Türkiye’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde bulunan Likya kentleri, bulundukları coğrafyanın doğal peyzajıyla birlikte mermer ve taş ocaklarıyla çevrelenmeye başladı. Teke Yarımadası olarak anılan bölgede zorlu bir coğrafyada filizlenen Likya uygarlığından geriye, anaerkil toplumsal yapıyla bölgenin tümünde görülebilen taşa işlenmiş, taşla inşa edilmiş benzersiz bir kültürel miras kaldı. Depremlerin, savaşların ve salgın hastalıkların silemediği Likya uygarlığının izlerini yıkıcı madencilik silmek üzere. Taşa yazılan uygarlık, mermer ve taş ocaklarıyla coğrafyanın hafızasından silinmek üzere. 

500 CİVARINDA ÇED İŞLEMİ YAPILDIĞI GÖRÜLÜYOR 

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın elektronik ÇED sisteminde sorgulandığında, Kaş, Finike, Demre ve Elmalı ilçelerinde mermer ocaklarıyla ilgili olarak yaklaşık 500 civarında ÇED işlemi yapıldığı görülüyor. Bunların büyük bir kısmı, “ÇED Gerekli Değildir” kararlarından oluşuyor. Bir başka deyişle, yaklaşık 100 hektardan oluşan ruhsat alanlarında mermer ya da traverten çıkartıp satmak isteyen firmalar, projeleri ÇED kapsamının dışında tutmak için ruhsat alanlarını dörde bölerek ÇED Gerekli Değildir kararlarını cebine koyup peynir kalıpları gibi dağları kesmeye başlıyor. Ruhsat sahasını parça parça işletmeye açmanın nedeni, yönetmeliğin 25 hektarın altındaki sahalara ÇED muafiyeti getirmesi. Bu düzenleme yargıya taşınıp Danıştay tarafından 2017’de iptal edilse de, uygulamalar halen sürüyor. 

Antalya'nın Finike Ilçesindeki Alacadağ Bölgesinde Mermer Ocağı Uğruna Yok Edilen Ormanlık Alan

‘YATIRIMCIYA KOLAYLIK’ HUKUKSUZ BULUNSA DA YIKIM DURMADI

Yatırımcılara ‘kolaylık’ sağlamak adına yapılan “Ruhsat alanının büyüklüğüne bakılmaksızın” açık 25 hektara kadar çalışma alanında açık ocak işletmeciliğini ÇED filtresinden kaçıran düzenlemeye karşı açılan davada iptal kararı veren Danıştay 14. Dairesi (2017/2082 E), 25 hektar sınırını aşmadan hazırlanan proje tanıtım dosyaları ile Valiliklerin ÇED Gerekli Değildir kararı vererek faaliyete başlandığını, ancak süreç içerisinde bazen denetim eksikliği, bazen de yetersizlik nedeniyle çalışma sahalarının 25 hektarın çok üzerine çıktığını belirterek düzenlemenin iptal gerekçesini şöyle özetlemişti: “İlave maden ocağı çalışma sahası için başvurulara da ÇED gerekli değildir kararları verilerek toplamda 25 hektarın üzerindeki çalışma sahalarına kısım kısım verilen ÇED gerekli değildir kararları ile ocak sahaları genişletilmekte olup, davalı idarenin savunmasına bu yönüyle itibar edilmemiş, nesnel ve teknik bir gerekçeye, herhangi bir rapor, uzman görüşü ya da somut bilgi veya belgeye dayanmayan dava konusu yönetmelik kurallarında hukuka uyarlık görülmemiştir.”

KAŞ GÖKÇEYAZI’DA 95 HEKTARLIK YENİ MERMER OCAĞI RUHSATI 

Antalya’nın Kaş ilçesinde 95,50 hektarlık alanda mermer ocağı ruhsatı verilen Ankara merkezli Kentaş Madencilik şirketi de sektörde yaygın olan bu yolu izleyerek ilk etapta ruhsat sahasının 24,29 hektarlık kısmında mermer ocağı işletmesi açmak için proje tanıtım dosyası hazırladı. Kaş’a bağlı Gökçeyazı köyü sınırlarındaki orman arazisinde açılmak istenen mermer ocağı için Antalya Valiliği de sektörün eğilimine karşılık vererek 27 Kasım 2024 tarihinde mermer ocağı için ÇED Gerekli Değildir kararı verdi. Şirket, 95 hektarlık ruhsat sahasını yapacağı kapasite artışı başvurularıyla parça parça işletecek ve böylece açık ocak işletmesi gibi çevreye verdiği zararlar yönüyle oldukça riskli olan bir madencilik faaliyetini Çevresel Etki Değerlendirmesi filtresinden kaçırmış olacak. 

KARADA VE SUDA NE VARSA HEPSİ PARAYA ÇEVRİLMEK İSTENİYOR

Türkiye’nin dört bir yanında yıllardır süren bu yıkıcı madencilik, dağlardan ormanlara, meralardan yaylalara, derelerin çakılından denizin kumuna doğada paraya çevrilebilecek ne varsa “hepsi madendir ve bunu paraya çevirmek hakkımızdır” diskuruyla hareket ediyor. Dahası, bu diskurun payandaları arasında, milli servet, yerli madencilik benzeri söylemler de var. Ormanı, suyu, merayı, yaylayı ve dereyi yok eden, yeri yerinden oynatan bir yıkıma yerli ve milli söylemle onay üretiliyor. 

ORTA LİKYA’NIN MİRAS ALANLARI YIKIMIN KUŞATMASI ALTINDA

Antalya Körfez Gazetesi muhabiri Yusuf Yavuz'un haberine göre Kaş Gökçeyazı köyü, tarihi coğrafya olarak bakıldığında Orta Likya’nın kalbinde yer alıyor. Kyaneai antik kentine bu köyden geçilerek ulaşılıyor. Likya’nın önde gelen kentlerinden biri olan Demre’deki Myra antik kentinin sırtını dayadığı Gürses köyü ile 1882’de Avusturya’ya götürülen ünlü Trysa Heroonu’nun bulunduğu Davazlar köyü de adım adım mermer ocaklarıyla kuşatılmış durumda. 

MAKİ DENİZİNDE SADECE KIZILÇAMLARI AĞAÇTAN SAYAN ANLAYIŞ

Antik dönemde yoğun bir yerleşime sahne olduğu bilinen bu bölgede tescilli yapıların dışında henüz tescillenmemiş birçok arkeolojik kalıntı bulunuyor. Yapılan yüzey araştırmaları ya da yerel halkın işaret etmesiyle her geçen yıl bölgedeki kültürel miras alanlarına yenileri ekleniyor. Bazen bir çiftlik yapısı, bazen bir zeytin işliği, kimi zaman da bir lahit çıkıyor, orman idaresinin ormandan saymadığı maki örtüsünün koynundan. Oysa koynunda tarihi saklayan maki örtüsü, aynı zamanda ekolojik olarak bir kızılçam ormanından çok daha verimli ve onlarca canlı ve bitki türüne yaşam alanı yaratan bütüncül bir ekosistem. Aynı zamanda yüzlerce yıldır keçi yetiştiriciliği yapan yerel halkın da dayanağı. Çünkü maki ve keçi birlikte evrimleşen bir ekosistemin unsurları. Ancak Gökçeyazı köyündeki mermer ocağı projesine baktığımızda, adeta yeşil bir maki denizi olan bir orman arazisinde sadece 15 tane kızılçam ağacının ‘ağaç’ olarak sayıldığını görüyoruz. 

YAŞAMIN YÜZDE 90’INI MOLOZA ÇEVİREN YIKICI MADENCİLİK

Maden şirketinin hazırladığı proje dosyasında da açıkça belirtildiği gibi Gökçeyazı’daki orman arazisini tarumar ederek yapılmak istenen mermer ocağı işletmesinde çıkarılacak malzemenin sadece yüzde 10’luk kısmı ‘blok mermer’ olarak değerlendirilirken, yüzde 90’lık kısmı ise pasa olarak ayrılacak. Şirket, Muğla’daki bir başka mermer ocağındaki iş makineleri ve ekipmanlarını Kaş’taki yeni ocağa kaydırılacağını belirtiyor. Adeta turneye çıkmış gezici yıkım ekibi. İş makineleri boş durmasın diye durmaksızın yeni ruhsat alanları açılıyor bölgede. 

Sütçüler Yeşilyurt Köyünde Bir Mermer Ocağı

SEDİRLER, ARDIÇLAR VE SEMENDERLER SESSİZCE ÖLÜYOR

Demre Çayı Vadisinin batı yakasındaki Gökçeyazı, Yavu, Hoyran, Ahatlı, Sarılar, Çerler, Gürses gibi yerleşimlerle, vadinin doğusundaki Köşkerler, Muskar (Belören) ve daha kuzeydoğudaki Alacadağ bölgesindeki coğrafyada onlarca mermer ocağı Orta Likya coğrafyasını adım adım parçalıyor. Sedir ormanları, anıtsal meşe ve ardıç ağaçları ve biyoçeşitliliğin can damarı makilikler vahşice yok ediliyor. Adını bu coğrafyadan alan, yosun tutmuş nemli orman içlerinde, kayalıklarda varlığını sürdürebilen semenderlerin yaşam alanları hiçbir önlem alınmadan gök gürültüsü gibi bir yıkıcılıkla yeryüzünden siliniyor. 

TANRILARIN, AZİZLERİN, ABDALLARIN VE VELİLERİN COĞRAFYASI

Orta Likya olarak anılan bu bölgede coğrafyanın kültürü, kültürün insanı belirlediği binlerce yıllık bir yaşam sürekliliği var. Dağların, nehirlerin ve kentlerin öyküsünün insanların öyküsüne karıştığı bir coğrafya burası. Bu yüzden Akdağ’ın can verdiği Eşen Çayı’nın kıyısında, Ana Tanrıça Leto’dan doğan tanrı Apollon ve Tanrıça Artemis’in kültleri, suyun ve toprağın hafızasından bu toprakların insanının hafızasına aktarılarak Azizlere, Abdallara, Pirlere ulaşmış. Bu yüzden bu coğrafyanın dağlarında, ormanlarında, nehirlerinde, ovalarında ve kentlerinde Aziz Nikolaos’un, Abdal Musa’nın, Kâfi Baba’nın, Kaygusuz Abdal’ın, Eroğlu Nuri’nin, Sinan Ümmi’nin, Niyazi Mısri’nin ayak izleri vardır. 

BİNLERCE YILLIK KÜLTÜREL MİRASI YARATAN DOKU YOK EDİLİYOR

Anadolu’nun yerli halklarından Hellen ve Romalılara binlerce yılda gelişen kültürel birikim, Likya coğrafyasının dört bir yanında taşa işlenen bir miras. Yörük-Türkmenlerin bu coğrafyayı yurt tutmasıyla birlikte kısmen yeniden devşirilen bu kültürel miras, yakın zamana kadar büyük ölçüde özgünlüğünü korudu. Ancak son yıllarda yıkıcı madencilik ve her yerde pıtrak gibi çoğalan plansız, kaçak ve imara aykırı yapılaşma mekânsal olarak da bölgenin dokusunu giderek bozuyor, yok ediyor. 

KAŞ’TA MERMER OCAĞINA KARŞI EYLEM VARDI

Bölgedeki yaşamı da tehdit etmeye başlayan yıkıcı doğal taş madenciliğine karşı yöre halkının da tepkileri giderek artıyor. Kaş’ın Gökçeyazı köyünde izin verilen mermer ocağına karşı dün yapılan eylemde, bu yıkıma karşı isyan vardı. Kaş Çevre ve Kültür Derneği, siyasi parti temsilcileri, muhtarlar ve köylülerin katıldığı eylemin ardından bir de basın açıklaması yapıldı.

‘BİR AVUÇ MERMER İÇİN ORMANLARIN FEDA EDİLMESİNİ ANLAMIYORUZ’

Kaş Çevre ve Kültür Derneği Başkanı Ahmet Murat Akoy, Kaş’ın eşsiz doğasına mermer ocaklarıyla darbe vurulduğunun altını çizerek yaptığı açıklamada, Gökçeyazı’daki orman arazisinde ruhsat verilen mermer ocağına da dikkat çekerek, “Bölgemizde ve dünyada her yıl etkisini daha fazla hissettiğimiz iklim krizinin nedenlerinden biri olan orman alanlarının tahrip edilmesi yönünde ‘ÇED gerekli değildir’ kararı vermesini, bir avuç taş ve mermer için geleceğimizin feda edilmesini anlayamıyoruz” diyor. 

ÜRKÜTÜCÜ TABLO: SON 15 YILDA 386 BİN RUHSAT VERİLDİ

Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) verilerine sadece 2024 yılı içinde Türkiye genelinde 15 binin üzerinde ruhsat verdiğine işaret eden Akoy, 2008–2023 arasındaki 15 yılda 386 bin ruhsat verdiğinin görüldüğünü belirterek şunları aktarıyor: “Sadece 81 ilimiz olduğunu düşünüldüğünde bu rakamın korkutucu büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır. Bu rakamlar ruhsat verilen yerin özelliklerine ve önemine bakılmadan masa başından ruhsat dağıtıldığı izlenimi yaratmaktadır. Verilen ruhsatların büyüklüğünün, il büyüklüklerinin oranına bakıldığında Türkiye coğrafyasının nasıl büyük bir talan ve yağma altında olduğu görülmektedir. Kütahya ilimizin % 92’isi, Uşak’ın % 80’isi, Çanakkale ve Balıkesir’in % 79’u, Artvin’in % 71’i, Muğla ilimizin % 65’i maden faaliyetleri için ruhsatlandırılmıştır. Bir ilin neredeyse tamamının ruhsatlandırılmış olduğunu görüyoruz. Bu ruhsatlı alan büyüklüğü, ülkemizin her yerinde yaşamamızı devam ettirebilmemiz için hayati önemi olan orman alanlarının, tarım alanlarının, su havzalarının yok edildiğini göstermektedir. Türkiye’nin her yanında büyük bir doğa kırımı ve geri dönüşü mümkün olamayacak tahribat yaşanmaktadır.”

YIKIMIN SONU GÖÇ: İKLİME BAĞLI 200 MİLYONLUK GÖÇ DALGASI 

Ahmet Murat Akoy’un altını çizdiği bir başka konu da iklim kaynaklı göçler. Dünya genelinde 10 yıl içinde 200 milyon insanın iklim kaynaklı göç etmek zorunda kalacağı uyarılarını anımsatan Akoy, yıkıcı madenciliğin tehdidi altındaki ormanlarımızın korunması gerektiğini belirterek Kaş’ın korunması gereken doğal ve kültürel mirasına dikkat çekiyor: 

LİKYA YERLEŞİMLERİNİN ORTASINDA RUHSAT VERİLDİ

“Kaş, içinde iki Özel Çevre Koruma Bölgesi, Unesco Dünya Mirası listesinde bulunan Ksantos ve Türkiye’nin en çok ziyaretçi alan antik kenti Patara ile beraber sekiz antik kent ve sayısız arkeolojik alan bulunduran, endemik ve nesli tehlike altında türlere ev sahipliği yapan eşsiz bir coğrafyadır. Türkiye’nin reklam yüzü olan Kaputaş plajı da dâhil olmak üzere eşsiz kıyı şeridi ve koyları ile Türkiye’nin en önemli turizm noktalarının biridir. Ruhsat verilen yer Likya uygarlığının en yoğun nüfusunu barındıran bölgelerden biri olan Kyaneai antik kentinin bulunduğu alandadır. Bu sebeple ruhsat sahası çevresi, Likya kültürel mirasına ait yüzlerce arkeolojik alanla dolu bir açık hava müzesidir. Böyle bir zenginliğin katma değeri olmayan mermer, taş için tahrip etmek Kaş’ın zenginliklerini anlamamak, bilmemektir.”

HER KONUDA AYRIŞTIRILAN HALK YIKIMA KARŞI BİRLEŞİYOR

Kaş’ta, Demre’de, Finike’de, Elmalı’da köylüsünden esnafına, turizmcisinden çobanına, sivil toplum temsilcilerinden siyasilere toplumun genelinde yıkıcı madenciliğe karşı ortak bir tepki var. Suyun, toprağın, ormanın ve yaşamın tonu birkaç yüz dolara blok olarak satılan doğal taş madenciliğinden daha önemli olduğu yönünde hemfikir. Birçok konuda ayrıştırılan toplumun bu konuda ortak bir görüşte birleşmesi önemli. Ancak idarenin bu konuda ayak direyen tavrı, korumadan yana değil, yıkımın sürmesinden yana sonuçlar doğuruyor. Çevreyi, tarihi, kültürü korumakla yükümlü kurumların ‘sakınca’ görmediği birçok projede vatandaşın açtığı davalar sonucu onlarca sakıncanın ortaya çıkması ve yargının verdiği yüzlerce örnek iptal kararının özeti, idari işlemin hukuksuz olduğu yönünde. Coğrafyayı, yaşamı, tarihi ve kültürü yağmalamakta sakınca görmeyen idari işlemlere karşı tüm bu değerleri ‘sakınmaya’ çalışan halkın bu çabaları olmasaydı bugün ülke genelinde daha büyük bir yıkımla karşı karşıya kalınacaktı. 

Demre Çayı Vadisinde Bir Mermer Ocağı 1

DÜNYA MİRASINI YARATAN COĞRAFYA YIKIMLA SINANIYOR

Taşa yazılan uygarlığın izleri birer birer taş ocaklarıyla coğrafyanın ve toprağın hafızasından silinirken daha bütüncül bir bakışla havza bazlı bir koruma anlayışı kaçınılmaz görünüyor. Türkiye, Antalya ve Muğla illeri sınırlarındaki Likya kentlerini UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmasını önerdi. Phaselis’ten Pinara’ya, Myra’dan Tlos’a, Lmyra’dan Patara’ya birçok bilinen kentin dışında Andriake, Sura, Kyaenai, Limyra, Theimmusa, Simena, Istlada, Trebende, Aperlae gibi Orta Likya coğrafyasında yer alan kentler de öneri listesinde. Türkiye’nin önerisi ile Likya kentleri 2009 yılında UNESCO Geçici Listesi’ne alındı. Ancak bölgedeki mermer ocaklarının yarattığı yıkım bu hızla devam ederse, Likya kentlerini yaratan tarihi, kültürel ve biyolojik coğrafya kısa bir süre sonra tamamen tanınmaz hale gelecek. 

Kaynak: ANTALYA KÖRFEZ GAZETESİ-YUSUF YAVUZ