Antalya Tabip Odası tarafından düzenlenen basın toplantısında 19 Kasım 2015’de görevi başındayken, birlikte çalıştığı bir kadını erkek şiddetinden korumaya çalışırken öldürülen Dr. Aynur Dağdemir anıldı. Dr Hafize Öztürk Türkmen, Dr Cumhur İzgi, Dr. Aydan İzgi, Dr. Elif Peştereli, Dr. İbrahim Çelik, Dr. Çiler Akın Akdeniz ve Dr.Yücel Yapıcı’nın katılımıyla gerçekleşen toplantıda, Antalya Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu adına söz alan Dr. Çiler Akın Akdeniz, “Kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyor, 6284 sayılı kanunun etkin uygulanmasını istiyoruz” dedi.
25 KASIM ONA ADANDI
Toplantısında Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu’nu temsilen konuşan Dr. Çiler Akın Akdeniz,
“Sekiz sene önce 19 Kasım’da meslektaşımız, kız kardeşimiz Dr. Aynur Dağdemir eşi tarafından şiddete uğrayan sekreterini korumaya çalışırken; Mirabal kardeşler ise 25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele verirken katledildi. Bu nedenle kolumuz 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü Dr. Aynur Dağdemir’e adamıştır. İki gün de kadına yönelik şiddete karşı mücadelemizin sembolleşen günleridir. Acımız ve öfkemiz hâlâ taze, mücadelemiz ise sonsuz. Onların hikâyesi mücadeleleri ve cesaretleri bizlere umut ve ilham kaynağı olmaya devam ediyor” diye konuştu.
BARIŞ TALEBİNDEN VAZGEÇMİYORUZ
“Kadına karşı şiddet, kadın hakkı ihlalleri farklılıklar gösterse de dünyanın tüm bölgelerinde sınır ve sınıf ayrımı olmaksızın devam ediyor. Dünyanın birçok ülkesinde çok zor ve uzun mücadeleler sonucu elde edinilmiş kazanımlar elimizden alınmaya çalışılıyor. Polonya’da kürtaj yasağının çıkışı, ülkemizde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alınışı kazanımlara saldırıların örneklerinden” diyen Çiler Akın Akdeniz,
“Patriyarkal kapitalizmin yarattığı krizlerin ortaya çıkardığı savaş, afet, pandemi, kıtlık, deprem ve diğer krizlerin faturaları dünyanın her coğrafyasında farklı biçimlerde en acımasız haliyle yaşanmaya devam ederken; ilk önce kadınları ve çocukları hedef alıp, en ağır bedelleri onlara ödetirken, ilk onların yaşam hakkını elinden alıyor. Ülkemizde yaşanan deprem felaketi, öncesinde pandemi, Suriye ve Ukrayna- Rusya savaşları, İsrail’in Filistin işgali kadınların ve çocukların yaşamlarının elinden alındığı, göç etmek zorunda bırakıldığı, patriyarkanın güçlendiği krizler oldu. Savaş sırasında en başta kadına yönelik suçların arttığını, kadın bedeni üzerinden savaş politikası sürdürüldüğünü biliyoruz. Bu nedenle barış talebimizden vazgeçmiyoruz” ifadelerini kullandı.
CEZASIZLIK, HAYATI KUŞATMAYA DEVAM EDİYOR
Pandemi döneminde kadınlara yönelik ev içi şiddetinin arttığını ayrıca kadınların ekonomik krizde en kırılgan kesim olduğunu söyleyen Akdeniz,
“Pandemiyle kadınların ev içi bakım yükü, ayrıca kadınlara yönelik ev içi şiddet arttı, deprem sonrası ise aynı sorunları bir de evsiz kalarak barınma sorununun eklenmesi ile katlanarak yaşadılar. Cinsel şiddete uğrama oranları, hastalıklar ve depresyonlar tırmandı. Pandemide ekonomik kriz işten çıkarılmaları arttırdı ve çalışma hayatından ilk önce gözden çıkarılanlar ev bakım yükü veya işveren tercihi nedeniyle kadınlar oldu, eşitsizlikler derinleşti. Deprem felaketi sonrası yine bakım yükü en çok kadınların üzerine kaldı, yıkılmış şehirlerdeki temel insan ihtiyaçlarının hala giderilmemesinden kaynaklı sorunlarla hâlâ en çok kadınlar boğuşuyor” dedi.
SAĞLIKTA ŞİDDET SON BULSUN
Sağlıkta şiddeti son bulduracağı politikaların üretilmesini talep eden Akdeniz, sözlerini şöyle bitirdi:
“Sağlıkta dönüşümün yarattığı krizin faturasını öderken de pek çok kadın meslektaşımızı görev başındayken yitirmeye devam ediyoruz. Son bir yılda erkek şiddeti nedeniyle kaybettiğimiz sağlık çalışanı kadınlar; Ömür, Melek, Emine ve Ayfer… Kadınlar güpegündüz kamu kurumlarında, yaşatmak için gittikleri işyerlerinde katlediliyor. Sağlığın ve yaşamın korunması için hizmet üretilen ve güvenli olması gereken sağlık kurumları, günümüzde eli silahlı erkek faillerin kolayca girip çıktığı, özellikle kadın sağlık çalışanlarına yönelik tacizden cinayete her tür şiddet eylemini gerçekleştirebildiği ortamlara dönüşmüştür. Kadını ve kazanılmış haklarını yok sayan, sahiplenilmesi gereken bir mal gibi gören, kadın düşmanı erkek egemen politikalar, alınmayan koruyucu önlemler, işletilmeyen düzenleyici mekanizmalar ve cezasızlık politikaları hayatımızın her alanını kuşatmaya devam ediyor. Güvenli çalışma alanları ve sağlıkta şiddete karşı göstermelik adımlar dışında önlemler alınmıyor. Sağlıkta şiddetin son bulacağı politikalar üretilsin ve uygulansın istiyoruz.”
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ
Ülkede her gün ortalama üç kadının kocası, birlikte yaşadığı erkek veya aile bireylerinden başka bir erkek tarafından baskı, işkence ve zulme boyun eğmemeye karar verdiği için katledildiğini; toplumda, her alanda yükselen iktidar politikaları ile tırmandırılan şiddet sarmalının günlük hayatta temel dil haline geldiğini belirten Çiler Akın Akdeniz,
“Bu şiddet ortamı hem özel alanda hem de kamuda kadınlara yönelik şiddeti körüklemeye devam ediyor. Patriyarka, kapitalist, faşist, muhafazakar yönetimler ile devamlılığını kadınları tahakküm altında tutarak sağlayacağına inandığı sürece kadın hareketi güçlenerek, kendini sürekli yenileyerek yükselerek en güçlü cevabı verecektir. Cinsiyet eşitliğinin inşa edilmediği, erkek şiddetinin çözülmediği bir dünyada eşitlikten, özgürlükten bahsedilemez. Mahsa Amini’den, Dr. Aynur Dağdemir’den aldığımız cesaretle kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyor, 6284 sayılı kanunun etkin uygulanmasını istiyoruz.” ifadelerine yer verdi.