Antalya Kent Konseyi tarafından “21’inci Yüzyılda Antalya Çalıştayları” kapsamında düzenlenen değerlendirme toplantısında, Antalya’nın tarım alanları, şehir planlaması ve sürdürülebilir tarım politikaları ele alındı.  Toplantıya, Akdeniz Üniversitesi’nden Doç. Dr. Özer Çalış, Prof. Dr. Osman Yaldız, Prof. Dr. Mustafa Erkan, Doç. Dr. Sevda Altunbaş, Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanvekili Halil Bülbül ve Yüksek Şehir ve Bölge Planlamacısı Feridun Duyguluer katıldı. Oturumu, Prof. Dr. Mustafa Erkan yönetti. Toplantıda ele alınan en önemli konuların başında tarım alanları ve son yıllarda bu alanların nasıl yok edildiği oldu. Bilim insanları tarımın insan varlığı için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekerek, insanlığın geleceği için Antalya özelinde kritik uyarılarda bulundu. 

HAYATİ BİR ÖNEME SAHİP

Antalya Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt, tarımın insanlık tarihinin en eski ve en temel faaliyetlerinden biri olduğuna dikkat çekti. Gıda üretiminin kaynağı olması nedeniyle toplumların varlığını sürdürebilmesi için hayati bir öneme olduğunu belirten Kurt, tarımın aynı zamanda ekonomiye büyük katkı sağlayarak istihdam yarattığına ve sanayiye ham madde temin ettiğini söyledi. Kurt, “Tarımsal üretim sayesinde gıda güvenliği sağlanır, ülkeler kendi kendine yetebilir hale gelir ve ithalata bağımlılık azalır. Bu durum hem ekonomik bağımsızlık hem de stratejik açıdan büyük bir avantajdır.” dedi. 

Antalya Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt-1

TARIM BÜYÜK BİR ROL OYNAR

Antalya Körfez Gazetesi muhabiri Ertuğrul Gün'ün haberine göre; tarımın sadece ekonomik değil, çevresel ve sosyal açıdan da kritik bir sektör olduğunu sözlerine ekleyen Kurt, “Doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılması, iklim değişikliğiyle mücadele ve biyoçeşitliliğin korunması açısından tarım büyük bir rol oynar. Organik tarım, su tasarrufu sağlayan sulama yöntemleri ve yenilikçi tarım teknolojileri, bu alandaki verimliliği artırırken doğaya zarar vermeden üretim yapmayı mümkün kılar. Ayrıca, kırsal kalkınmayı destekleyerek köylerden şehirlere göçü azaltır ve yerel ekonomileri güçlendirir.” sözlerine yer verdi. 

KENTLEŞMENİN KURBANI OLDU

Konuşmasında Türkiye İstatistik Kurumu verilerini gündeme alan Kurt, “Ülkemiz tarım alanlarında önemli ölçüde azalma oldu. Son yılların verilerine bakamadım ama özellikle 2005 yılından itibaren son yıllara kadar tarım alanlarının yüzde 10’dan fazlası tarım dışına çıktı. Antalya için de durum farklı değil. Artan nüfusla birlikte tarım alanları çarpık kentleşmenin kurbanı oldu. Tarım İl Müdürlüklerinden 2017 yılından sonra Toprak Koruma Kurulu kararları ile tarım dışına çıkarılan tarım alanları ile ilgili verilere ne yazık ki ulaşılamıyor. Bu veriler mevcut durumu görme açısından büyük öneme sahip” sözlerine yer verdi. 

Tarım 2-1

TARIM DIŞINA ÇIKARILDI

Kent konseyi Tarım Çalışma Grubunun konu ile ilgili 2017 yılı öncesi konu ile ilgili raporlarını hatırlatan Kurt, “2010-2015 yılı arasındaki Antalya’da yaklaşık 3 bin hektar alan toprak koruma kurulu kararıyla tarım dışına çıkarıldı. Bu alanların sektörel dağılımına baktığımızda yaklaşık yüzde 72’sinin konut ve iş yeri olduğu, yaklaşık yüzde 12’sinin de turizm amaçlı yatırımlara geçtiği görülüyor. Günümüzde konut ve iş yeri yapımına bu oranın çok üstünde bir alanın geçtiğini ve geçmekte olduğunu tahmin etmekteyiz. Ne yazık ki ovalarımız, kırsalımız ve yaylalarımız hızla betona teslim oluyor” dedi. 

Konya’nın Devasa Tarım Arazisi! 7

SAĞLIK SORUNLARI ORTAYA ÇIKIYOR

Antalya’nın örtü altı yetiştiriciliğinin merkezi konumunda olduğuna dikkat çeken Kurt, “Türkiye sera varlığının ve buna bağlı olarak birçok sera ürününün yüzde 50’ye yakını tek başına Antalya karşılamaktadır. Seracılık birim alandan en çok gelir getiren ve katma değer sağlayan bir sektördür. Seralardan üretim sonrası bitkisel atıklar büyük çevre ve sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden oluyor. Pestisit kullanmadan yoğun tarımın yapıldığı bir bölgede pestisit kullanmadan üretim yapmak da mümkün değil” açıklamasına yer verdi. 

Örtü Altı Tarım Sera 1

NOBEL TARIMA İHTİYACIMIZ VAR

Tarım insan geleceği için son derece önemli bir konu olduğunu ifade eden Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Erkan, “Tarımda ilk dönemden itibaren çok sayıda baskılar oldu, şimdi nüfus ile birlikte bu baskı daha arttı. Doğal baskıların yanında insanların baskısı daha tehlikeli hale geldi. Dünya nüfusu hızla artıyor. 2050 yılında 9 milyarın üzerine çıkacak. Bu nüfusu beselemek için yüzde 60 üretimi arttırmak gerekir. Gıda üretmek zorundayız. Her dönemde bir mucizeler yaratılmış. Bizim Nobel alacak bir tarımcıya ihtiyacımız var. Tekrar yeni mucizeler yaratmamız gerekiyor. Bu günler iyi günlerimiz olacak” dedi.

Mustafa Erkan 1

AVRUPA’YA BENZEMİYOR

Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Doç. Dr. Sevda Altunbaş, “Tarım çok geniş bir kavram. Tarım geniş bir sektör ve bilim alanıdır. Dünyanın ilk mesleğidir. Arazi kavramı denilince toprak algılanıyor. Arazi ve toprak birbirinden farklıdır. Arazi kavramı daha geniştir, toprak ise arazinin bir unsurudur. Canlı kabul edilen bir varlıktır. Bir alanın tarım arazisi olması için tarıma elverişli olması gerekir. Arazi yetenek sınıflandırılmasına uygun olmalıdır. Bizim arazi sistemimiz Avrupa’ya benzemiyor. Türkiye’de tarım arazilerini tam olarak sınıflandıramadık. Bu üçüzü bir şey. Bakanlık bunları yapamadı. Bakanlık kendi düzenlemesine göre yaptı, bu sınıflandırmanın uluslararası bir geçerliliği yok. Bu sistemi desteklemiyoruz.” ifadelerine yer verdi. 

Doç. Dr. Sevda Altunbaş

EN BÜYÜK TEHDİT

Doç. Dr. Sevda Altunbaş ise Türkiye’nin ne kadar tarım arazisi olduğuna dair bir net rakam olmadığını vurguladı. Tarım arazisi olarak sınıflandırılan bazı arazilerde tarım yapılmadığını ifade eden Altunbaş, tarımsal üretimde çok ciddi artışlar olmadığının görüldüğünü sözlerine ekledi. Doç. Dr. Sevda Altunbaş, “Türkiye bir tarım ülkesidir. Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran çok fazla özelliği var. Bizim ülkemizde çay da var muz da var. Tarımsal arazileri en büyük tehdidi tarım arazisinin ortadan kalkmasıdır. Savaşlar kimyasal atıklarla arazileri yok ediyor. Türkiye arazilerinin yüzde 15’i sadece düze yakın. Yüzde 83 arazimiz eğimlidir. En büyük tehdit unsuru yerli ve yabancı sermayenin tarım alanlarını yok etmesidir Arazilerimizi korumak için yapılabilecek şeyler var. Tarım arazilerinin korunması için yasal yaptırımlar güçlendirilsin" açıklamasında bulundu.

Kaş’ta 19 Futbol Sahasında Büyüklüğünde Tarım Arazisine Maden Hançeri! (3)

KANUNA İTİBAR GÖSTERİLMEDİ

Yüksek Şehir ve Bölge Planlamacısı Feridun Duyguluer, tarıma en büyük baskıyı imar düzenlemelerinin getirdiğini söyledi. 1984’den sonra farklı sektörlerde hemen her bakanlık özel yetkiler aldığını ifade eden Feridun Duyguluer, “Özel planlamalar yapıldı. Sektörel model oldu. Her şey eskiden Ankara’da yapılırdı. Yerel yönetimlerin haberi olmadan bir gecede yeni düzenleme yapılıyor. Kırsal alanda bu müdahaleler çok daha fazla yapılıyor. 2005’te toprak koruma kanunu çıktı. Arazi kullanım planı Amerika’da 1915’lerde konuşuluyordu. Bizim kanunumuzda sonradan şok sayıda değişiklik oldu. Bütün Türkiye’de planlar bu kanuna dayanması gerekir. Eskiden biz arazi ile ilgili bilgi almak istersen eş zamanlı gelmezdi. Kanunlarımızda sürdürülebilirlik var ama uygulamada yok. Köy kanunu 1924 yılında tamamlandı. O tarihten beri bu kanuna itibar gösterilmedi. Köyü önemsemezsen tarımı da önemsemezsin. Yerleşik alan planlı alandır" dedi. 

CİDDİ RAKİPLERİ ORTAYA ÇIKTI

Antalya Ticaret Borası (ATB) Başkanvekili Halil Bülbül ise, tarım alanları ile yerleşim alanları konusunda dikkatli olunmasını istedi. Halil Bülbül Antalya’nın tarım alanı payının düşük olduğunu ve tarımın daha düşük alanda daha pahalı yapıldığını sözlerine ekledi. Halil Bülbül, “Toprak kaybına rağmen verim arttı. Dünya ortalamasının üzerinde yer alıyor. Tarımsal ticaret geliştikçe yatırım artar. Türkiye’de Antalya tarımsal ticaret için en köklü şehirlerden birisidir. Domates gibi ürünlerde ciddi rakipleri ortaya çıktı. Yüzde 50 üretim payı yine Antalya’nındır. Geçmişte yüzde 70 oranında idi. Son dönemde tohum ve fide üretiminde ciddi yatırımlar yapılıyor. Benzeri alanlarda odaklanmalara teşvik etmeliyiz. Protokol üretimlerde ise dikkatli olmamız gerekir. Antalya hızla kuraklığa sürükleniyor.” dedi. 

GİDEREK NÜFUSU ARTIYOR

Halil Bülbül, “Küçük ölçekli üreticilerin desteklemesi gerekir. Aksi taktirde küçük üreticiler zamanla sektörden çekilecek. Vatandaşlarımız kent merkezlerine göç ederek, baskı yaratmaktadır. Antalya tarımında önemli strateji geliştirmemiz gerekir. Mevcut hallerin kapasitesi bellidir. Ürün miktarı artarken hallerin fiziki yapısını geliştirmeliyiz. Tarımda istihdamda Türkiye’de birinci sırada geliyoruz. Toprak koruma kurullarında önemli kararlar alınmalıdır. Tarım GES projeleri teşvik edilmelidir, üretilen elektrik devlet tarafından satın alınmalıdır. Kent merkezlerinde yığılma büyük bir sorundur. İnsanları yerinde tutmamız gerekir. Şehir merkezi giderek nüfusu artmaktadır. Yükselme kent içi hava akışını sağlayacak ve yeşili koruyacak şekilde olmalıdır” açıklamasında bulundu. 

Atb Başkan Vekili Halil Bülbül

AZ SAYIDA BİR YEŞİL ALANIMIZ KALDI

Halil Bülbül, “Zeytin Park ve Narenciye alanı gibi az sayıda bir yeşil alanımız kaldı. Herkesin bu değerlere sahip çıkması gerekir. Kent merkezine kadar giren taş ve maden ocakları var. Bu tesislere karşı değiliz, tarıma ve doğaya en az zarar verecek şekilde üretim yapılmalıdır. Bugüne kadar doğanın korunması yönünde etkin bir örnek göremedik. Ekonomimizin temeli bu nadire topraklardır. Yeni bir yol inşa edilmesi inşaat algısını tetikleyebilir. Yeni yolların gerekli olup olmadığı konusunda dikkatli davranmamız gerekir. Tarımın önemini pandemiden sonra yeteri kadar kavrayamadık” dedi. 

Proje Sahasının Tamamı Orman Arazisinden Oluşuyor

Kaynak: ANTALYA KÖRFEZ GAZETESİ-ERTUĞRUL GÜN