Ortaçağ seyyahların ve gezgin dervişlerin, ozanların dönemiydi. İstihbarat örgütü kurabilen büyük devletlerin dışında uzaklardan haber almanın bir yolu da bu seyyah ve ozanlarla tüccarlardı. Ortaçağın ünlü gezgini İbn Battuta’nın seyahatnamesi, o dönemin coğrafyalarından, kültürlerinden ve yöneticilerden günümüze tarihi kayıtlar aktarmasının yanında aynı zamanda gezginin gittiği ülke ve kentler arasında da bir iletişim aracı işlevi görüyordu. Eskilerin, “yediğin içtiğin senin olsun, bana gördüklerini anlat” sözleri, uzak diyarlardan haber alma merakının köklerine işaret eder.

MESAJ BOMBARDIMANI

Posta güvercinlerinden Ulaklara, Vakanüvislerden casuslara, ozanlardan dervişlere, seyyahlardan tüccarlara haber alıp vermenin ve dil ile kültür arasındaki etkileşimin yönü günümüzde akıl almaz boyutta değişti. Bugün 11 yaşındaki herhangi bir çocuk Ortaçağ’ın kudretli sultanlarının ulaşmayı hayal bile edemeyeceği bilgilere bir kaç dakika içinde ulaşabilir. Ortalama bir entelektüel kapasiteye sahip olan bir blogger, İbn Battuta’nın ya da Marco Polo’nun bir ömür verdiği rotayı birkaç ay içinde tamamlayabilir. Üstelik daha fazla ayrıntı da öğrenebilir.

 

Günümüzde adına ‘tecrübe’ denilen ve geçmişte yaşam pratiğinin içinde olmazsa olmaz olarak görülen, saygıyla karşılanan kavramın birçok alanda pek bir önemi kalmadı. Dünya tüm iyi ve kötü yanlarıyla yediden yetmişe her insanın avuçlarının içinde. Ancak bu sınırsız bilgiye ulaşma kolaylığının en büyük handikabı da yine bu kolaylıkta yatıyor. Kolayca ulaşılan, hatta kimi zaman herkesin ulaşılabileceği mecralara bırakılan, bir başka deyişle “servis edilen” bilgi, sağlaması yapılmadan dolaşıma giriyor ve tarihte benzeri görülmemiş hızla yayılıyor. Bu mesaj bombardımanı en çok da yeni medya olarak da anılan dijital mecrada yayılıyor. Küresel ve ülkesel ölçekteki dijital haber mecraları dışında sosyal medya da bu ağın önemli bir aracı. Gündelik yaşamdan siyasete, sağlıktan ekonomiye, beslenmeden tarımsal üretime, stratejik konulardan bilime yaşamın her alanı bu mecrada yeniden biçimlendiriliyor. Medya dediğimiz kitle iletişimini sağlayan araçların toplamı da bu süreç içerisinde evriliyor. Seçim kazanmaktan ekonomik manipülasyona, toplumsal nefret suçlarından cinsiyet ayrımcılığına hemen her konuda kullanıcılarının elinde araçsallaşan yeni medya bir yandan riskler, diğer yandan da yeni fırsatlar barındırıyor.

 

DOĞRU, ÇÜNKÜ BİZDEN...

Günümüzde içinden geçtiğimiz bu iletişim süreci yeterince tartışılmıyor. Bir mafya liderinin “bir kameraya, bir tripota yenileceksiniz” söyleminin, kitlelerin dilinde pelesenk olmasına yol açan bu süreç, kurumsal ve oligarşik manipülasyonlarla yönetilen medya yapılanmaları açısından da tartışmayı gerekli kılıyor. Hem bu kadar etkili hem de bu kadar etkisiz olmayı aynı ölçüde başarabilen bu yapının yalanla gerçek arasındaki sarkaçta salınıp durması toplumsal ayrışmayı da beraberinde getiriyor: “Doğru, çünkü bizden”, “Yalan, çünkü bizden değil”.  İşte tam da bu noktada geçtiğimiz aylarda okurla buluşan, benim de “Yurttaş gazeteciliği” başlıklı bölümüne katkı sunmuş olduğum bir kitap, Türkiye’de bu alandaki soru ve sorunlara yanıt arıyor.

 

GAZETECİLİKTE YENİ YÖNELİMLER

“Güncel Haber Sosyolojisi Çerçevesinde Gazetecilikte Yeni Yönelimler” adını taşıyan ve Dorlion Yayınları’ndan çıkan kitap, yeni medya çağında habere ve haberin hem tüketicisi hem de kimi durumda üreticisi olan toplumsal yapıya odaklanıyor.  Kitabın bir başka çarpıcı yanı da ana akım medyanın üssü olan metropollerden değil de Anadolu’da bir üniversitenin iletişim fakültesi tarafından yayına hazırlanması. Giresun Üniversitesi Tirebolu İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barış Yetkin’in editörlüğünü üstlendiği kitapta, ‘Gazeteciliğin Dijitalleşmesi’ ve ‘Gazetecilikte Yeni Yönelimler’ gibi iki ana başlık altında 14 farklı dosya ve söyleşi yer alıyor.  “Güncel Haber Sosyolojisi Çerçevesinde Gazetecilikte Yeni Yönelimler” kitabı, yalnızca basın ve iletişim alanında değil, etkilediği alanlar bakımından siyasetten sosyolojiye birçok başlıkta okuma ve değerlendirme fırsatı sunuyor. Türkiye’de basın tarihi açısından bir döneme not düşen bu değerli çalışma için başta Barış Yetkin olmak üzere emeği geçen tüm akademisyen ve gazeteci dostlarımızı kutluyoruz.

Karikatür: Sunder Erdoğan

 

Muhabir: YEŞİM ERTAN