Atatürk’ün okullarımızda okutulmasını istediği Grigoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitapta, Finlandiya’nın kalkınma ve çağdaşlaşmasından önceki aydın kesime yönelik şu eleştiriler yer alır: “Birikimli ve aydın kişiler olmanız sizin için bir imtiyaz ve ayrıcalık gerekçesi olamaz. Hâkimiyet, şan şöhret ve kaygısız, refah dolu bir hayata sahip olma hakkı da vermez. Aydın olmak sizler için bir vazife, ifa etmeniz gereken bir hizmettir. Sizin göreviniz bir mum gibi yanarak, halkı aydınlatmaktır… Fakat yüzlerce ve binlerce sözde aydın, halkı oluşturan milyonların karanlıktan kurtulması için bir şeyler yapıyor mu? Bilgi ve zekânın kutsal alevi ile yanarak, kendi halklarını aydınlatıyor mu? ... Bakımsız, terk edilmiş boş arazilerde ne gül, ne elma ne de patates yetişebilir. Oralarda en fazla ısırgan otu, devedikeni ve pıtrak biter. Halk kitlelerinin beyni ve kalbi de böyledir… En fazla beş yıllık bir eğitim, başka bir şey yok. Bu eğitim sırasında yeteneksiz okul memurları tarafından yazılmış sıkıcı ve işe yaramaz ders kitapları okutuluyor. Çocuklarda bilgiye ulaşma arzusu uyanmadan yok oluyor, duygu ve düşünceleri gelişmiyor. Çoğu zaman hem kitaplara hem de her türlü düşünsel çalışmaya olan ilgi yok ediliyor… Okul yıllarının ardından halkı oluşturan milyonlarca insan kendi kaderine terk ediliyor… Günümüzün okumuş insanları da halk kitlelerini kastederek, nefretle şunu söylüyor: ‘Lanet olsun bu halka! Halk her konuda cahil, zekâ gerektiren işlerde ise sağır ve kör. Kendisini midesi, cebi ve içtiği votkadan başka hiçbir şey ilgilendirmiyor.’… Halka bilgece yaşamın güzelliğinden bahsedin, temelini aklın oluşturduğu emeğe, aydınlık ve mutlu hayata karşı bir özlem, istek ve iradenin gelişmesini sağlayın.” *** 16 Nisan 2017 tarihindeki referandumdan sonra, Antalya’da, emekli bankacı, inşaat teknikeri, diş hekimi, turizmci, ziraat mühendisi gibi değişik mesleklerden oluşan bir gurup aydınımız bir araya geldiler. Toplantılar yaptılar, ülkeleri için neler yapabileceklerine, halkımızı nasıl bilinçlendireceklerine kafa yordular, günlerce yılmadan, kırılmadan tartıştılar. Sonuçta kötü şartlarda eğitim gören çocuklarımız için bir şeyler yapmaya karar verdiler… Yörede fiziksel açıdan kötü durumda olan okulları araştırarak işe başladılar. Antalya’nın Aksu ilçesine bağlı Karaöz Mahallesindeki okulun, kütüphane adını taşıyan, tek bir raftan oluşan odasını yenilemeyi düşündüler… Hani hep derler ya; insanlara balık yemesini değil, balık tutmasını öğretin… Bir kitap bir insanı, bir insan dünyayı değiştirebilir! Okul müdürünün de konuya heyecanla yaklaşması üzerine hemen destekçi arayışına girildi; Fiberli PLS Elektronik, Bilfen İlköğretim Okulu öğrencileri, Bika Yapı, Forbo Zemin Kaplama, Kuruca Mobilya, Mete Decor, Perdeci Lütfiye Özkan, yardım çağrısına olumlu yanıt verdi. Tüm okulun duvarlarını bizzat kendileri boyadılar, taş olan eski zemini sağlıklı malzemeyle yenilendi, raflar ve okuma masaları yapıldı, ışık geçirmeyen perdeler dikildi, aydınlatması uygun hale getirildi, kitap bağışları toplandı ve 24 Kasım Öğretmenler Günü kütüphanenin açılışı yapıldı. O güne kadar konuya fazla ilgi göstermeyen veliler de açılışa davetliydi. Öğrencilerden bazılarının anneleri açılıştaki ikramları elleriyle hazırlamıştı. Okul Müdürü yaptığı konuşmayla velileri okula destek olmaya çağırdı. Okul binasının dışında, orman kenarında bulunan tuvaletlerin binanın içine taşınması gerektiğini söyledi. Bazı veliler yeni tuvalet inşası için malzeme yardımında bulunmaya söz verdiler. *** Söylenmek yerine proje üreten, kendilerinden zaman ayırarak çalışmayı seçen, ellerini taşın altına sokan, öğrencilerin dünyalarını, ufuklarını geliştirmeye çalışan insanlar görmek, “ülkede güzel şeyler de oluyor” dedirtiyor. Bu başarının sahibi bir avuç gönüllü insan, işlerinin daha bitmediğini, gelecek planları arasında öğrencileri sinemaya, tiyatroya götürmek olduğunu söylüyorlar. Ancak hepsinin ağızlarından düşürmedikleri tek şey, kütüphane odası hazırlanırken öğrencilerin gözlerinde gördükleri parlaklık ve heyecan… Zaten kütüphane biter bitmez öğrencilerin Türkçe Öğretmenleri önderliğinde hemen bir kütüphane kolu kurmaları da yapılan işin doğruluğunun göstergesi! *** Yazıya “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabıyla başladık, yine kitaptan Finlandiya’nın 20. Yüzyılın başındaki kalkınmasının önderlerinden Johan Vilhelm Snelman’ın şu sözleriyle devam edelim: “İnsanlar kendilerini kandırıyorlar. Bir iş yaptıklarını sanıyorlar ama ülkede kültür emekçileri yok. Halkın zekâsı derin bir uykuda, cehalet, kaba davranışlar ve yoksulluk giderek artmaktadır. Ülke sürekli fakirleşmekte, ekonomik, manevi ve zihni açılardan iflasa sürüklenmektedir. Zamanında belli alanlarda eğitim almış ve ülkenin kendilerinden yardım beklemeye hakkı olduğu insanlar bugün neredeler? Siz nasılsanız ülkeniz de öyle olacaktır. İşe önce kendinizden başlayın. Binayı sonra inşa edersiniz… Boğuluyoruz, ruh ve şevkini kaybetmiş bir topluluk olarak, parmağımızı bile kıpırdatmadan ve risk almadan bir şeyler elde etmeye çalışıyoruz. Yeni bir hayat kurmak istiyorsak, bunu çıplak elle yapamayız… İstediğiniz türden anayasalar, seçim mevzuatları oluşturabilir, en liberal yasaları çıkartır, sosyalizm veya komünizmin sihirli gücüne inanabilirsiniz. Ama bizim evladımız olan yüzbinlerce çocuk hayata önemsiz ve küçük fertler olarak başlangıç yapacaksa, her türlü parlamentoya rağmen, sefil, fakir ve iğrenç bir yaşantıya mahkûm olacağız. Memurlar halka itinasız davranacak, bakanlar “politik yalancı”, milletvekilleri ise halkın sırtından geçinen vurguncular olarak karşımıza çıkacaktır. Okullar yeni nesillerin kalbini ve zekâsını kurutan yerler olarak kalmaya devam edecek, basın bedenini satmakla geçinen hayat kadınına benzeyecektir. Halk kitleleri ise, yüksek sınıflara karşı giderek daha fazla kin ve nefret besleyen, intikam duygusuyla yanıp tutuşan ve kendisinden yüksekte bulunan veya anlamakta zorlandığı her şeyi yıkma güdüsüyle hareket eden, aç veya tok olması bu duygu ve güdülerini etkilemeyen bir sürüye dönüşecektir.” *** Bu güzel şeyleri yapan güzel insanlar, belki de günümüzde “hayırsever” ilan edilenleri gördükleri için, bu şekilde çağrılmayı kabul etmiyorlar. Kendilerinden “Eğitim Gönüllüleri” olarak bahsedilmesini istiyorlar… Beyaz Zambak; Hayırseverliğin, ümidin, inancın, yeniden doğuşun, canlanmanın, masumiyet ve saflığın simgesidir... Bu özelliklerin hepsi kendilerinde var... Ben kendilerine “Beyaz Zambaklar” ismini öneriyorum!