraline yeni üniteler yapılması planlanıyor. Bölge halkıyla birlikte bu projeye dava açtık. Daha önce de buraya kurulmak istenen Afşin C termik santrali için dava açmıştık ve bilirkişiler projede kamu yararı görmemişti. İklim krizinin baş nedenlerinden biri olan kömürü hayatımızdan çıkarmadıkça gerçek bir İklim Kanunu’ndan nasıl bahsedebiliriz? Bölgemiz ve tüm Türkiye için yeniden tasarlanmış, ekosistemi ve halk sağlığını koruyan, adında geçtiği gibi gerçekten de iklim krizinin ekolojik ve toplumsal yönlerini önemseyen adil bir Kanun istiyoruz.”
Süleyman Eryılmaz (Ekoloji Birliği):
‘ADI İKLİM OLAN BU KANUN SERMAYE GRUPLARINA YAZILMIŞTIR’
“Bugün Ekoloji Birliği'nin de içerisinde bulunduğu onlarca ekoloji örgütünün yaptığı ortak basın açıklamasında söylendiği gibi: Toprağı kazma sesleriyle, dereleri beton duvarlarla, ormanları rant projeleriyle boğmak isteyen büyük şirketlerin çıkarları için hazırlanmış bu kanun tasarısını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Kanunun adı İklim Kanunu olmasına rağmen bu kanun sermaye gruplarının yararına yazılmış bir kanundur. Gerçekte doğayı ve iklimi korumayı değil iklim krizini sermaye adına bir fırsata çevirmeyi hedeflemektedir. Ekoloji Birliği bileşenleri olarak katılımcılık ilkesiyle oluşturulmamış, bilimsel ve sosyolojik gerçeklere dayanarak kamu yararını ve ekolojik sistemi odağına almayan böyle bir kanunu asla kabul etmiyoruz/etmeyeceğiz. Birliğimiz, iklim krizini ortadan kaldırmaya yönelik somut hedefler içeren, toplumsal adaleti ve iklim adaletini önemseyen, kadın haklarını, işçi haklarını ve hayvan haklarını da içerecek gerçek bir İklim Kanununa yönelik çabasına ise devam edecektir.”
Kübra Ayçiçek (Çevre Mühendisi):
‘KİRLİLİK, ALINIP SATILABİLEN BİR META GİBİ GÖRÜLÜYOR’
“Meclise sunulan İklim Kanunu tasarısı Türkiye’nin ilk kez bir İklim Kanununa kavuşacak olmasından dolayı olumlu bir gelişme gibi görülse de tasarının içeriği Kanunun amacıyla uyumlu değil. İklim krizi bilindiği gibi, sadece ekosistemin devamlılığını tehdit etmiyor, aynı zamanda ekonomiyi, toplumsal yaşamı ve adalet mekanizmasını da etkiliyor. Bilim ve teknik bizlerde bu krizin gerçekliği hakkında şüphe bırakmazken, bu krizin çözümüne yönelik oluşturulan mekanizmalar ise konuyu tüm yönleriyle ele alan bir ciddiyetten oldukça uzak bir şekilde işletiliyor. Kanun tasarısından anlıyoruz ki bu teklif aslında sera gazı emisyonlarının ticaretini düzenliyor, kirlilik alınıp satılabilen bir meta gibi gibi düşünülüyor. Örneğin, bu emisyonların ana kaynağı olan kömürün yerini ne zaman, neye, nasıl bırakacağı taslakta belirsiz. Öte yandan, Türkiye’nin emisyonlarını artıracak kömür projeleri ise hâlâ tasarlanmaya devam ediliyor. Bugün, Aliağa’dan, Afşin-Elbistan’dan, Kazdağları’ndan, Muğla’dan ise ‘kömürle yaşayamıyoruz’ diyen halkın sesi yükseliyor. Baştan aşağı tüm sistemleriyle adil bir dönüşüm gerektiren bu süreç, yalnızca şirketlerin çıkarlarına odaklanırken, toplumsal faydanın, işçi ve kadın haklarının ve doğanın bütüncül olarak korunmasına yönelik politikalar barındırmıyor. Bilim ve tekniğin halkın ve tüm canlıların yararına kullanılması bir politikadır. Bu bakış açısından uzaklaşarak yapılan yasal düzenlemelerin hiçbirinin sivil toplum ve bilim insanları açısından bir tutarlılığı yoktur.”
İMZACI KURUMLAR
2017 Bodrum Yurttaş İnisiyatifi; 29 Ekim Kadınları Derneği Kuşadası Şubesi; Anadolu Müzik Kültürleri Derneği; Altınoluk Kadın Dayanışması; Antalya Gıda Topluluğu; Ata Tohum Takas Derneği; Ayvalık Kadın İnsiyatifi; Ayvalık Koruma Girişimi; Ayvalık Tabiat Derneği; Ayvalık Tabiat Platformu; Bakırtepe Çevre Platformu; Balıkesir Çevre Platformu; Bergama Çevre Platformu; Bodrum Çevre ve Ekoloji Platformu; Bodrum Kadın Dayanışma Derneği; Burak Özgüner Hayvan Hakları Çalışma Merkezi; Burhaniye Çevre Platformu; Büyük Menderes İnisiyatifi; Çanakkale Çevre ve Doğa Dernekleri Federasyonu; Çeşme Yarımada Çevre Derneği; Dalyan Turizm, Kültür ve Çevre Koruma Derneği; Datça Çevre ve Turizm Derneği; Datça Demokrasi Platformu; Deniz Yıldızı Kadın Dayanışma Derneği; Didim Çevre Platformu; Doğa Derneği; Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER); Doğanın Çocukları; Dünya Mirası Adalar; Edremit Çevre Sağlığı Doğayı Koruma Sosyal Yardımlaşma Derneği; Ege Çevre ve Kültür Derneği; Ege Çevre ve Kültür Platformu; Ekoloji Birliği; Ekoloji Birliği Kadın Meclisi; Ekoloji Politik; Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği; Elbistan-Afşin Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu; Emekli Meclisleri Sendikası Çanakkale Şubesi; Erciş Süphan Dağcılık, Doğa ve Ekoloji Derneği; Eskişehir Okulu Dayanışma ve Araştırma Derneği; Gaziantep Özgür Düşünce Derneği; Gökçeyazı Türkmen Dağı Çevre Koruma ve Dayanışma Derneği; Gökova Ekolojik Yaşam Derneği; Güney Marmara Dayanışması; Güzelbahçe Çevre ve Kültür Derneği; Güllük Körfezi Koruma Platformu; Gülpınar Sürdülebilir Yaşam Derneği; Hewsel Koruma Platformu; İklim Adaleti Koalisyonu; İkizdere Çevre Derneği; İklim Öncüleri; İzmir Yeşil Gelecek Derneği; Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği; Kazdağları Ekoloji Platformu; Kazdağları Kardeşliği; Kazdağlı Kadınlar; Kazma Bırak Kampanyası; Kent Politikaları Derneği; Kırşehir Maden Karşıtı Kadınlar; Kocaeli Sürdürülebilir Çevre ve Canlı Hayatı Koruma Derneği; Körfez Bağımsız Kadın Dayanışması; Körfez Gezgin Kadınlar; Köyceğiz Canları Yeryüzüne Adalet Derneği; Kuşadası Caferli Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği; Kuşadası Çevre Platformu; Kuşadası Kadın Platformu; Kuşadası Kent Dayanışması; Kuşadası Veli Der; Malatya Çevre Platformu; Marmara Ereğlisi Çevre Gönüllüleri; Mezopotamya Ekoloji Hareketi; Muğla Çevre Platformu; Muğla Su İnisiyatifi; Munzur Koruma Kurulu; ODTÜ BİZ; Öğrenci Veli Derneği; Sandras'ı Koruma Platformu; Sınır Tanımayan Çocuklar; Sinop Çevre Dostları Derneği; Sinop Nükleer Karşıtı Platform; Sol Feminist Hareket, Söke Çevre Platformu; Şanlıurfa Ekoloji İnisiyatifi; Tüketiciyi Koruma Derneği; Türkiye Tanıtım Araştırma Demokrasi ve Laik Oluşum Vakfı; Validebağ Savunması; Van Çevre ve Tarihi Eserleri Koruma Araştırma ve Geliştirme Derneği; Van Ekoloji Derneği; Yaşam Bellek Özgürlük Derneği; Yeni Foça Forum; Yeryüzü Ekoloji Kolektifi; Yeryüzü Derneği; Zilan Ekoloji Platformu.