İktidarıyla, muhalefetiyle siyasilerin ezberinde olan rutin siyaset biçimi, olağanüstü durumlar dışında kimlik ve inanç üzerinden ayrıştırılan toplumu yönlendirmek üzere kurulu. Kutuplaştırma siyaseti bu topraklarda hep oldu. Geçmişte seksenlerden önce sağ-sol, doksanlardan itibaren laik-şeriat karşıtlığı üzerinden yaratılan hizipler siyasilerin işini kolaylaştırdığı gibi, Türkiye’nin de içinde olduğu bölgeyi kontrol etmeyi amaçlayan dışarıdaki güç odaklarının da amacıydı. 

İSTANBUL’U ATEŞE VEREN NİKA İSYANI

Bizans’ın da hipodromdaki araba yarışları üzerinden kutuplaştırdığı hizipler vardı. Maviler ve yeşiller gibi adlarla kutuplaşan taraftarların çatışmasıyla MS 6. yüzyılda (532 yılı) bugünkü Sultanahmet Meydanı’nın bulunduğu bölgede başlayan Nika isyanında İstanbul (Konstantinopolis) yakılıp yıkıldı, on binlerce insan can verdi. Ayasofya, bu kanlı isyanda can verenlerin kanı, canı, kemikleri üzerinde yükseldi!

Ayasofya Ve Hipodrum

HİZİPLEŞEN TOPLUMU İKTİDAR SAVAŞLARI İÇİN KULLANMANIN TARİHİ

Antalya Körfez Gazetesi muhabiri Yusuf Yavuz'un haberine göre; bu hiziplerin arkasında siyaseti yönlendirmesi amaçlayan aristokratlar vardı. Mavileri destekleyen İmparator I. Justinianus’un bürokrasideki yolsuzluklara karşı giriştiği mücadelede zarar görenler Yeşillerin arkasında konuşlandı. Ocak 532’de yapılan büyük araba yarışlarında patlayan Nika (zafer) isyanı, birikmiş öfkenin kitlesel patlamasına dönüştü. 

1500 YILDIR DEĞİŞMEYEN YAZGI: YOKSULLUK DA, BUNALIM DA AYNI

Bugünkü Sultanahmet Meydanı’nın olduğu bölgedeki Hipodrom’dan taşan isyan ateşi, yaklaşık 1500 yıl sonra, şu saatlerde yine öfkeli kalabalıkların eylemine sahne olan Saraçhane bölgesini de kapsayacak şekilde tüm kente yayılmıştı. MS 4. yüzyılda yaptırılan Valens (Bozdoğan) Su Kemerleri de Nika isyanına tanıklık eden tarihi mekânlardan biriydi. Kenti yakıp yıkan öfkeli kitleler, doğu sınırına askeri yığınak yapan ve kamu harcamalarını kısan İmparatorun izlediği politikalar yüzünden yoksullaşmıştı. Küçük kentlerde yaşayanlara oranla daha dezavantajlı hale gelen halk, tarihçilere göre dini ve siyasi dönüşümler ve bitmeyen tartışmalar yüzünden iyice bunalmış ve patlamaya hazır hale gelmişti. İstanbul’da bundan yaklaşık 1500 yıl önce yaşananlar sanki günümüzü özetler gibi… 

Nika Isyanının Bastırılmasıyla Ilgili Bir Betimleme

SULTANAHMET MEYDANI’NDA YAKILAN ÖZGÜRLÜK ATEŞİ

Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul iktidara karşı birçok isyan ve ayaklanmaya sahne oldu. İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgal edilmesinin hemen ardından ilki 23 Mayıs 1919’da başlayan Sultanahmet mitingleri de kentin hafızasına sinmiş önemli tarihsel dönemeçlerden biridir. Sultanahmet mitingleri, ulusal kurtuluş savaşına giden yolun ilk kıvılcımlarını ateşlerken, Anadolu’nun birçok kentinde de reddi ilhak mitinglerine ilham verecektir. 

HALKIN İSYAN ATEŞİ TUTUŞMAK İÇİN BİR KIVILCIMA BAKAR

Bu topraklarda yaşayan ve binlerce yıldır ezilen, sömürülen, vergiye boğulan, nefesi kesilen, bunaltılan ve umutları törpülenen halkın sabır taşı çatlayınca meydanlara çıkması bir kıvılcıma bakar. Bunun onlarca, yüzlerce örneği vardır tarihte. 

1919'Da Yapılan Sultanahmet Mitingleri Ulusal Kurtuluş Mücadelesini Ateşledi

SIKIŞMIŞLIĞIN YARATTIĞI KİTLESEL ÖFKEYE KÖRLEŞMEK

Gezi’de sokağa çıkıp tepkisini yansıtan kitlelerin psikolojisi de genel olarak buydu: Yaşam biçimlerine, tercihlerine müdahale edilen, tepeden bakılan, ötekileştirilen ve yaşam alanlarına abartılı şekilde yapılan saldırılara karşı biriken öfkenin patlamasıydı. Bu birikmiş öfkeyi ve sıkışmışlığı göremeyen, görse de inatla ateşe körükle giden otoritenin tek bir kelimeyle, tek bir adımla önleyebileceği olaylar aylarca ülkeyi gerilim altında tuttu ve sonuçta toplumsal tepki alanlarının neresinden bir sızıntı varsa oraları tamamen kapatan bir süreç yaşandı.

UZATILAN OHAL’LER, HKK’LER VE TEK ADAM REJİMİNE GİDEN YOL

15 Temmuz kalkışmasından sonra ardı ardına gelen OHAL uygulamaları ve KHK’larla sindirilen toplum, bu iklimde yaratılan ‘Başkanlık Sistemi’ ile 2018’de tek adam rejimine geçen ülkede iyice sindirildi. 

31 MART 2024 YEREL SEÇİMLERİNDE SANDIKTA KESİLEN FATURA

Başkanlık sistemine geçişin ardından alınan seçim yenilgilerinin darmadağın ettiği muhalefet partileri ilk kez geçtiğimiz 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerde, yıllarca sindirilen toplumun verdiği kredi ile birçok belediyeyi kazandı. Ana muhalefet partisi CHP, büyük kentler dışında Anadolu’daki birçok belediyeyi kazanarak büyük bir umut yarattı. Altılı masa hüsranı ve 14 Mayıs 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı hayal kırıklığı ve umutsuzluk halkı muhalefete yönlendirmiş ve özellikle emekliler, atanamayan öğretmenler ile sayıları on milyonları aşan dezavantajlı kitleler, iktidara olan kızgınlığının faturasını sandıkta kesmişti. 

Oy Pusulası Seçim

CHP VE ÖZGÜR ÖZEL HALKIN SANDIKTA VERDİĞİ KREDİYİ HARCADI

Ancak CHP’nin başına geçen Özgür Özel ve ekibinin yılmış ve yorulmuş kitlelerin verdiği krediyle elde edilen bu büyük seçim başarısını istikrarlı bir politika ile toplumu parlamenter sisteme götürecek siyaseti adım adım örgütlemek yerine bu krediyi hovardaca kullanmayı tercih etmesi hayal kırıklığı yarattı. 

MUHALEFETİ YENİDEN ÖRGÜTLEYEBİLECEK BÜYÜK FIRSAT KAÇIRILDI

Padişahların, sultanların bile kullanamadığı yetkileri kullanarak ekonomiden sağlığa, eğitimden adalete birçok alanda toplumu yıpratan tek adam rejimine karşı toplumsal muhalefeti örgütleyebilecek bu büyük fırsat, Özgür Özel ve ekibinin süreci doğru yönetememesi yüzünden kaçırılmış oldu. Bugün iktidarın kurduğu siyasi baskının tek sorumlusu, yalnızca Erdoğan değil, büyük bir siyasi üstünlük yakalamışken bunu hovardaca harcayan Özgür Özel’in de sorumluluğu vardır. Nitekim diploma iptalinin olduğu gece sokaklarda, parti binasının önünde, Saraçhane’de Özgür Özel’den bir ses, bir adım bekleyen gençlerin isyan dolu çıkışları bunu ortaya koymuştur. Gençlerin isyan dolu sesleri, Özel’in yeniden hizalanmasında önemli bir etken olmuştur. 

Özgür Özel Chp Genel Başkanı (2)

SARAÇHANE’DE 1 MAYIS 2024’TE YAŞANAN HAYAL KIRIKLIĞI

1 Mayıs 2024’te halkı “Taksim’e yürüyeceğiz” diyerek Saraçhane’de toplayan Özgür Özel, bir saat sonra alanı terk ederek toplanan insanları öylece bırakıp gitmişti. Tek başına bu davranış bile umut törpüsü olmaya yetti.  Yerel seçim sonrası bir süre sessizliğe gömülen Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeniden oyun kurucu haline geldi ve muhalefeti yeniden biçimlendirmeye başladı. Sonuçta içinden geçtiğimiz süreç, göz göre göre geldi…

YEREL YÖNETİMLERDE ELEŞTİRİLEN OTORİTEYE DÖNÜŞMEK

Yerel seçimlerin ardından CHP’li belediyelerde parti mensuplarını bile rahatsız eden tutumlar yaşanmaya başlandı. Yerel yönetimlerin merkezi siyaseti finanse eder hale geldiği bir süreçte bazı belediye başkanları birer barona dönüşmeye başladı. Muhalefetin ve halkın iktidarın en tepesindeki kişilerde eleştirdiği ne varsa birer birer muhalefetin belediye başkanlarında görülmeye başlandı. 

BELEDİYECİLİK KAVRAMI, ‘BAŞKANCILIK’ SÜRECİNE EVRİLDİ

31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen istisnaları bir kenara koyarsak, “belediyecilik” kavramının yerini, “başkancılık” almaya başladı. Bir kamu hizmeti olan belediyecilikte liyakatin askıya alınması, nepotizm örneği atama ve görevlendirmeler, kurumsallık yerine ‘talimat’ ve ‘ben’ anlayışının öne çıktığı bir yönetim anlayışının yerleşmeye başlaması, seçmen başta olmak üzere kent halkında hayal kırıklığı yaratmaya başladı. İşine gelen konuda sınırsız harcamalar yaparken, işine gelmeyen konularda ise ‘tasarruf tedbirleri’ gerekçesine sığınan bu yönetim anlayışı yerel yönetimleri hızla tek adam rejiminin yönettiği küçük birer dukalık, belediye başkanlarını da en çok eleştirdikleri Recep Tayyip Erdoğan’ın birer kopyasına dönüştürmeye başladı. 

BEŞLİ ÇETEYE KARŞI ÇIKANLAR AYNI ŞİRKETLERE İHALE VERDİ

İktidarın en çok eleştirilen yönlerinden biri olan beşli çete ve ihalelerle ilgili topluma bir nefes aldırması gereken CHP’li belediyeler, Antalya ve İstanbul örneğinden bildiğimiz metro ihalelerini beşli çete mensuplarına vererek bu konuda iktidardan bir tercih farkı olmadığını ortaya koydu. 

SAVAŞTIĞI DÜŞMANIN YERİNE GEÇME DÖNEMİ

İktidarın onca yolsuzluk ve usulsüzlük içinde yüzdüğü bir dönemde CHP’nin son yerel seçimde aldığı toplumsal kredi üzerinden iktidara karşı ahlaki üstünlüğünü ortaya koyarak tüm toplumsal muhalefeti örgütleyebileceği bir zemin ortaya çıkmışken, bu zemin göz göre göre yok edilmeye başlandı. Nepotizm eleştirileri olduğunda, “ama onlar da yaptı”, ihmalden kaynaklı bir kaza ya da başka bir olay meydana geldiğinde, “ama şu olayda neden bir şey yapılmadı” gibi gerekçelere sığınılarak eleştirel akıl felç edilmeye çalışıldı. Yerel yönetimlerde yanlışlarla bir tür savaşılan düşmanın yerine geçilmeye başlanıyordu. 

Chp Binası

İTİDALİ YİTİRMEYE BAŞLAYAN TOPLUMU AYRIŞMA VİRÜSÜ SARDI

İktidarın en çok eleştirilen bir başka yönü olan yandaş basına karşı kendi medyasını ve trollerini yaratma çabası içine girilen bu yeni dönemde toplumsal ayrışma ve kutuplaşma da giderek arttı. Artık ya çok sıcak, ya çok soğuk bireylere dönüşen toplumda, ılık kalmanın olanağı ortadan kalkmaya başladı. İtidali, sağduyuyu yitirdik. Bu taraftarlık ve ayrışma virüsü ailelerin, eşlerin, kardeşlerin arasına bile girmeye başladı.

GÖREV VE SORUMLULUĞUN YERİNİ ‘BAŞKANIMIZIN TALİMATI’ ALDI 

Merkezden yerele yayılan bir despotizmin yarattığı bulantının izlerini birçok kentte görmek mümkün. Bugün birçok kentte bir kamu hizmeti olarak yapılması gereken işi ‘başkanımızın talimatıyla’ diye başlayan cümlelerle anlatan belediye bürokratlarından, personelinden geçilmiyor! Bu, en çok Erdoğan’ın emir eri olan bakanların ve bürokratların kullandığı bir kelimeydi ve toplumda hiç de iyi karşılanan bir dil değildi. 

TEK ADAM DESPOTİZMİNE SIKIŞIP KALAN ÜLKEDE MUHALEFETİN DERDİ

Türkiye’nin sıkışıp kaldığı tek adam despotizmini kırarak toplumun nefes almasını sağlamak adına adım atması beklenen muhalefetin siyasi aktörleri o partiden bu partiye transfer olma derdiyle meşgulken halkta biriken öfke ve sıkışmışlık da katlanarak artıyor. Muhalefet ülkeyi sıkıştığı bu cendereden kurtarmaya, topluma nefes vermeye çalışmak yerine bir yıldır kulağının üstüne yatıyor. 

İMAMOĞLU OLAYI BARDAĞI TAŞIRDI, BİRİKEN ÖFKE SONUNDA PATLADI

Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasını iptal edilmesi, ardından da dün gece tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderilmesiyle devam eden yargı sürecinin siyasi bir tepkiye dönüşmesi, toplumda son yıllarda biriken öfkenin yeniden sokağa taşmasına neden oldu. Merkezi otoriteden yerel yönetimlere iktidarı elinde bulunduranların bu toplumsal tepkiden kendilerine dersler çıkarması gerekiyor. Bu halk her zaman devletten de sultandan da, despotlardan da büyük oldu. Saraçhane meydanı başta olmak üzere Anadolu kentlerinde sokağa taşan öfkenin yarattığı rüzgârı yelkenlerine dolduracak kaptanların gemiyi götüreceği yönün bu halkın umudunu besleyecek bir yanı olmazsa öfkenin daha da büyüyeceğini görmek gerek. 

Ekrem İmamoğlu Antalya Kol Sıvama

BU ÖFKENİN ARKASINDA UMUTLARI KIRILMIŞ MİLYONLAR 

Çünkü bu öfkenin arkasında bir fincan kahveye 250 lira, bir bardak suya 30 lira, bir tosta 300 lira ödemek zorunda kalan gençler var. Bu öfkenin arkasında fahiş ev kiraları yüzünden okuduğu üniversiteyi yarım bırakmak zorunda kalan öğrenciler var. Bu öfkenin arkasında geleceği çalınmış milyonlarca insan var. Bu öfkenin arkasında üç otuz maaşla yoksulluğa mahkûm edilen ve her bayram sadaka verir gibi avutulan emekliler var. Bu öfkenin arkasında akşama ne pişireceğini düşünmekten yorgun düşen, dünyanın en yüksek gıda enflasyonuyla boğuşmak zorunda kalan kadınlar var. Bu öfkenin arkasında, kayırmacılık ve nepotizm yüzünden aldığı eğitime rağmen işini yapamayan bu ülkenin yetişmiş insanları var. Bu öfkenin arkasında, bayram tatili için İstanbul’dan Van’a gitmek için 2400 liraya otobüs bileti almak zorunda kalan işçiler var. Bu öfkenin arkasında, dağları, yaylaları madencilere ruhsatlanmış bir halk var. Bu öfkenin arkasında, sabahın köründe ucuz et kuyruğunda bekleyen sessiz milyonlar var…

BU ÖFKE SELİ DOĞRU ANLAŞILMAZSA TSUNAMİYE DÖNÜŞÜR

İktidarıyla muhalefetiyle siyasiler sokağa taşan bu öfkeyi çok iyi okumalılar. Siyaseti bir grup insanın zenginleşmesi için bir araç olarak görmeye son verip, sokağa taşan bu öfkenin sahibi olan halkın refahını önceleyen bir mecraya çekmeyi başaramadıklarında; bu öfke seli gün gelir tsunamiye dönüşür ve önüne ne gelirse yerle yeksan eder. Bu toprakların tarihi böylesi tsunamilerin izleriyle doludur…

Saraçhane1


 

Kaynak: ANTALYA KÖRFEZ GAZETESİ-YUSUF YAVUZ