Çiftçilik emeği bol, getirisi düşük, riskli bir iştir. Ancak, üretim olmadan yaşamak da mümkün değildir. (İnsanlar, yemek, içmek, giyinmek ve barınmak zorundadır) Dolayısıyla, her ne şart altında olunursa olunsun, bazı insanların bu düşük kazançlı işi yapması gerekir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerde çiftçilik yapan insan sayısı oldukça düşüktür. Ancak gelişmiş ülkeler, az sayıdaki üreticileri ile büyük başarılara imza atıp, dünyadaki tarım politikalarını belirlerler. Peki, gelişmiş ülkelerin başardığı ama bizim gibi gelişmemiş ülkelerin uygulamadığı (uygulayamadığı) politikalar nelerdir? *Gelişmiş ülkelerde (bu ülkeler aynı zamanda dünya tarımına öncülük eden ülkelerdir) devletler, üreticilerine sahip çıkarlar. Kısacası, gelişmiş ülkelerin hükümetleri bütçe üzerinden çiftçilerine, üretimleri oranında destek verirler. Örn, Hollanda’da geçtiğimiz yıl devlet GSMH’nın yüzde 8’i civarında bir parayı çiftçilere destek olarak vermiştir. (Türkiye’de ise kanunen yüzde 1 verilmesi gerekirken, verilen destekler GSMH’nın yüzde 0,5’ini ancak buluyor) *Doğrudan verilen bu desteklerin yanında bir de dolaylı destekler vardır. Örneğin, yine Hollanda’da tarımın temel girdilerinden biri olan mazotu (kırmızı renkli mazotu) devlet, sadece tarımsal üretimde kullanılması amacıyla, çok ucuz bir fiyata çiftçilere verir. (Bu da verginin sıfırlanması anlamına gelir) Ayrıca, global fiyat spekülasyonlardan çiftçilerin zarar görmemesi için, çeşitli devlet sübvansiyonları (İthalat, ihracat, kapama, açma, taban ve tavan fiyat uygulamaları, gerektiğinde ürünü piyasadan toplama gibi) uygulanır ve çiftçinin serbest piyasaya kurban edilmesi önlenir. Bu tür destekler sonucu, gelişmiş ülkelerin üreticileri de, daha kaliteli ve verimli üretim yaparlar. Örneğin, gelişmiş ülkelerde ortalama buğday üretimi 900-1000 kg/dekar(1000 metrekare) iken bizdeki rakam 250-300 kg/dekar(1000 metrekare) civarındadır. *Gelişmiş ülkelerdeki bir başka çarpıcı durum da; birim alandan fazla verim elde edilmesi nedeniyle piyasada ürünün ucuza satılmaması (değerinde alıcı bulması) durumudur. Ülke çapında faaliyet gösteren kooperatifler aracılığıyla üreticiler, ürünlerini değerinde satma şansı bulurlar. Böylece, hem üretici hem de ülke kazanır. *Gelişmiş ülkelerde tarım politikaları, ülkenin nüfus artışı, tarım alanlarının efektif kullanımı, uluslar arası rekolte değerleri vs. izlenerek en az 30-40 yıllık planlar çerçevesinde yapılır. Bu planlar da her yıl revize edilir. Bizde ise, bir iktidar süresinde bile (hükümete, bakanlara, müsteşarlara, müdürlere bağlı olarak) değişikliler yaşanabiliyor. Oysa, ana hatları ile tarım stratejik bir sektördür. O nedenle tarımda devlet politikaları gerekir ve bu bağlamda, Türkiye olarak bizim de, uzun vadeli tarım politikaları yapmamız şarttır. Örneğin, son yıllarda Hindistan tarımda hızla gelişiyor. Bu gelişimin nedenini incelediğimizde, 1967 yılında YEŞİL DEVRİM adıyla başlatılan tarım politikalarının etkili olduğunu görürüz. Plansızlık ülkemize neler kaybettiriyor? Aslında, plansız üretim nedeniyle ülke olarak birçok olumsuzluk yaşıyoruz. Örneğin, bir zamanlar Malatya’da kayısı bahçeleri kurulması için kıyamet koptu. Aradan geçen yıllarda kayısı üretimi arttı ancak, üretici kayısıları değerinde satamadığı için perişan oldu. Aynı durum 10 yıl önce narda da yaşandı. Her yer nar bahçesi oldu, üretim arttı, ancak şimdilerde üretici zarar üzerine zarar ediyor. Bu nedenle o yıllarda kurulan pek çok nar bahçesi sökülüyor. Şimdi, aynı hatanın cevizde yaşandığını düşünüyorum. Milyonlarca para harcanarak ceviz bahçeleri kuruluyor. Umarım, 10-15 yıl sonra bu ceviz bahçelerini de sökmeye (kereste yapmaya) başlamayız. Aslında, dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok..Gelişmiş ülkelerin yaptıklarını incelediğimizde, başarının anahtarı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yeter ki gerçekten, tarımda söz sahibi ülkelerden biri olmayı isteyelim..