Muğla’nın Milas ilçesi bölgedeki önemli zeytin üretim merkezlerinden biri. Türkiye’de üretilen her on tane zeytinden biri Milas’tan sofralara ulaşıyor. Muğla genelindeki zeytinciliğin yüzde seksenini karşılayan Milas’ta yaklaşık 53 bin hektarlık alanda zeytincilik yapılıyor ve yılda yaklaşık 100 bin ton zeytin üretiliyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda bölgedeki varlığı yaklaşık 8 bin yıl öncesine kadar uzanan zeytin ağaçları, Milas’ta günümüzde yaklaşık 7,8 milyon zeytin ağacı bulunuyor. Milas Kaymakamlığı’nın verilerine göre ilçede yılda 80 bin tonun üzerinde zeytinyağı üretiliyor.
SOFRALARIMIZDAKİ ZEYTİNİN ANAVATANI OLAN TOPRAKLAR
Antalya Körfez Gazetesi muhabiri Yusuf Yavuz'un haberine göre; Anavatanı Güneydoğu Anadolu Bölgesini de kapsayan Doğu Akdeniz ve Yukarı Mezopotamya bölgesi olan zeytin, tüm dünyada sadece belirli bölgelerde yetişiyor. Oleace familyasına ait Olea cinsinin bir türü olan ‘Olea europaea L.’, bugün sofralarımızda tükettiğimiz zeytin ve zeytinyağının kaynağını oluşturuyor. Ege’den Akdeniz adalarına binlerce yıllık zeytin ağaçlarının varlığı, kuraklığa ve zorlu iklim şartlarına dayanıklı bu türe ölmez ağacı denilmesine neden olan etkenlerden biri. Zeytin ağacı, kendini yenileyebilen özelliği ve sunduğu bereket ile binlerce yıldır Kudüs’ten Roma’ya, Kartaca’dan Endülüs’e, Antakya’dan Sicilya’ya, Girit’ten İzmir’e tüm Akdeniz coğrafyasında yaşam kültürünün önemli bir parçası olmuş.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE BİR AĞACI KORUMAK İÇİN ÇIKAIRLAN YASA
Türkiye’de zeytin ağacıyla ilgili 1939’da çıkarılan ve kısaca ‘Zeytin Kanunu’ olarak anılan ‘Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’, genç Cumhuriyet’in zeytin ağacına verdiği önemin göstergesi olmuştu. Ülke coğrafyasında doğal olarak yetişen zeytin ağaçlarının üretime kazandırılması ve yoksul halka gelir sağlanırken, aynı zamanda büyük yıkıma neden olan savaşlardan çıkmış ülkenin kalkınması için kendi öz kaynaklarına tutunma çabasıydı. Tek başına zeytin ağacı için çıkarılan bu kanun, doğal kaynak yönetimi açısından çarpıcı bir örnektir. Çanakkale’den İskenderun’a tüm Akdeniz ve Ege sahillerinde delice olarak anılan milyonlarca yabani zeytin aşılanarak bakımlı zeytin ormanlarına dönüştürüldü.
ÖNCE İKİNCİ KONUT, ARDINDAN OTELLER İÇİN YOK ETTİK
Ancak bu büyük çabalar zamanla toprağın arsa, ağacın odun olarak görülmeye başladığı 1980’li yıllardan itibaren tersine dönmeye başladı. Sahillerde önce yazlık kooperatif inşa etme hastalığı, ardından turizm tesislerinin yarattığı betonlaşmayla kıyılardaki zeytinlikler büyük ölçüde yok edildi. Bu süreçte Manisa, İzmir ve Aydın’ın turizmden etkilenmeyen iç kesimleri ile Hatay, Kilis, Gaziantep gibi illerdeki zeytin ağaçlarıyla üretim sürdü. Ölmez ağacı, var yılı, yok yılı demeden; kendisine yapılan bu kötü muamelelere aldırmadan bu toprağın insanına danelerini sunmaya devam etti.
ZEYİN KARASININ YERİNİ KÖMÜR KARASI ALDI
Muğla’daki kömür yatakları üzerindeki zeytinlikler, termik santraller uğruna kıyıma uğrarken, Yatağan’daki bazı köyler de zeytin ağaçlarıyla birlikte kömür yatakları üzerinden kazınarak göçe zorlandı. Yatağan’ın kadim yerleşimlerinden biri olan Eskihisar köyü ile Milas’ın Sek köyü halkının önemli kısmı kömür uğruna 1980’lerin ortalarında Gökçeada’ya göç ettirilirken, yeşil yapraklar arasında mücevherler gibi ışıldayan zeytin karasının yerini, bölge halkı için ömür törpüsü olan kömürün karası almaya başladı.
ZEYTİN AĞACI SAYISINI ARTIRDIK AMA YETERİNCE KORUYAMIYORUZ
Türkiye’de son yıllarda zeytinciliğe verilen desteklerle zeytin ağacı sayısında önemli artışlar da yaşandı. 2025 yılı itibari ile 200 milyonun üzerinde zeytin ağacına sahibiz. Ancak bu yeterli değil. Türkiye’nin zeytin üretiminden 2024 yılında 3,6 milyon ton meyve, 475 bin ton da zeytinyağı elde edildi. Kuraklık ve seller gibi olumsuz iklim koşullarına rağmen geçen yıl İspanya’nın zeytin üretimi ise 6,5 milyon tonun üzerindeydi.
ÇİN, ENVER HOCA’NIN HEDİYE ETTİĞİ FİDANLARI 60 MİLYONA ÇIKARDI
Dünyada belirli bölgelerde yetişiyor olsa da, son yıllarda dijital dünyanın da etkisiyle zeytinyağının popülerleşmesiyle birlikte oluşan tüketim alışkanlığı Çin, Avustralya ve ABD gibi Akdeniz’e uzak ülkelerde de zeytin ve zeytinyağı üretimini artırmaya başladı. Çin, Arnavutluk’un komünist lideri Enver Hoca’nın Mao’ya hediye ettiği zeytin fidanlarını çoğaltarak 1960’lardan sonra uygun iklim şartlarını taşıyan Güney Gansu’daki ılıman nehir vadilerinde zeytin üretimine başladı. Günümüzde Çin’deki zeytin ağacı sayısı 60 milyonu aşmış durumda. Bu, bir zeytin ülkesi olan Türkiye’nin neredeyse üçte biri kadar zeytin ağacı demek.
AVUSTRALYA’NIN YILLIK ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİ 20 BİN TONA ULAŞTI
Aynı şekilde Avustralya’da da zeytincilik hızla gelişiyor. Ülkeye 19. Yüzyılda Akdeniz ülkelerinden giden göçmenlerin götürdüğü zeytin fidanları, günümüzde 150 bin zeytin ağacına sahip dev zeytinliklerin oluşmasıyla sonuçlandı. Avustralya’da 1997’de 500 ton olan zeytinyağı üretimi, günümüzde 20 bin ton seviyesinde.
GENÇ CUMHURİYET, ‘BU AĞAÇTAN 3 KİLOMETRE UZAK DURUN’ DEMİŞTİ
İklim krizine bağlı kuraklık, seller ve yangınlarda yaşanan artış, tarımsal üretimde ayakları yere sağlam basan bir üretim modelini desteklemeyi gerektiriyor. Savaştan çıkan ve kendi öz kaynaklarına yönelen Cumhuriyet, 1939’da tek başına bir ağaç için özel yasa çıkartarak “bu ağaçtan 3 kilometre uzak durun” diyerek zeytin ağacını her türlü yıkıcı etkiden korumayı yasal garanti altına almıştı.
ZEYTİN YASASINI DELMEK İÇİN BİTMEYEN GİRİŞİMLER
Ancak bu kanunu delmek için son yıllarda 20’den fazla girişim, önerge, kanun teklifi oldu. Her defasında da kamuoyunun ve üreticilerin baskılarıyla 3 kilometre sınırını kaldırmaya, zeytinlikleri sanayi, madencilik, enerji yatırımlarına açma girişimleri geri püskürtülse de zeytinlik kıyımlarına kılıf bulmak konusunda epeyce yol da alındı.
KIYIKIŞLACIK İASOS’TAKİ MADEN LİMANI İÇİN ZEYTİN KANUNU DELİNDİ
Bu süreçte kerameti kendinden menkul ‘uzman’ akademisyenler ve ‘sorumsuz’ sorumluların attığı imzaların da etkisi var. Bu örneklerden biri de Muğla’nın zeytincilik üssü Milas’ta yaşandı. Kıyıkışlacık’ta yapılmak istenen yeni bir maden yükleme limanı için zeytinliklere verilecek zararın tolere edilebilir düzeyde olduğunu savunan raporlarla kıyımın önü açıldı.
ZEYTİN KANUNU, ‘ATIK VE TOZ BIRAKAN TESİS YAPILAMAZ’ DİYOR
Zeytin Kanunu’nun 20 maddesi, “Zeytinlik sahaları ve bu sahalara en az 3 km mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” hükmünü içeriyor. Bu, zeytinciliği ve zeytin ağaçlarını korumak için getirilmiş bir sınır. Türkiye’de zeytincilik hala yapılabiliyorsa, aslında varlığını bu maddeye borçlu. Eğer 3 kilometre sınırı olmasaydı, bugün Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde zeytinliklerin birçoğu da olmayacaktı.
ÇED RAPORU: ‘BAŞKA ÜLKELERDE 3 KİLOMETRE ŞARTI YOK!’
Kıyıkışlacık’ta, İasos antik kentinin koylarında yapılmak istenen maden yükleme limanı için hazırlanan raporda, Zeytin Kanunu’nun 3 kilometre sınırı eleştirilerek, “Dünyada zeytincilik yapılan ilk beş ülke; İspanya, İtalya, Yunanistan, Fas ve Türkiye’dir. Ülkemiz dışındaki diğer ülkelerin kanunlarında ise Zeytincilik Kanunundaki 3 km şartı bulunmamaktadır. Ayrıca zeytin ile ilgili hangi yoğunluktaki toz yayımının ne kadar verim ve kalite kaybına neden olduğuna dair uzun süreli, detaylı ve kapsamlı bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır” deniliyor.
KONUYLA İLİGLİ BİRÇOK BİLİMSEL YAYIN VAR
Bir başka deyişle zeytinlik alanda maden yükleme limanı yapabilmek için, “bu 3 kilometre sınırı işimizi zorlaştırıyor, başka ülkelerde böyle bir uygulama yok” denilerek zeytinlikleri koruyan bu zırhın delinmesi öneriliyor. Oysa açık taş ocağı işletmeleri ve toz oluşumunun zeytin ağaçlarına verdiği zararlara ilişkin çok sayıda bilimsel çalışma mevcut. Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı’nın bu konudaki yayınları bile tek başına bu etkiyi anlatmaya yeterli.
‘ZEYTİNLİKLERİN GELİŞİMİNE ENGEL LİMİTLER BELİRLENMEMİŞ’
Ancak liman projesinin sahibi olan firmanın hazırlattığı ÇED raporunda, Zeytin Kanunu’nun 3 kilometre sınırını getirirken kimyevi atıklar ve toz limitlerinin belirlenmediği eleştirisi getirilerek, “Ancak mevzuat çerçevesinde zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişimine engel olacak kimyevi atıklar ve limit konsantrasyonları ile toz ve duman limit konsantrasyonları belirlenmemiştir” görüşüne yer veriliyor.
GÜNDE 320 KAMYON, YILDA 3,5 MİLYON TON KAPASİTE
Kıyıkışlacık’ta yapılması planlanan ve ÇED onayı verilen ‘Ayıldız Maden Yükleme ve Tahliye Limanı’ projesi için bir süredir deniz tabanında kazı çalışması yürütülüyor. Yılda 3,5 milyon ton kapasiteye sahip olacağı belirtilen maden limanında, Muğla, Denizli ve Aydın bölgesinde çıkarılan ve dağa çok doğal taş hammaddelerinden oluşan ‘madenlerin’ deniz yoluyla nakledilmesi planlanıyor. Limana maden taşımak için günde 320 kamyonun zeytinliklerin arasından geçmesi planlanıyor. Şirketin hazırladığı ÇED raporunda, yolların ıslatılacağı belirtiliyor.
‘TARIM VE MADENCİLİK AYNI BÖLGEDE YAPILABİLİR’ SAVUNMASI
Liman yapılmak istenen bölgede zeytinliklerin bulunduğunun altı çizilen ÇED raporunda, bölgedeki diğer işletmeler ve madencilik faaliyetleri de örnek gösterilerek, “Özellikle Güllük Körfezi içerisindeki mevcut limanın bulunduğu bölgede birçok işletme faaliyet göstermektedir. Bunun yanı sıra Muğla İlindeki ekonomik olarak işletilebilir maden rezervleri bakımından zengindir. Bunların başında mermer, krom ve linyit gelmektedir. Muğla ili, hem mermer üretimi hem de mermer işletmeciliği bakımından ülkemizdeki önemli illerden biridir ve mermer üretim ve işletmeciliği il ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. İldeki diğer endüstriyel hammadde kaynakları ise başta feldispat, diyasporit ve kükürt olmak üzere, kireçtaşı, dolomit, manyezit, kum-çakıl, grafit ve çimento hammaddeleri olarak sayılabilir. Ülkemizin bilinen önemli bazı diyasporit yatakları Milas ve Yatağan ilçelerinde bulunmaktadır. Kireçtaşı yatakları ilde Yatağan ve Milas ilçelerinde yer almaktadır. Görüldüğü üzere tarım ve maden faaliyetleri aynı bölgede yıllardır devam etmektedir. Maden faaliyetlerinin ekonomik, sosyal ve çevresel yönetim modeli geliştirilerek sürdürülebilir madencilik yapılması ile bölge tüm faaliyetler bir arada yürütülebilir” ifadelerine yer veriliyor.
ZİRAAT MÜHENDİSİNDEN ‘TOLERE EDİLEBİLİR’ RAPORU
Maden yükleme limanı için Ziraat Mühendisi S.H.O tarafından hazırlanan ve projenin zeytinliklere vereceği zararın tolere edilebilir sınırlarda kalacağını savunan raporun sonuç bölümünde şu görüşlere yer veriliyor: “Tozdan kaynaklı zararın olması için, zararın boyutu, bitkilerin sürekli ve yoğun olarak toz partiküllerine maruz kalması, bitki kısımlarında toz birikiminin olması gerekmektedir. Dolayısıyla yük tahmil ve tahliye iskelesinin işletme aşamasında da aşağıda belirlen tedbirlerin alınması ve çevresel anlamda faaliyetin izlenmesi ile tarım ve sanayi faaliyetlerinin bir arada yürütülmesi mümkün olabilecektir. Söz konusu sahada faaliyet sırasında, yukarıda belirtilen tedbirlerin alınması ile tozumanın minimize edilmesi sağlanabileceği, olası etkileşimlerin de tolere edilebilecek sınırlarda kalacağı düşünülmektedir.”
BU YIKIM SÜRECİNİN SONU ÇİN’DEN ZEYTİNYAĞI İTHALATI OLACAK
Türkiye’de bugün halk en ucuz zeytinyağının litresini 300-350 TL’den tüketebiliyor. Zeytinyağının ortalama litre fiyatı 500 TL. Bir ton zeytinyağının ortalama 500 bin TL olduğu düşünülürse, Milas’taki yıllık 80 bin ton zeytinyağı üretiminden 40 milyar gelir elde ediliyor. Binlerce yıl ömrü olan zeytin ağacı ve zeytinciliğin yarattığı katma değeri, yalnızca 5-10 yıl sürecek doğal taş madenciliği ile kıyaslamak akıl tutulmasından başka bir şey değil. Güllük Körfezi’nde başka bir maden yükleme limanı bulunmasına rağmen, özel bir şirket tarafından yapılmak istenen yeni maden limanı projesinin maliyetinin ise 95 milyon TL olacağı belirtiliyor. Bölgedeki tek bir zeytin ağacının bile önemli olduğu böylesi bir dönemde Türkiye’de zeytin kanunu korumadan yana geliştirmek gerekirken, 3 kilometre sınırı gibi korumacı maddeleri yargılar duruma geldik. Bu yıkıcı politikalar yüzünden Çin’den ithal ettiğimiz tarım ve gıda ürünlerine yakın zamanda zeytinyağının da ekleneceğini söylemek hiç de abartılı olmaz.