Osmanlı Devleti 600 yıl boyunca ayakta kalmış, 3 kıtaya yayılmış ve en iyi döneminde tam 5.2 milyon kilometrekara toprağa hükmetmiş devasa bir imparatorluktu. 600 yıllık ömrü boyunca birçok farklı dine ve kültüre sahip olan insana ev sahipliği yapan bu imparatorlukta adalet çok önemliydi. Adaletin sağlanmasında ise rol oynayan mesleklerden biri ise cellatlardı. Halk arasında asla sevilmeyen ve beddualar ile anılan cellatların, mezar taşlarına bile adları yazılmazdı. Halk tarafından o kadar sevilmiyorlardı ki evlenmelerine bile izin verilmiyordu. Böylesine karanlık bir meslek grubunun karanlık hikayesini sizler için araştırdık…
CELLATLAR KİMDİR?
Cellatlar Osmanlı’da idam cezasına çarptırılan suçluların infazını gerçekleştiren padişaha bağlı devlet memurlarıydı. Eşkıyalık yapan, dinden dönen, devlete isyan eden, adam öldüren ve zina yapan insanların idam edilmesi için cellatlar görevlendirilirdi. Bu yüzden cellatlar halk içinde sevilmez ve beddua ile anılırlardı. Biylesine karanlık işleri, yaptıkları için Osmanlı’nın lanetli meslek grubuydu cellatlar.
CELLATLAR NASIL SEÇİLİRDİ?
Cellatlar, genellikle Hırvat ve Çingeneler arasından seçilirdi. Cellatlar seçilirken en dikkat edilen şey ise sağır ve dilsiz olmasıydı. Çünkü padişahlar, cellatların idam ettikleri kişilerin son çığlıklarını duymamasını ve öldürülen kişilerin o son anlarını görmesini istemiyordu. Öldürdükleri kişileri göremiyor oluşları sayesinde padişahın emrine de karşı gelemezlerdi. Bu sayede cellatlar, hiçbir ölüm emrini sorgulamaz ve direkt yerine getirirdi. Ayrıca cellatların konuşmaması için göreve başlamadan önce dilleri kesilirdi. Bu bizzat padişahın emriydi.
CELLATLAR SUÇLULARI NASIL İNFAZ EDERDİ?
Cellatlar suçluları infaz etmek için çeşitli yönetmenler kullanırdı. Bunların arasında en yaygını olanı kafa kesme olsa da asma, boğma ve yakma gibi yöntemlerde kullanılırdı. Cellatlar idam işlemini bir meslek olarak yaparlardı ve idam ettikleri adam başına para alırlardı. Bu sayede geçimlerini sağlayan cellatlar. toplumda her zaman en alt statüye sahip olmuşlardır. İdam edilecek kişi İstanbul’da değilse cellatlar, idam edilecek şehre gider ve idamı gerçekleştirdikten sonra ölen kişinin başını bozulmaması için bal dolu bir torbaya kordu. Başkente getirilen kelle, bir tepsi üzerine konur ve padişaha bu şekilde sunulurdu.
CELLATLARIN MEZAR TAŞINDA ADLARI YAZILMAZDI
Cellatların gömüldüğü yerler özel alanlardı. Halk mezarıklarına gömülemeyen cellatlar, İstanbul’da Eyüp Karyağdı Mezarlığı’nın arkasında bulunan alana gömülürdü. Bu alan, günümüzde çayırlık bir görünüme sahip olsa da eskiden cellatların mezarılık alanıydı. Cellatların adı mezar taşlarına asla yazılmazdı ve boyutları yaklaşık 1.70-1.90 metre arasındaydı. Cellatlar, para karşılığında insan canına kıydıkları için diğer mezarlıklara alınmaz, yalnızca Cellat Mezarlığı’na gömülürlerdi. Cellatların mezar taşlarına adlarının yazılmamasının nedeni; cellatların mezarlarına saldırı olmasını önlemekti.
CELLAT ÇEŞMESİ
İdamlar genelde Topkapı Sarayı’nda bulunan Cellat Çeşmesi’nin önüne gerçekleşirdi. Cellat Çeşmesi, adını idam sonrası kanlı kılıç veya baltalarını yıkadığı çeşmeden alırdı. İnfaz edilen kişinin kellesi ise ibret alınması için çeşmenin önündeki seng-i ibret taşına konulur ve sergilenirdi. Cellatlar arasınd rütbe esastı. Devlet adamlarının idamı söz konusu olduğunda bu işi sıradan bir cellat yapmaz, cellatların en büyüğü olan cellatbaşı gerçekleştirirdi.
HANEDAN MENSUPLARININ İDAMI
Osmanlı’da hanedan mensupları kutsal görüldüğü için öldürelecek hendan üyelerinin kanı asla dökülmezdi. Bu yüzden idam edilecek hanedan mensupları boğularak öldürüldü. En bilindik örneklerinden biri ise Şehzade Mustafa’ydı. Kanuni Sultan Süleyman'In oğlu olan Şehzade Mustafa, padişahın emri ile boğularak öldürülmüştür. İşte idamı gerçekleştiren cellatların dili bu yüzden eksiliyordu. Amaç cellatın idam ettiği kişi hakkında konuşmasını önlemek ve kör olmalarının nedeni de cellatların öldürelecek kişiyi seçmelerine izin vermemekti.