Seçim sonuçları açıklandıktan sonra her parti kendisine göre değerlendirmesini yaptı, yaptıktan sonra kendi içine döndü ve çözüm yolları aramaya başladı. Bir sorunu çözmek demek mevcut yönetimi değiştirmek anlamına mı geliyor? Yoksa bir anlayışı mı değiştirmek gerekiyor? Bu sorulara cevap bulmadan önce eleştirdiğimiz konuları iyi analiz etmeli ve birini değiştirirken aynısını veya daha kötüsünü yaptığımızda daha büyük siyasal krizlere yol açabileceğimizi unutmamak gerekiyor. Bu tartışmaların çoğunun seçim sonuçlarından kaynaklandığını düşünüyorsak bu konuda bardağın bir boş bir dolu tarafından seçim analizini yapmak gerekiyor.

Ülkemizde yerel seçimler gelirken iktidar tarafından yapılan ve yaratılan bir algı yönetimine dikkat çekmek istiyorum. Seçimden hemen sonra bir Türkiye seçim haritası yayınlandı. Harita her tarafı AKP rengine bürünmüştü. Sapsarı bir harita. Harita, Cumhur İttifakı’nın birinci çıktığı illere göre yapılmıştı. Ciddi bir algı yönetimi yapılmak amacı ile yayınlanan tek bir harita. Benim yapmak istediğim bu algı yönetimini yok ederek umudumuzu tüketmemek üzerine şekilleniyor. Evet
AKP ‘yi iktidar diğerlerini muhalefet sayarak yapılacak bir harita her şeyi daha gerçekçi olarak ortaya koyacaktır. Çünkü MHP ile iyi geçinmek zorunda kalan AKP, yerel seçimler öncesi çıkar konusu göz önüne alınarak bozulması olası bir ihtimaldir. Her şeye rağmen bu ülkenin %50 ‘ye yakını hukuk, adalet ve demokrasi direnişi ile muhalif partilere oy veriyorsa umut bitmemiş demektir. Her türlü baskıya, medya algısına rağmen bu ülkede azımsanmayacak kadar AKP iktidarına bir itiraz var. MHP’ ye yönelen oylar bunun göstergesi olarak algılanabilir. Birinci harita MHP’siz bir Ak Parti’nin seçim sonuçlarında 2015 Kasım seçiminin çok gerisinde kaldığı ortadır. Başarısız bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın başarısı bu açığı kapatmaya genel siyaset anlamında yetse de yerel seçimler açısından yetemeyeceği ortadır.

Seçim sonuçlarının tek kazananı milliyetçi cephe. Bir MHP ‘den 2 milliyetçi parti çıkıyorsa, AKP seçmenini milliyetçi propaganda ile konsolide edebiliyorsa ortada kazanan tek bir durum vardır. “Sağ, milliyetçi, muhafazakâr “ …
İyi Parti ‘yi bu cepheden ayıran özellik ise parlamenter bir hukuk devletini savunuyor olmasıdır. Bu sebeple farklılarına bakmadan “millet ittifakı” içinde yerini alabildi. İyi Parti’de bazı isimler CHP ile ittifak yapmasaydık AKP ve MHP’den rahatsız olan kesimlerin oyunu alacaktık diyor. Şimdi soruyorum bu kişilere: Aldığınız oyları kimden aldınız? Zaten MHP’nin yarısından çoğunun oyunu aldınız. AKP ‘den rahatsız olan seçmen neden parlamenter bir rejimi savunan İyi Parti’ye oy versin? Zaten verecek olsa referandumda “Hayır “ oyu vermez miydi? Ben bu görüşe inanmıyorum. İyi Parti, CHP ‘yi ve Atatürkçülüğü karşısına alsaydı başta Antalya olmak üzere birçok ilde CHP ‘li seçmenden ne kadar oy alabilirdi? Hem AKP seçmeninden hem MHP hem de CHP seçmeninden oy alabilmek o kadar kolay olsaydı, İyi Parti’nin tek başına iktidar olması gerekirdi. Ben yerel seçim öncesi bu emanet oylara ve kendi duruşuna sahip çıkılmadığı ölçüde, CHP’nin kazanabileceği yerlerde açıktan destek sunulmadığı ölçüde, bu verilen partizan olmayan seçmen oylarını kaybedeceğini düşünüyorum. İstese de istemese de seçmenini tutamayacağını garanti görüyorum. Aynı durum CHP içinde İyi Parti ‘yi benzer koşullarda desteklemelidir.

Bu seçim sonrası en fazla değerlendirme yapılan parti CHP’dir. Ben de bu yazıda CHP’ye uzunca bir yer vereceğim. CHP ve Muharrem İnce seçim sürecinde bu kadar ulusal medyada yer almamıştı! Ak Parti’nin yaratmaya çalıştığı bir algı var. AKP sürekli CHP ‘yi milliyetçi seçmene şikâyet ediyor. HDP’yi meclise soktu diyor. Birçok CHP ‘li den tutun herkes bu algıya inanmış durumdadır. Kimse aynı şekilde CHP’nin İyi Parti’yi, Demokrat Parti’yi ve Saadet Partisi’ni de meclise soktuğunu konuşmuyor. Bence bu konu üzerine bu seçmeni yargılamak yerine hem ittifakı sağlayan parti merkezini hem de kafasına göre hareket eden seçmeni alkışlamak gerekiyor. Tek eksik fazladan verilen oyların bazı şehirlerde Cumhur İttifakına yaramış olmasıdır. Büyük yanlış CHP seçmeni ile CHP üyesini birbirinden ayıramamak. Yıllarca oyunu koşulsuz CHP’ye vermiş sosyalistten tutun da milliyetçisine kadar uzanan seçmen kitlesinin en önemli özelliği hür iradesiyle karar vermesi, genel merkezden emir alan, biat etmeyen bir kitle olmamasıdır. Bence AKP’li yöneticilerinde yaptığı eleştiriler biraz gerçekçi olmalıdır. CHP‘nin başında kimin olduğunu seçmenin büyük kısmının çokta önemsediği bir durum olduğunu düşünmüyorum. CHP seçmeninin yüzde kaçı siyaset ile ilgileniyor da yönetim organlarının yanlışlığını bilecek. Birincil sorun genel başkan sorunu değil, bireycilik ve ilke sorunu. Mevcut yönetimde bu sorunların parçası olan birçok yönetici var mı? Bence var. Peki mevcut yönetimde bir değişiklik olsa ve yeni gelen yöneticiler de bu sorunun parçası olursa o zaman ne olacak? Eğer bir değişim olacaksa bu her iki taraf açısından da olmalıdır. CHP nin misyonunun seçim kazanma politikası dışına çıkması gerektiğini düşünüyorum. Demokratik bir işleyişin ve son dakika listelerin değişmediği güven veren bir anlayışın hâkim olduğu örgüt yapısı ile yürütülür ise zaten başarı beraberinde gelir düşüncesindeyim. Yerel seçimler öncesi bu tartışmalar ile kendisini Ak Parti’ye güldürmek dışında bir işe yaramayan kısır tartışmalar yalnızca CHP’ye değil tüm muhalefete ve umudu olan insanlara zarar veriyor. Muharrem İnce‘nin aldığı oy üzerinden değişimi savunmak yerine başka meseleler konuşulsa seçimden ders alınabilir. İnce’nin aldığı oy, CHP ve %30 bandını geçmesi gerekiyor diyen diğer muhaliflerin oyudur. Yani bu mevcut ilkesel sorunlar ile genel başkan başkası olsa Cumhurbaşkanı adayı başkası olsa çok az %1-2’lik değişimler meydana gelirdi. Çünkü bu değişimler AKP’den gelen oylar değil, muhalefet içindeki değişken oylardır. Yani “Hayır” oyu vermiş cephenin kendi arasındaki kısır döngüden başkası değil. Bu siyasal politikalar ile de muhalefet kendi arasında bölünmeye, iktidar ise koltuğunu korumaya devam edecek. Her ne kadar Muharrem İnce kaliteli bir muhalefet yapsa da Akşener ile toplamı, sevilemeyen tanınmayan Ekmeleddin kadar oy alamadı. Bu gerçekliği de şuraya koyalım.

HDP’nin barajı geçmesinin en önemli etkeni AKP’den kurtulacağız algısıdır. Eğer HDP söylemlerinin üzerinde bir faaliyet göstererek, savaşın sona ermesi, ülkeye barış gelmesi için üzerine yüklenen emanet oyların da gerekliliğini yerine getirerek, yerel seçimlerde özellikle Batı’da meclis üyeliği pazarlıklarından uzak durup uzlaşmacı bir tarz izlerse bu süreçten güçlenerek çıkacağını hatta AKP’ye kaptırdığı seçmenin güvenini tekrardan kazanacağını düşünüyorum. Doğu ve Güneydoğuda AKP ile yarışan tek parti HDP olduğunu unutmayalım. Muhalefet, HDP seçmenini yanına alamadığı ölçüde yerel seçimlerde başarılı olabilmesi imkânsız görünüyor. Belki de kardeşleşmenin en önemli basamağı Trakya’dan Hakkari’ye uzanan bir kardeş belediye köprüleri kurmak ile atlanacaktır.

İktidarın tüm baskılarına karşı korkusuz bir şekilde barış ve kardeşlik söylemini güçlendirerek ve Saadet Partisi’nin de birçok evin kapısını aralayabilme gücünü görmezden gelmeyerek başta Antalya olmak üzere birçok belediyeyi muhalefetin kazanabileceğini düşünüyorum. Muhalefetin iktidar yürüyüşü, belediyeleri kazanarak başlayacaktır. Harita ortada. Bir sonraki yazı Antalya analizi olacaktır.