Bu paylaşımdaki ilk karede yer alan fotoğraf, Adıyaman'daki ünlü Nemrut Dağı kutsal alanındaki tanrı ve tanrıça heykellerinden biri. Antik çağda bu bölgede hüküm süren Kommagene Krallığı'nın doğu ve batı kültürlerinin karmasından oluşan zengin birikimini yansıtan Nemrut Dağı'nın zirvesinde bulunan bu anıtta, şans tanrıçası Tyche-Bakht betimleniyor. Antik dönemde Büyük İskender'in doğuda yaptığı fetihlerin ardından klasik Yunan inançlarının doğudan etkilenmesiyle büyük bir sosyo-kültürel dönüşüm yaşanmıştı. İskender'in ölümünün ardından generalleri arasında paylaşılan uçsuz bucaksız toprakların kültürleri, o topraklara egemen olmaya çalışanları da biçimlendirdi. Nemrut Dağı'ndaki taş heykeller bu etkinin izleriyle doludur...
‘HARABE KIZ KAFASI’ NOTU
Tanrıça Tyche'nin bu anıtı, Türk arkeolojisinin ve müzeciliğinin öncüsü Osman Hamdi Bey'in 1883 yılında yaptığı Nemrut kazıları sırasında diğer anıtlarla birlikte bulundu. Kimi zaman karlar altından çıkan buluntulardan biri olan tanrıça Tyche'nin heykelindeki başlık ve yüzündeki ifadeden dolayı o yıllardaki çekilen fotoğrafı arşivlenirken “Kız kafası" diye not düşülmüş. Sultan II. Abdülhamid'in Yıldız Albümleri arşivinde yer alan fotoğraf bilgisinde şu not var: "Kahta Kasabasında (Adıyaman) bulunan Nemrut Dağı'nda Harabede Kız Kafası, 2,5 m. boyunda."
YÖRE KADINLARININ KIYAFETİ
Osman Hamdi Bey'in Kahtalı Kürt amelelerle birlikte yürüttüğü Nemrut kazılarından bugüne ulaşan fotoğraflardaki özgün yerel kıyafetlerin ve bunun yarattığı etkinin çalışan kazı işçilerini Nemrut'un zirvesinde bir giyim markası için poz veren modellere dönüştürüyor. Coğrafyanın ve tarihin binlerce yılda damıttığı kültürün bürünüme dönüşerek görünür olmasının etkisi bugün bile olağanüstü...Ancak bu konuda daha da etkileyici olan Kommagene Krallığı'nın inancını biçimlendiren tanrıça Tyche'nin anıtında belirgin olan kadın başlığının benzerlerinin Nemrut Dağı'nın eteklerindeki yerleşimlerde yakın zamana kadar yöre kadınlarınca kullanılagelmiş olması.
BİNLERCE YILLIK BİRİKİM
Bu paylaşımdaki kadın fotoğrafları, Adıyaman'ın Sincik ilçesine bağlı Dilektepe köyünde 1978 yılında çekilmiş. Geleneksel dokumacılık ve tekstil konusunda dünyanın birçok bölgesinde araştırmalar yapan ABD'li sanatçı Anthony Norman Landreau'nun 1970'lerde Türkiye'ye yaptığı çalışma ziyaretlerinden birinde çekilen bu fotoğraflar dönemin köy yerleşimleri, gündelik hayat ve giyim-kuşam açısından aynı zamanda birer arşiv niteliğinde. 1978'den bu yana çok fazla bir zaman geçmemiş olmasına karşın aslında yerel kültürün bugün için sadece müzelik bir arşiv olarak kalması aslında binlerce yılın birikiminin son 40-50 yılda nasıl yutulduğunu gösteriyor...
DİLEKTEPE KÖYÜNÜN KADINLARI
Ünlü Cendere köprüsünün batısında yer alan Dilektepe köyünün kadınlarının başlıkları Nemrut Dağı'ndaki kült alanında bulunan tanrıça Tyche'nin başlığının izlerini taşıyor. Bir zamanlar kadınlar için bir tür statü ve kimlik göstergesi olan başlıklar yerine bugün telefon, otomobil, temalı konutlar, parfüm ya da kıyafet markalarının sınırını çizdiği daha farklı statü sembolleri var. Dağın zirvesinden nehrin suyuna, ormandaki ağaçtan ovadaki toprağa, meradaki koyundan taştaki keçiye kadar coğrafyanın insanda, insanın coğrafyada varlığını sürdürmesiyle belirlenen bu kültürel oluş ve akış hali aynı zamanda her bireyi büyük bir bütünün parçası yapıyordu. Okyanustaki damla, okyanusu oluşturduğunu, küredeki zerre de küreyi oluşturduğunu biliyordu ve buna göre bir bağlılıkla yaşıyordu. Kimi zaman da inancını, kültürünü, bağlı olduğu değerleri başında, cebinde, boynunda taşıyordu...
BAĞLARIMIZDAN KOPARILDIK
Bugünün plastik hayatlarının yapay kimlikler peşinde koşan bireylerinin içindeki büyük boşluğun nedeni budur: Bağlamından koparılmış olmak! Böyle olduğu için her gün daha da anlamsızlaşan hayatlar. Böyle olduğu için her gün daha da derinleşen anlam arayışı ve bu bitmeyen kısır döngü ateşine odun taşıyan bir tüketim kültürü...
Uzun süredir her fırsatta Anadolu'nun yeryüzünün yeterince keşfedilmemiş son kıtası olduğunu vurguluyorum. Nemrut Dağı ve onun eteklerinde binlerce yıldır akıp duran zaman ırmağının tortuları bize bunu bir kez daha anımsatıyor. Üzerinde yaşadığı toprakların geçmişini ya reddeden ya da katıksız benimseyen ikilemden kurtulabilen insanımız, bu tortuların arasında bugünkü anlamsızlığa karşı panzehir niteliğinde değerler bulacaktır.
Çünkü burası Anadolu; her gelenin bir sır kattığı, her geleni sırlayan bir derya...