TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası tarafından depremin 8. ayında Hatay'da basın açıklaması gerçekleştirildi. İMO Yönetim Kurulu Üyeleri, Danışma Kurulu Üyeleri ve inşaat mühendislerinin katıldığı açıklama yapıldı. Oda Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç tarafından yapılan açıklamada, depremlerin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen şehirde yaşam normale dönülemedi, bölgede barınma, beslenme, sağlık, hijyen, içme suyu, eğitim gibi en temel insani ihtiyaçların karşılanamadığı belirtildi.

HATAY'DA SORUNLAR DEVAM EDİYOR

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre; Hatay il genelinde her 4 binadan 1’inin, kent merkezinde ise her 2 binadan 1’inin kullanılamaz durumda olduğunu söyleyen Yüzgeç, açıklamasına şöyle devam etti:

Tarihimizin en büyük depremlerinden biri olan 6 Şubat depremleri geniş bir coğrafyayı etkileyerek 11 ilimizde yıkıcı sonuçlar yaratmıştır. Bu depremlerde yıkımın en ağır hissedildiği Hatay, 20 Şubat tarihinde bir depremle daha sarsılmıştır. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre; Hatay il genelinde her dört binadan biri, kent merkezinde ise her iki binadan biri kullanılamaz durumdadır. Depremin etkilediği 11 ildeki kullanılamaz durumda bulunan toplam yapının yüzde 30'u Hatay'dadır. Böylesine büyük bir yıkıma uğrayan Hatay için sorunlar, ne yazık ki geride kalmış değildir.Depremlerin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen şehirde yaşam normale dönememiş, depremin yıkıcı olduğu Antakya, Defne, Samandağ ve Kırıkhan ilçelerinde barınma, beslenme, sağlık, hijyen, içme suyu, eğitim gibi en temel insani ihtiyaçlara yönelik problemler varlığını sürdürmektedir. Konteyner kentlerin oluşturulmasıyla barınma sorunu kısmen düzeltilmiş gibi görünse de, yer seçimi yanlışlıkları iklim koşullarına göre ciddi sorunlar yaratmaktadır." 

KAÇAK YAPILAR ARTIYOR

Bölgede kontrolsüz kaçak yapıların yaygınlaştığını söyleyen Yüzgeç, 

"İmar sorunlarının çözülememiş olması ve kamu gücünün yetersizliği, kendi arazisi ve imkanları olanları, kendi başlarına işyeri ve konut ihtiyaçlarını karşılamaya yöneltmiş, ileride ciddi riskler barındıracak olan, mühendislik hizmeti almayan kontrolsüz ve kaçak yapılar kentte yaygınlaşmıştır. Özellikle Antakya ve Defne ilçelerinde tam donanımlı hastane bulunmamakta, doğumhane ve ameliyathaneler hizmet vermemektedir. Plansız yapılan Defne Devlet Hastanesinden başka hastane bulunmamakta, bu hastaneyi de her yoğun yağışta su basmaktadır. Binaları yıkılan kamu kurumlarının hasarsız kalan okullarda hizmetlerine devam etmesinden dolayı eğitim hizmetleri aksamaktadır. Depremin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen yıkılmayı bekleyen ağır hasarlı yapılar insan hayatını tehlikeye sokmaya devam ederken, kontrolsüz bir şekilde yürütülen enkaz kaldırma işlemleri çevreye ve insan sağlığına zararlar vermektedir. Enkaz toplama alanları ise içme suyu kaynaklarını kirletmesi bakımından ciddi riskler oluşturmaktadır." ifadelerine yer verdi.

DEPREMİN YIKICI ETKİLERİ GİDERİLMELİDİR

Deprem sonrası hayatın normale dönmesi zaman alsa bile başarılabileceğini söyleyen Yüzgeç, 

"İfade etmeye çalıştığımız bu gibi sorunlar, tek başına kamu görevlilerin özverili çalışmaları ile giderilemez. Siyasi iradenin ve siyasi karar vericilerin başta Hatay olmak üzere tüm deprem bölgesine daha çok kaynak ve imkan sağlamalıdır. Yasal ve hukuki düzenlemeleri bir an önce yapması, ekonomik krizin ve hayat pahalılığının etkilerini hiç olmazsa bu iller için gidermesi gerekmektedir.  Maddi kayıplarımız zaman içerisinde giderilebilir. Ancak 10 binlerce yurttaşımızın hayatının geri getirilmesinin, o boşluğun doldurulmasının imkanı yoktur. Siyasi iktidarlar bu kayıpları bir yandan ilahi takdiratla açıklarken diğer yandan suçlayacakları başka kesimler aramaktadır. Bu yaklaşımlar, yaşanan bunca acı karşında kendi sorumluluklarını gizleme çabasından başka bir anlam taşımaktadır. Çünkü daha yüksek kar ve daha fazla rant getirisi uğruna yarattıkları güvensiz yapılarda ve çarpık şehirlerde insanları yaşamaya mahkum ettiler. Yıkılan ve hasar gören on binlerce yapının sorumlulukları hem cezai hem de hukuki yönden meslektaşlarımızın omuzlarına yüklenmeye çalışılmaktadır. Sistemsel zafiyet ve sorunlar göz ardı edilip, siyasi ve idari kararlar yok sayılıp, sadece teknik elemanların kovuşturmaya tabi tutulmaları, adaleti sağlamaktan ziyade yeni adaletsizliklere yol açmaktadır."

Muhabir: BÜLENT ÖNER