İstanbul Fatih'te bulunan Kariye Camii'nin tekrar ibadethane olarak kullanılmasıyla birlikte, Osmanlı dönemine ait 4 asırlık minber, vaiz kürsüsü, şamdan, kandil ve hat eserlerinin kayıp olduğu ortaya çıktı
4 ASIRLIK OSMANLI ESERLER BİLİNMEZE KARIŞTI
Fatih'te bulunan 6'ıncı yüzyılda Kariye Kilisesi olarak inşa edilen bina, İstanbul'un fethinden sonra 1509'da Sultan 2. Bayezid'in sadrazamlarından olan Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrildi. Tarihi yapı, "Atik Ali Paşa Camii" veya "Kariye Camii" olarak anılmaya başlandı. Bakanlar Kurulu'nun 2 Ağustos 1945'te aldığı kararla müzeye çevrilen Kariye Camii, 2020 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredildi. Restorasyon işlemleri devam ederken Kariye Camii, müze olarak ziyarete açık tutuldu. Restorasyonun bitmesinin ardından 79 yıldır müze olarak kullanılan Kariye Camii ibadete açıldı. Öte yandan Kariye Camii’nin müzeye çevrildiği esnada Osmanlı’dan kalan 4 asırlık minber, vaiz kürsüsü, şamdan, kandil ve hat eserlerinin kayıp olduğu öğrenildi. Tarihi camideki restorasyon esnasında minber ve vaiz kürsüsü eski fotoğraflardan tespit edilerek yeniden üretildi. İbadete açılan tarihi camiye yeniden üretilen minber ve vaiz kürsüsü yerleştirilirken diğer kayıp olan Osmanlı Cihan Devleti’ne ait eserlerin bulunması bekleniyor.
“MUHTEŞEM ANIT BİZANS'IN SON DÖNEMİ BOYUNCA YAŞADI"
Kariye Camii’nin tarihi hakkında bilgi veren Sanat Tarihi Uzmanı ve Kariye Camii Bilim Kurulu Üyesi Hayri Fehmi Yılmaz, “Kariye Camii oldukça ilginç bir anıt. İstanbul’daki bu çok katmanlı, çok kültürlü anıtların güzel bir örneği. Bizans devrinde çok erken bir çağda bazı anıtların inşa edildiği söyleniyor. Fakat bunun tam detaylarını bilmiyoruz. Mevcut binanın etrafında 6. yüzyıla ait bazı kalıntılar var. 6. yüzyıldan beri yapılaştığı anlaşılıyor ama bugün gördüğümüz bina 11. ve 12. yüzyılda inşa edilmiş. 14. yüzyılda Theodoros Metokhites isimli bir Bizanslı yapıyı yeninden ayağa kaldırmış. Birçok ek ilave etmiş. Neredeyse üç tarafına binalar eklemiş. 1204 - 1261 yılları arasında Haçlılar İstanbul’u işgal edip buradaki birçok anıtı tahrip etmişti. Bizanslılar, başkentlerini 1261 yılında geri aldıktan sonra birçok anıtı harap olmuş halde bulmuştu. Muhtemelen Kariye Camii olan Hora Manastırı da harap olmuştu. Theodoros Metokhites tekrar burayı adeta muhteşem bir anıt olarak inşa etti. Eski kalıntıların üzerinde 14. yüzyıl yapısı. İçerisi çok zengin mozaik ve fresko tekniğinde resimlerle ve tasvirlerle bezendi. Bu muhteşem anıt Bizans’ın son dönemi boyunca yaşadı” dedi.
450 YIL BOYUNCA İSTANBULLULARA CAMİ OLARAK HİZMET VERMİŞ
Hora Kilisesi’nin, Kariye Camii’ye çevrilmesi sürecini anlatan Yılmaz, “İstanbul’un fethinden sonra manastır bir süre bakımsız kalmış. 1509 yılından hemen önce Atik Ali Paşa tarafından cami haline getiriliyor. Atik Ali Paşa’nın kendisi de devşirmedir. Bosnalıdır. Kendisinin dönüşümü gibi bir manastırı, camiye çevirmiştir. Daha sonra bu yapı 450 yıl boyunca İstanbullulara cami olarak hizmet etmiştir. Çok ilginçtir bu yapıyı 16.- 17. yüzyılda ziyaret edenler hem yerli hem de yabancılar, 17. yüzyılda Evliya Çelebi Seyahatnamesinde çok sanatlı bir cami olarak bahsediyor. Ziyaretçilerin çoğu bazı mozaik ve freskoların açık olduğunu anlatıyor. Yapı hiçbir zaman tamamen çimentolarla kapatılmamış. Onu ziyaret edenler tabii bugünkü gibi değil ama resimlerin bir kısmını görebilmişler. 19. yüzyılda bu daha da artmış. Elimizde çok ilginç kayıtlar var. Yapı cami olarak kullanıldığı dönemde 1870’lerde biraz bakım yapılmış. O süreçte mozaikler ve freskolar temizlenip açılmış ki yapıyı ziyaret edenlere Hoca Efendi, Fransızca bunları anlatırmış. Bunlar 1910 ve 1917’den birçok kaynakta anlatılıyor. İstanbul’un ilginç hatıralarından biri” ifadelerini kullandı.
4 ASIRLIK TARİHİ ESERLER YER YARILDI YERİN İÇİNE GİRDİ
Kariye Camii’nin müzeye çevrildiğinde içerisindeki Osmanlı Cihan Devleti eserlerinin kaybolduğunu ifade eden Yılmaz, “1945’te bir anıt olarak ilan edilmesine karar verilmiş. 1934 yılında Ayasofya, müzeye çevrilince Bizans devri anıtlarına da farklı projeler geliştirilmiş. Thomas Whittemore, Ayasofya’nın müzeye çevrilmesinde çalışan kişidir. 1947 yılında Kariye Camii’nde çalışmaya başlamış. 1958’e kadar sürecek uzun bir süreç içerisinde müze olarak yeniden restore etmişler. Mozaik ve freskoların tamamı açılmış. Bakımı ve restorasyonu yapılmış. Mozaik ve freskoların tamamının korunduğu tespit edilmiş. İslam kültürü hele de ibadethane de figür istemez. Ama bu yapının içerisinde hiçbir mozaik ve freskoya kasıtlı bir tahribat izi görülmemiş. Bu bence çok önemli. Dolayısıyla bugüne kadar sağlam olarak ulaşılabilmiş. Mozaik ve freskolarda hiçbir tamamlama yapılamamıştır. Bizans devrinin üslubunu, bütün detaylarını orada görebiliyoruz. Uzun süre müze olarak kullanılmış. Maalesef bu süreç içerisinde yapının minber, vaiz kürsüsü, duvarlarındaki yazı levhaları gibi aksamlarının bir kısmı kaybolmuş. 2020 yılında bir kararname ile cami haline getirilmesine karar verildi. Bu aslında 1509 yılında başlayan bir süreç. 2012’den bu yana restore edilen yapıda, iki periyoduna da hem Bizans hem de Osmanlı, hem Hristiyan hem de İslam dönemine ait günümüze ulaşmış bütün miras sonuna kadar saygıyla karşılandı. Osmanlı devrinin sonunda, cami olarak kullanıldığı süreçte olduğu gibi girişteki iki hol bölümü Bizans devrinde narteks, Osmanlı döneminde son cemaat dediği bölümleri yine halı kaplı değil. Orada yine ziyaretçiler pabuçla gezilebiliyor ve mozaiklerin büyük çoğunluğu orada. İbadet edilen asıl bölüm ise Bizans devrinden kalan üç sahne var. Onlar da perdeyle kapatılmış durumda. Osmanlı devrinde de bunlar ahşap kepenkle kapatılıyordu. Dolayısıyla ziyaretçiler yapıyı hem ziyaret edebiliyorlar hem de ibadet edebiliyorlar. İstanbul çok keyifli bir hatıra kazandı” şeklinde konuştu.
ESKİ FOTOĞRAFLARDAN YOLA ÇIKARAK YENİLERİ ÜRETİLDİ
Kariye Camii’nin restorasyonunda Osmanlı eserlerinden vaiz kürsüsü ve minberin yeniden üretilerek yerleştirildiğini söyleyen Hayri Fehmi Yılmaz, “Yapının Osmanlı dönemindeki mimari aksamının kaybolduğunu söylemiştim. Yapının mimari aksamı eski fotoğraflardan tespit edilebiliyor. Restorasyon sürecinde bunlarla ilgili de çalışmalar yapıldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün arşivi ve müzeleri bu konuda takip edildi. Maalesef onlara ulaşamadık. Minber en son Molla Zeyrek Camii’nde görülmüş, fotoğrafları var. Ama ondan sonrasını takip edemiyoruz. Eski fotoğraflardan yola çıkarak bunların yenileri üretildi. Vaiz kürsüsü ve minber yeniden üretilerek caminin içerisine yerleştirildi. Yazı levhalarına henüz ulaşılamadı. Belki bir gün, bir müzemizden onlara ulaşacağız. İnşallah şamdanları, kandilleri vs. yeniden camiye döner ve caminin o şık dekorasyonu da görülür. Böyle olursa bana çok etkileyici geliyor. Hem Hristiyan resim sanatının şaheseri diyebileceğimiz eserler izlenebilecek hem de şimdiki harim bölümünde yazı levhaları yeniden yerine gelirse bu sefer İslam’ın hat sanatının örnekleri de izlenebilecek. Böylece cami çok katmanlı dünyasına yeni bir zenginlik kazanacak” diye konuştu.