Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Antalya Şubesi 11. Olağan Genel Kurulu, Antalya Tabip Odası’nda 7 Ekim Cumartesi günü gerçekleşti. Genel Kurula; Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Üyesi Prof. Dr. Nursel Şahin, Antalya Tabip Odası Başkanı Taha Karaman, KESK Antalya Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Nurettin Sönmez, BES Antalya Şube Başkanı Devrim Mol ve Sol Parti Antalya İl Başkanı Aysel Aydın katılarak genel kurulu selamladı. SES Antalya Şube Eş Başkanı Şükran İçöz, Genel Kurulun açılışında konuşmasına şöyle başladı:

Türkiye’nin içinde bulunduğu rejim krizi toplumun tüm kesimlerini etkilemiş durumda. Yoksullaşma açlığa mahkum edilen halk tabakaları, kamunun tasviyesi esnek ve kuralsız çalışmanın hayata geçirilmesi, dinselleşme yoluyla laikliğin yok edilmeye çalışılması ve uygulanan neoliberal ekonomik programlar boğucu bir ortam yarattı. Büyük bir ekonomik kriz dalgası altında ezilen emekçiler büyük oranda örgütsüz ve dağınık durumda. Bugün Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçilerinin her zamankinden çok örgütlenmeye ve bir arada olmaya ihtiyacı olduğu açıktır.”

 

TÜKENMİŞLİK SINIRINDA YAŞAM SÜRDÜRÜYORLAR

Sağlık çalışanlarının haklarının de her geçen gün giderek erozyona uğradığını dile getiren İçöz,

“Toplumsal muhalefetin ve sağlık emekçilerinin 30 yıllık mücadelesi ve direncine rağmen sağlık alanında kar amaçlı piyasacı, özelleştirmeci politikalara, sağlık hakkının tamamen yok edilmesine devam edilmektedir. 1970’li yıllarda başlayan ama en hızlı şekilde AKP hükümeti ile uygulanan, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları her geçen yıl giderek artan bir erozyonla gerilemiştir. Ekonomik ve özlük hakları aşınan hatta açlık ve yoksulluk sınırına dayanan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri artık tükenmişlik sınırında yaşamını sürdürmektedir. Performans sisteminin kaldırılması, yoksulluk sınırının üstünde ve emekliliğe yansıyacak şekilde temel ücret talebi sağlık emekçilerinin yükselen çığlığı olmuştur.” dedi.

 

EMEK REJİMİ DEĞİŞTİ

İçöz, Sağlık alanında çalışanlara mobbinglerin uygulandığını, bu tarz olaylarla sağlık çalışanlarının da iş yüklerinin arttığı belirtti:

“Esnek, kuralsız, güvencesiz çalışan, vahşice sömürülen, umutsuzluğa kapılan emekçilerin bilincinde rıza üretme yöntemi olarak kullanılan ulusal/milli değerler ve her türlü inanç biçimleri yüceltilerek sistemin ayakta kalması sağlanmakta, yetmediği koşullarda baskı ve zor kullanılmaktadır. Bu durum sağlık alanında, baskının, mobbingin, ayrımcılığın, keyfiliğin ve kayırmacılığın olabildiğince yaygın olmasına neden olmuştur. Fazla çalışma, uzun saatler kesintisiz çalışma, fazla nöbet tutma, angarya işler, çalışırken çok yoğun iş yükü olağan hale gelmiştir. Emek rejimi değişti, emek sömürüsü derinleşti, var olan haklar yok edildi. Emeğiyle geçinenlerin tümünde olduğu gibi sağlık emekçilerinin de sendikal mücadeleye katılma, üye olma gereksinimleri, beklentileri değişti. Yeni bir kültür oluştu. Hemen hemen toplumun büyük  çoğunluğunda Korku, kaygı kabuğuna çekilme   yaşanıyor ve en önemlisi de direnme eğilimi yerini; endişeye, çaresizliğe ve güvensizliğe bıraktı.”

 

GÜNLÜK YAŞAMIN PARÇASI: “SAĞLIKTA ŞİDDET

Yaptıkları işin çok tehlikeli olduğunu vurgulayan İçöz,

“Mevcut ekonomik kriz nedeniyle çarşıda, pazarda, mutfakta yangın sürerken açlık sınırı altında alınan ücretlerle emekçilerin hayatı ipotek altına alınmıştır. Etkinlik, verimlilik, kalite yönetimi gibi gösterişli kavramlar eşliğinde benimsetilen ticari işletme anlayışı; sağlık hizmetinin az sayıda çalışanla verilmesini, ekip anlayışının bozulmasını, hak kayıplarını ve mağduriyetleri getirdi. Kamu eliyle verilmesi gereken hizmetler özelleştirme ve piyasalaştırma yoluyla adım adım metaya dönüştürüldü. Yirmi bir yıldır uygulanan “Sağlık Reformu” sonrasında “Sağlıkta Şiddet” artık günlük yaşamımızın bir parçası oldu. Sağlık kurumlarının her bir alanı şiddet mekanına dönüştü. Her gün saldırıya uğruyor, darp ediliyor, yaralanıyor, öldürülüyoruz. İşyerlerimiz güvenli değil, çalışırken endişeliyiz. Sağlık emekçileri artık yeter demektedir. Sağlık emekçileri tükenmişlik yaşamakta, görevden ayrılmakta, kendisini ve mesleğini değersiz görmekte, yalnızlaştırılmakta ve ötekileştirilmekte, ne acıdır ki hayatlarına bile son verebilmektedirler. Aidiyeti, sendika üyeliği sorgulanmakta, üyesi olduğu sendika nedeni ile farklı uygulamalara tabi tutulmaktadır. Yaptığımız iş çok ağır ve tehlikelidir. Sağlık iş kolunun ağır ve tehlikeli iş kolu olarak kabul edilmesi elzemdir.” İfadelerini kullandı.

 

KURUMLAR TARİKAT VE CEMAATLERE TERK EDİLDİ

İçöz, koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen bir hizmet anlayışı olmadığını söyleyerek,

“İşletmeye dönüştürülen üniversite tıp fakültesi hastaneleri mali, idari ve bilimsel özerkliğini, bilimsel kadrolarını giderek kaybetmiş, borç batağına sürüklenmiştir. Eğitim, öğretim ve araştırma özelliklerini yitirmiş siyasal kadrolaşma ile bilimsel çalışma yapılamayan niteliksiz kurumlar haline getirilmiştir. Siyasal İslamcı gerici anlayışın, kurumları yeniden inşa ettiğini, aile ve kutsal değerler üzerinden ürettiği söylemlerle, laiklik, kadın emeğine ve bedenine yönelik saldırıları yerleştirdiğini görüyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan saldırılar sürüyor, Aile planlaması hizmetleri ücretsiz olarak sunulmuyor, istenmeyen gebelikler hastanelerde sonlandırılamıyor. Hastaların manevi destekle daha çabuk iyileştiğini iddia ederek Manevi destek birimlerini kurarak hastanelere, sevgi evleri ile de Sosyal hizmetlerde istihdam kapısı yaratarak, kurumlar tarikat ve cemaatlere terkedilmiştir. Geleneksel, doğal, tamamlayıcı ya da alternatif tıp olarak sunulan uygulamalar için Getat poliklinikleri açıldı, aşılama konusunda fetvalarla aşı karşıtlığı yaratıldı. Bunun en vahim sonuçları salgın sırasında yaşandı. COVİD-19 salgını sağlığı ticarileştiren piyasa odaklı sağlık sisteminin iflasını gösterirken, kamusal temelli insan odaklı, koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen bir anlayışın egemen olması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.” diye konuştu.

 

KARDEŞLİĞİN OLDUĞU BİR DÜNYA

İçöz, konuşmalarına son olarak şunları da ekleyerek son verdi:

“Bu zor süreçte sağlık emekçileri fedakarca toplum sağlığı için çalışmışlar, toplumda en fazla hastalanan ve hayatını kaybeden kesim olmuştur. Kendi sağlığını riske atarak çalışan sağlık emekçileri için COVİD-19 meslek hastalığı sayılmadı ve hayatını kaybedenlerde illiyet bağı arandı. Emek rejimindeki değişim karşısında yeni bir örgütlenme tarzı ya da mücadele açısından birleşik bir yapının inşası,  ortak örgütlenme ve mücadele anlayışı işyerlerinden başlayarak anlam kazanacaktır. Dünyanın ve ülkemizin içinden geçtiği bu dönemeçte, insanlığın yok oluşa sürüklenmesine karşı özgürlüğün, barışın, kardeşliğin hakim olduğu bir dünya ve ülke istiyoruz doğanın, canlıların dahi metalaştırılması, doğal kaynaklarımızın zenginleşme kaynağı olarak görülmesi kapitalistlerin sınırsız kar arzusu dünyayı büyük bir yıkıma sürüklüyor. Haklarımız için mücadeleyi sürdürüyoruz ve tüm sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini Kamusal hizmetlerin hak olduğu temelinde herkese eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli sağlık ve sosyal hizmet politikaları oluşturmak üzere sendikamızda birlikte olmaya davet ediyoruz. Hak ettiğimiz bir yaşam ve sağlıklı ortam dileğiyle genel kurulumuza hoş geldiniz diyor saygıyla selamlıyorum”

Şükran İçöz’ün konuşmasının ardından çalışma ve denetleme kurulu raporları okunarak aklandı. Merkez Genel Kurula iletilecek önergelerin görüşülmesinin ardından seçimlere geçildi. Seçimler tek listeyle oluşturuldu. Mazbatanın alınmasından sonra yapılacak Yönetim Kurulu toplantısında Mevcut Eş Başkanlar Kaan Taşer ve Şükran İçöz’ün yeniden eş başkan seçilmeleri bekleniyor.

Muhabir: BÜLENT ÖNER